Zamanın ve Mekanın Çeperini Zorlayan Bir Oyun; “Hayat Seni Çok Seviyorum”

Pinterest LinkedIn Tumblr +

[Gamze Tosun’un 24 Eylül günü Tiyatro Dergisi’nde yayımlanan yazısını okuyucularımızla paylaşıyoruz]Türkiye’de “hafıza” otuz yıldan fazla süredir akademinin, sivil toplumun ve sanatın mücadele alanlarından biri oldu. Ülkedeki hukuksuz yargılamalar, işkence süreçleri, darbe dönemleri ve azınlıkların hikayeleri ile “yüzleşmek”, özellikle bağımsız tiyatro topluluklarının gündeminde önemli bir yer tutuyor.

Başka alanlarda olduğu gibi sanatta da hafızayı bu kadar değerli kılan, “geçmişi bugüne taşıma” işlevi değil. Hafızanın gözüyle bakmak, geçmiş ile şimdi arasında karşılıklı ve yaşayan bir ilişkiyi açık ediyor. Bu ilişkinin toplumun farklı aktörlerince nasıl kurgulandığını anlamayı ve toplumsal ötekilerin bu ilişkiyi adalet talepleri temelinde yeniden kurabilmesinin yollarını düşünmeyi mümkün kılıyor.

“Hayat Seni Çok Seviyorum”, geçmiş ve şimdi arasındaki bu yaşayan ilişkiyi bünyesinde barındıran, yalnızca zamanla değil mekanla da anlatıyı aşan düzeyde derdi olan bir oyun. Oyunun yazarı İlhan Sami Çomak, 1994 yılından bu yana adil yargılama olmaksızın cezaevinde tutuluyor. Hafıza ve edebiyat, Çomak’ın ömrünün hapiste geçen 28 yılının dayanak noktası olmuş. Oyun, onun yaşam öyküsünü anlatmakla birlikte Çomak’ın sesini, hukukun sınırlandırdığı mekandan dışarıya taşımaya çalışıyor. Onun bir mahkum olarak zamanın ve mekanın kısıtlarına karşı yazı ile verdiği yanıta sahnede yer açıyor.

Toplumsal adaletsizliğin ve siyasal şiddetin hafızasını doğrudan konu edinen diğer oyunlar gibi, bu hikaye de seyircisinde uyandıracağı duygusal yük ile sınanıyor. İlhan Sami Çomak’ın kayıttan duyulan sesi ve yansıtılan fotoğrafları çok yakın bir geçmişten ve mekandan sahnenin şimdisine geliyor; haksızlık ve çaresizlik hissi tüm anlatıyı yutabilecek biçimde canlı. Oyun bu yükle sade bir biçimde başa çıkıyor, seyircisini boğucu bir üzüntü ile bırakmıyor. Bu anlamda gücünü belki de yazarın çocukluk anılarına gösterdiği özenden alıyor. Çomak, kendi deyimiyle bu anılara “bakım yapıyor.”(Yazının devamı için tıklayınız…)

Paylaş.

Yanıtla