Yönetmen Berat Beyoğlu: “İnziva” Yanan Bir Coğrafyaya Dökülen Bir Damla Sudur

Pinterest LinkedIn Tumblr +

[İsmail Afacan’ın Evrensel‘de yayımlanan ve Berat Beyoğlu ile gerçekleştirdiği söyleşinin bir kısmını okurlarımızla paylaşıyoruz.]

Yönetmen ve Oyuncu Berat Beyoğlu, “İnziva” isimli tiyatro oyunlarını anlattı.

İnziva oyunu güncel ve yakıcı bir soruna odaklanıyor: Savaş… Bir mağarada mahsur kalan iki “düşman” askerin yaşadığı dönüşümü anlatan oyun “yüzleşme” ve “diyalog” kavramları üzerine düşünmeye davet ediyor. İzleyiciye şu soruyu yöneltiyor: “Kendimizle  yüzleşmek mi daha zordur, yoksa ölümle mi?

Berat Beyoğlu’nun yazıp yönettiği oyunu Lavean Sanat Grubu sahneye taşıyor. Beyoğlu’na sahnede Yusuf Mahmut Çitil eşlik ediyor. İnziva’yı gazetemize anlatan Beyoğlu “Savaşı durdurmaya gücümüz yok elbette. Fakat savaşın yarattığı yıkımlar hakkında farkındalık yaratıp, bir damla suyu ateşe dökme gücümüz var bizim. İnziva, yanan bir coğrafyaya dökülen bir damla sudur.” diyor.

“İNZİVA HEPİMİZE YETER, YETER Kİ PAYLAŞMAYI BİLELİM”

Birbirine “düşman” iki asker, kutsal bir bölgeye hakim olmak için savaşıyor. Buranın adı “İnziva”. Nasıl bir yer “İnziva”?

Etrafındaki insanlara yetecek kadar yaşamsal kaynak barındıran, arınmak isteyen herkesi manevi olarak temizleyen bir göl ve yaşam kaynağıdır İnziva… Fakat gölün doğu ve batı yakasındaki insanlar, kutsal olana ve yaşam kaynağına tek başına hakim olmak istediğinden beri o göl, savaş ve ölümün adı olmuş, her iki topluma da acı ve sefaletten başka bir şey bırakmamıştır. Oysa inziva hepimize yeter, yeter ki paylaşmayı bilelim.

Askerler bir mağarada mahsur kalıyor. Önce kavga etmek, sonra temel ihtiyaçlarını karşılamak için diyaloğa giriyorlar. Mağaradan kurtulamayacaklarını anladıkça yüzleşmeye başlıyorlar. Neden ölümle karşılaştığımızda yüzleşmeye girişiyoruz. Gerçeklerle yüzleşmek neden bu kadar zor?

“Yaşamak şakaya gelmez” demiştir üstadımız. Yaşamak somut ve maddi olarak kaybedilen bir gerçekliktir. O sebepten yaşamla şaka olmaz, her ne kadar yapamasak da ciddiye almak gerek yaşamı. Fakat ölüm, bir bilinmezlik, bir deneyimsizliktir. Birçok gideni olan ve her ne sebeptendir bilinmez, döneninin olmadığı bir bilinmezliktir… O bilinmezliğe yuvarlandığımız zaman, elimizde tek bir somut gerçeklik kalır, o da; yaşamımız. Annemin babası ölüm döşeğindeyken elini tutup bir şey sormuştum ona; “Keke, yaşamından ne anladın” diye. O da avucumu son gücüyle sıkıp, “Oğlum, sanki bir rüya gördüm ama nereye nasıl uyanacağımı bilmiyorum” demişti. İşte o ölüm kuyusuna yuvarlanırken, yaşama içgüdüsünün bizi hayatımız boyunca diri tutmak için çabaladığı tüm mekanizma yerle bir olur. Artık hayatta kalmak gibi bir amacı olmayan içgüdümüz çöktüğünde, tüm gerçekliği çıplak bir şekilde görmeye başlarız. Çıplak gerçeklik bize yüzleşmeyi yaşatır. Hayattayken bu gerçeklikle yüzleşirsek savunmasız kalacağımızı zannederiz fakat asıl savunmasızlık, ölene kadar kendimizle yüzleşememektir. Yükü ağırdır. Ölümü zorlaştırır. Yaşarken telafisi olamayacak ölümle yüzleşip, yaşamın yükünü hafifletmek gerek.

“YÜZLEŞEMEZSEK EN BÜYÜK DÜŞMANIMIZ, KENDİMİZ OLURUZ”

Oyunda düşmanlığın “beyinde” yaratıldığı vurgulanıyor. Sınırlar ya da duvarlar yıkıldıkça düşmanlık da azalıyor ve bitiyor. Sizce “düşman” kavramı zihnimizde nasıl oluşturuluyor?

Beynimiz, daha önce de belirttiğim gibi koşullara göre hareket eden ve tek amacı bizi hayatta tutmak olan bir organımız. Dolayısıyla yaşama alanımızı kısıtlayan her şey bizim düşmanımızdır. Geçmiş zamanlarda yaşayan atalarımıza göre en büyük düşmanımız karanlıkken, bugün bizim için çok daha kapsamlı ve çeşitli fraksiyonlara ayrılan düşmanlarımız var. Sistem, gelenek, aile, ideoloji, din, devlet gibi bizim yaşam alanımızı şekillendirmeye çalışan gruplar ve bu gruplara karşın yaşamına devam etmek isteyen bizler varız. Bazen yaşam alanımızı kısıtlayan bir yan komşu düşmanımız olurken, bazen ailemiz bizi adeta yok etmek isteyen bir mekanizmaya dönüşüyor. Fakat tüm bunların yanında önemle belirtmek istediğim en büyük olgu; bilincimiz yaptıklarımızla yüzleşemezse bizim en büyük düşmanımız, kendimiz oluruz. Çünkü çoğu zaman insan yaptıklarıyla yüzleşip, kendi gerçekliğini kabul edemez. O zaman ortaya çıkan her sorun kendi gerçekliğimizi bilmediğimiz için zihnimizde düşman algısını oluşturup, tüm olumsuzlukları kendimiz dışında olana yüklememize sebep olur. Oysa ne kadar da zor olsa, bir o kadar da kolaydır düşmanlarımızla başa çıkabilmek.

Devamı için tıklayınız.

Evrensel

Paylaş.

Yanıtla