Postdramatik Tiyatro ve Hans-Thies Lehmann’ın Ardından…

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Ahmet Ayaz YILMAZ

Temmuz 16, sene 2022. Belki ülkemizde az sayıda tiyatro araştırmacısının üzerine çalışmalarını sürdürdüğü, ancak dünya tarihi açısından önemli bir söz söyleyici olan, postdramatik tiyatro teorisyeni Hans-Thies Lehmann’ın aramızdan ayrılış tarihi…

Lehmann, Alman kökenli bir tiyatro bilimcisi, tiyatro insanı. 1988 yılından emekli olduğu 2010 yılına kadar Frankfurt’taki Goethe Üniversitesi Tiyatro çalışmaları bölümünde proseförlük yapmış, başta Fransa ve Amerika olmak üzere dünyanın sayısız ülkesine davet edilmiş, dersler vermiş kıymetli bir kuramcı. Sayısız makale ve kitaba imza atmış bir yazar. Tragedya ve Dramatik Tiyatro, Estetik Teori ve Brecht ile Heiner Müller üzerine yazdıkları, tiyatro sanatının evrimini gözlemler iken başucu olabilecek önemli kaynaklar. Ancak kuşkusuz ki, ona hak ettiği ünü getiren ve bir anda tüm dünyanın gözlerini üzerine çeviren kitabı, “Postdramatik Tiyatro”adını verdiği eserdir.  Lehmann, bu kitabın yayınlanması ile ortaya attığı postdramatik tiyatro teorisi ile 60’ların sonundan 2000’lere uzanan çağdaş tiyatro eğilimlerini süzgecinden geçirerek “yeni bir biçim” teorisi ortaya koyuyor. Aristotelesçi dramatik yapı, Brehtyen epik diyalektik yapı, Barthes’ın göstergebilim ve yapısalcılık üzerine teorileri ve Schechner’in performans kuramının getirilerini de içine alan bu çalışma, çağdaş tiyatroda Tadeusz Kantor, Heiner Müller, Robert Wilson, Romeo Castellucci gibi tiyatro uygulayıcılarının üretimleri üzerinden neredeyse “yeni bir tür” ilan ediyor.

Lehmann, bu kitabı, 1999 yılında yayımlıyor. Avrupa tiyatrosu çoktan Heiner Müller’leri, Wilson’ları deneyimlemiş, özümsemiş… Ancak 2000’lerin başında Türkiye tarihine bakıldığına “çağdaş tiyatro” daha emekleme aşamasında diyebilirim. Evet, 1980 darbesinin yasakları kalkınca tiyatro yeniden nefes almaya başlamış, yavaş yavaş çağdaş tiyatro eğilimleri varlık göstermeye başlamış, ancak bir elin parmakları kadar azlar. Aynı zamanda hala konvansiyonel olanın kurum tiyatroları dominasyonuyla çerçeve sahne yapımları olduğunu da söyleyebilirim. Lehmann’ın bu eseri 2006 yılında İngilizceye çevriliyor ve dünyada İngilizcenin hâkim olduğu ülkelerde büyük bir beğeni ile karşılanıyor. Ancak Türkiye’de 2003 yılında Süreyya Karacabey Çelik hoca bir makale yayımlıyor. Makale dediğime bakmayınız, altmış sayfalık bir yayın, sayfa sayısının çokluğundan, çok daha yoğun ve derin bir içerik. Bu çalışmaya, “Modern sonrası dramatik metinler / Dramatic Texts in Postmodern Period” adını veriyor. Ben bu makaleye, hocam Doç. Dr. Melih Korukçu’nun postdramatik oyun analizi dersindeki önerisi üzerine, sanıyorum 2020 yılında erişmiş idim. Yakın zamanda Lehmann’ın vefat haberinin ardından, Süreyya hoca’nın bir paylaşımında şöyle yazıyordu; “Hocalarımdan biri gitmiş gibi üzüldüm. Güle Güle Lehmann.” Henüz Türkiye’nin çağdaş tiyatro eğilimlerinde emeklediği bir yerde, Süreyya hocanın bizleri 2003 yılında Lehmann ile buluşturması öncü olmuştur.  Gelelim konumuza…

Modernizim ve Postmodernizim

Modernizmin 19. Yüzyılda, yani 1800’lerin son yarısı ve 1900’lerin ilk çeyreğinde ortaya çıktığı kabul edilir. Modernite temelde, sanat, edebiyat ve felsefe alanındaki eski çalışmaların yeterliliğini yitirdiğini, yeni bir kültür ve bilim arayışının olması gerektiğini savunur. Böylelikle modernizm, tarih sahnesine, Freud, Einstein, Brecht, Picasso, Kafka ve Camus gibi isimleri hediye eder. Brecht, modernizmin tiyatrosunu, bilim çağının tiyatrosu olarak tanımlar. Toplum artık aydınlanma ihtiyacı duymaya başlamıştır. Modernizm, her şeyin bilimsel yanıtının arandığı, ilk insan idrar deneylerinin yapılmaya başlandığı, ilk gen laboratuvarlarının kurulduğu, kurumsallaşma fikrinin ve kurum kültürünün hâkim olduğu bir dünyadır. Modernizm tek yönlüdür, içeriği ve araştırma alanı nettir. Sınırları çizilmiş bir dünyadır. Tıpkı Lozan gibi…

Modernite, sanatta kendi özerk yapısı ve türünü koruma isteği taşır. Ancak bunun karşısında modernizmin içerisinde varlık göstermeye başlayan “Tarihsel Avangartlar”, yepyeni bir karşı duruş sergiler. Askeri bir terim olan avangard, öncü birlik anlamına gelir. Tarihsel avangardlar, modernizmin “estetik özerklik” fantezisini ve biçimciliğini adeta yerle bir etmeye başlar. Dadaizm, Ekspresyonizm, Fütürizm, Sürrealizm gibi sanat akımlarını doğuran tarihsel avangardlar, tiyatro sanatının öz ve biçim tartışmasını masaya yatırıp ve modern tiyatronun çok daha ötesine geçecek ürünler ortaya koymaya başlarlar. Üstelik bu sanat akımları birbirlerini çürütmek için değil, bir arada ve farklılıklarıyla var olarak ortaya çıkar. Heterarşi, tarihsel avangartların konumlanmasında görülebilir. “Oyuncu/seyirci etkileşimi ve mekan/sahne tasarımlarını sorgulayan Tarihsel Avangart’lar, Epik-diyalektik Tiyatro’nun, DeneyselTiyatro (Gösterim Sanatı, Kültürlerarası arayışlar, Öteki/Alternatif Tiyatro) hareketlerinin ve günümüz çağdaş tiyatro uygulamalarının ve modern sonrası alternatif gösterim sanatlarının asal dayanağını oluşturur”.[1] Tarihsel avangartlar için biçim kırıcı denilebilir ya da biçimin reddi. 1960 sonrası Dadacıların fluxusları, sonrasında ortaya çıkan happeningler vb. performans sanatı örnekleri, performatif olanı öne çıkarmaya başlar.

Postmodernizm kavramı, 1980 sonrasında yani 20. Yüzyılın ortalarından itibaren yaygın olarak kullanılmaya başlanır. Bu kavram, modernitenin getirdiği felsefe, sanat, mimarlık, edebiyat ve güzel sanatlar alanlarındaki sınırlılığı tartışmaya başlar ve ortaya çıkan yeni çoğulcu biçimleri, yaklaşımları temel alarak kendisini modernizmin ilerisinde konumlandırır. Postmodernizm, gerçek anlamda toplum üzerinde ulusçuluk, kimlik, öz-kültür ve batılı bilimlerde ciddi kırılmaların yaşanmasıdır. Postmodernizm, bilimin sınırlarıyla açıklayamadığı her şeyin ihtimaline yer verir. Bu dönem, ülkelerin, şehirlerin her zamankinden çok kozmopolitleşmeye başladığı, inanç sistemlerinin kırıldığı, doğu felsefesi ve bilimleriyle bağın yeniden kurulduğu, dünyanın kendi tarihindeki ritüel ve mitlerin varlığı ile yeniden buluştuğu bir dönemdir. Postmodernizm’de kurumlarda da, siyasi partilerde de bir parçalanma yaşanmaya başlar. Selen Korad Birkiye, postmodernizmi, şu şekilde anlatır; [2]“Postmodernizmde geleneksel, kutsal, tikel ve akıldışına atfedilen ilgiyle birlikte, modernizmin reddettiği duygular, coşkular, sezgiler, spekülasyon, tefekkür, kişisel deneyim, adet, şiddet, metafizik, gelenek, kozmoloji, büyü, dini hisler ve mistik deneyim ön plana çıkmıştır.” Bu dönemde dünya sahnesinde Barthes, Foccualt ve Schenhner gibi isimlerin adı geçer. Postmodernizm’de sanata önemli kuramlar sunmuşlardır. Postmodernist sanat yaklaşımlarına en temel haliyle incelendiğinde ortaya türlerarasılık, raslantısallık, ansallık, hiyerarşisizlik gibi kavramlar çıkmaya başlar. Sündüz Haşar, postmodernist sanat yaklaşımlarından bahsederken, “melezleştirme” kavramının önemini vurgular. Postmodern sanat, artık ayırt edilemeyecek kadar melezdir. [3]Haşar’a göre; “Sanatın, hayatla ilişkisini, salt bilişsel düzeyde ele alan, modern yaklaşımın aksine, postmodernist melezleştirme, kültürel ürünlerin birbirine bilinçli olarak karıştırılması, eserin ya da çalışmanın bilinen kodlarla tanımlanamaması, yeni bilgilere ve yeni yorumlamalara ihtiyaç olduğunu ortaya koyar.” Tiyatro sanatına gelindiğinde, 2000’lerde bazı yazılarda postmodern tiyatro diye bir kullanım görülür. Ancak, postmodern tiyatro diye bir kavramdan söz etmek doğru değildir. Modern sonrası dönemde ortaya atılan her fikri ve üretimi postmodern olarak etiketleme eğilimi büyük bir yanlışlık olur. Postmodern, aslında tam olarak bu çoğulculuğu, parçalılığı ve melezliği temsil eder. Peki, öyleyse Postdramatik Tiyatro nedir? Lehmann, niçin ortaya koyduğu bu teoriye dramatik sonrası tanımını vermiştir. Ve bunun postmodernizm ile ilişkisi nedir? Buna bakalım…

Postdramatik

Postdramatik! Öncelikle bu havalı görünen ismin anlamını, konuya hâkim olmayan okuyucular için açıklayayım. Post eki, konulduğu kelimeye “sonra” anlamı getiriyor. Tıpkı pre ekinin “önce” anlamanı getirdiği gibi. Postdramatik tiyatro ise, dramatik sonrası tiyatro olarak açıklanabilir.

Postdramatik Tiyatro, artık metnin egemenliğinin ortadan kalktığı bir tiyatrodur. Tarihsel avangartlar ile tiyatronun “teatral” olanın peşinden gitme arzusu, metnin önemini kırmaya başlar. Dramatik yapı, metne dair bir birlik ve bütünlük, bir olay örgüsü üzerine kurulmuştur. Ancak burada, dramatik yapıdan söz etmek gerekliliğini yitirir. Dramatik olanın sonrasında, tiyatro ve dram sanatı bir ayrışmaya gider. Yazınsallığın merkezindeki dram sanatı ile teatralleşen tiyatro sanatı farklılaşır. Teatrallik ya da tiyatrosallık diye tanımlanan bu terimi, Aziz Çalışlar şöyle açıklıyor; [4]“Tiyatrosallık kavramı, tiyatronun yalnızca gösterimden oluşmadığı, tiyatro yapma ve izleyici arasında örgütlenimli özgül bir karşılıklı etkileşimin yer aldığı görüşünü içerir. Bu karşılıklı etkileşim, zaman süresi, mekân birliği, psikolojik yapı, bedensel iletişim gibi çeşitli etmenlerden kaynaklanabilir, o nedenle de tiyatronun dramatik metin ile sahneleme metni yanı sıra bir de “performance text (R.Schechner), “performans metni” yapısı vardır. Tiyatrosallık kavramı, “edebi” mantık-merkezli dramaturjiye karşı, anlamsallığa yönelik olmayan, duygusal-bedensel tiyatro biçemine dayanan, özerk sanat anlayışını, tiyatroda söz kültürünün egemenliğini yıkılmasını anlayışını içerir.” Lehmann, işte tam olarak burada postdramatik tiyatroda heterarşiden bahsediyor. Gösterimdeki eğer varsa metnin, gösterimde kullanılan diğer tüm bileşenler ile aynı değerde olduğunu belirtiyor. Süreyya Karacabey Çelik’e göre; [5]”Tiyatronun tiyatrosallaşması ya da Tairov’un deyişiyle “zincirlerinden kurtulması” ile gerçekleşen değişim, tiyatronun, ikonik göstergeleri birinci sıraya yerleştirerek, simgesel göstergeleri (dil) ikincilleştirmesidir.” Bu, özetle gösterim alanındaki öznenin artık metin, söz, yada oyuncu olamayacağını hatırlatıyor. Bu alandaki tüm bileşenler, en fazla birbirini işaret eden göstergeler olarak ayrıksı bir duruş sergiliyor. Homojenitenin asla yer almadığı bir yer burası.[6]Hans- Thies Lehmann, postdramatik tiyatroda, hiyerarşinin yok olması, gerçekliğin çöküşü, gösterge yoğunluğu, eş zamanlılık, müziksellik, bedensellik, gösterge yığmacası, peyzaj metin, somut tiyatro, olay/durum ilkelerinin varlığından bahsediyor. Bu gösterimlerde, türlerarasılık, kültürlerarasılık gibi kavram öne çıkıyor. Türlerarasılık, gösterim alanına tabloları, heykelleri, enstelasyonları ve çok daha fazlasını getirir iken, kültürlerarasılık, mitleri, ritüelleri, batının, doğu gelenekleri ile yeniden bağ kurmasını sağlıyor. Artık tiyatrosal olanın peşinde olan tiyatro, yer alan her bileşenin, başlı başına okunması gereken bir göstergeler yumağı oluşturuyor. Bu okuma deneyimi, daha doğrusu bu alımlama özneldir. Anlam çoklu ve parçalıdır. Bu tiyatro yapısökümcüdür. Beklenen anlam dizgeleri yerle bir edilir. Gösterim alanındaki her şey birbirini işaret eden yada etmeyen haliyle, yan yana geldiğinde ya da gelmediğinde yeni bir anlam üretir. Tiyatro araştırmacısı Ozan Ömer Akgül, Postdramatik tiyatro deyince akla gelen önemli yönetmenlerden biri olan Romeo Castellucci üzerine yapmış olduğu, sözden imgeye geçiş olgusu üzerinden Castellucci’nin estetik yaklaşımını incelediği doktora çalışmasında, Castelluci’nin sahne üzerinde kullandığı imgeleri kırıyor olmasını, ikonakırıcılık kavramı ile açıklar. Yukarıda da bahsedildiği gibi, bu göstergeler ikonik göstergelerdir. Akgül’e göre; [7]“…İkonakırıcılık bir görünürlük biçimini başka bir görünürlük biçimine dönüştürmek ya da transfer etmek üzerine kuruludur.” Bu sahnelemede, yönetmen tarafından seçilen bir izlek vardır. Bu izleğe hizmet edecek imgeler, göstergeler ve ikonalar kullanılabilir, ancak olduğu haliyle karşımıza çıkan gösterge, her an boşalabilir, kırılabilir, transfer edilebilir. [8]Postdramatik tiyatro, klasik dramaturji anlayışlarının dışına çoktan çıkmıştır. Her postdramatik gösterim, kendi eşsiz dramaturji çalışmasını gerektirir. Lehmann ve takipçileri postdramatik tiyatroyu, yeni bir tür olarak ortaya atmışlardır. Günümüzde postdramatik eğilimler sürer iken, bu tartışmalar hala güncelliğini koruyor. Postdramatik, başlı başına yeni bir türdür savının karşında duran tiyatro araştırmacısı Emre Yalçın, 2020 yılında tamamladığı doktora çalışmasında, [9]Lehmann’ın kitabında bahsettiği Robert Wilson vb. yönetmenleri yapısökümcü olarak işaret eder iken, postdramatiğin sonucu olarak dramatiğe dair her türlü yapının altüst olmasını fikrini, günümüz çağdaş tiyatrosunda yapısökümcü deneyemeyecek ancak, en az Wilson, Castellucci, Müller kadar, dramatik yapıdan uzaklaşan, postdramatikte tarif edilen birçok ilkeye sahip işler ortaya koyan ve “yeni gerçekçi” olarak anılmaya başlananOstermeier, Mayenburg gibi yönetmenlerin yapımlarına dayanarak, postdramatik tiyatronun Lehmann’ın iddia ettiği gibi bir türden daha çok estetik bir rejim olduğu tartışmasını ortaya koyuyor. Postmodernizmin getirdiği çoğulcu yaklaşım, parçalılık ve kırılmalar ile yapıbozumuna uğrayan her türde olduğu gibi tiyatro sanatında da çağın getirdiği yeni teknolojilerin dahiliyeti, bu dahiliyet ve daha fazlası ile oluşan türlerarasılık, gösterim alanına muğlak, belirsiz denebilecek ve ancak o derece yoğun göstergelerin yer almaya başladığı, yeni bir tiyatro dili getirmeye başlıyor. Bugün buna postdramatik tiyatro diyoruz. İçinde bulunduğumuz çağın biraz ötesine gittiğimizde bakalım ne ile karşılaşacağız ve ne diyeceğiz… Tiyatro, çağlar boyuncu olduğu gibi, salgınlar, savaşlar, felaket ve rejimlerin altından kalkıp evrimine devam ediyor.

[10]“Postdramatik kavramı, dramın sonrasına geçildiğini bildirmektedir ve öykünün, eylemin, diyalogun geleneksel biçiminin terk edildiğini belirten bu kavram, aynı zamanda, dram kavramını da tarihselleştirerek sorgulanır hale getirmiştir.”

[1] Akıncı, Sevcan, 2017, Avangart’tan Çağdaş’a: Tiyatro ve Uzam, Sahne ve Müzik Eğitim – Araştırma e-Dergisi, 5. Sayı, ISSN: 2149-7079.

[2]Birkiye Korad, Selen, 2007, Tiyatroda Kültürlerarası ve Çağdaş Eğilimler, Deki Yayınevi, S.36, İstanbul

[3] Haşar, Sündüz, 2019, Sanatsal Bağlamda Yaratıcı Toplumsal Hareketler, Kocaeli Üniversitesi, Yayımlanmamış Doktora Tezi, 2019, S.62

[4] Çalışlar, Aziz, 1993, Tiyatro Kavramları Sözlüğü, s. 189, Mitos Boyut Yayınları, İstanbul.

[5] Çelik Karacabey, Süreyya, 2003, Modern Sonrası Dramatik Metinler / Dramatic Texts in Postmodern Period, Tiyatro Araştırmaları Dergisi, 15 (15), DOI:10.1501/TAD_0000000015

[6] Lehmann, Hans-Thies, 2006, Postdramatic Theatre, Trans. Karen Jürs-Munby, Routledge, 1st edition, ISBN 9780415268134

[7] Akgül, Ozan Ömer, 2020, Çağdaş Sahnelemede Sözden İmgeye Geçiş Olgusuna Günümüz Tiyatrosundan Bir Örnek: Romeo Castellucci, İstanbul Üniversitesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji bölümü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul.

[8] Korukçu, Münip Melih, 2016, Oyun Analizi, Mitos Boyut Yayınları, İstanbul.

[9] Yalçın, Emre, 2020, Postdramatik Tiyatro: Estetik Bir Rejim olarak Postdramatik ve Çağdaş Alman Tiyatrosu, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü, Yayımlanmış Doktora Tezi, İzmir.

[10]Çelik Karacabey, Süreyya, 2003, Modern Sonrası Dramatik Metinler / Dramatic Texts in Postmodern Period, Tiyatro Araştırmaları Dergisi, 15 (15), DOI:10.1501/TAD_0000000015

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Ahmet Ayaz Yılmaz

Yanıtla