Yeni Bir Tiyatronun İlk Oyunu: Tiyatro Oyuncakçı’dan Süveyda

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Banu Çakmak Duman

Tek kişilik oyunların epey revaçta olduğu şu günlerde yine tek kişilik bir oyun izledim: Tiyatro Oyuncakçı’dan Süveyda… Yeni kurulan bu küçük tiyatro topluluğu ağırlıklı olarak okul arkadaşlarından oluşuyor. Daha önce farklı tiyatro toplulukları ile çalışmış olan arkadaşlar, bir araya gelerek bu ekibi kurmuş. Süveyda, Tiyatro Oyuncakçı’nın ilk oyunu… Oyunu, ekibin ilk turne deneyiminde, 8 Şubat akşamı Bursa Arena Sahne’de izledim. Yeni bir tiyatro, ilk oyun, ilk turne… Nereden bakılırsa bakılsın heyecan verici bir deneyim…

Tek kişilik oyun oyuncu ve yazar açısından da seyirci açısından da birçok zorluğu içinde barındıran bir tür. Güçlü bir metin iyi bir oyuncuyla buluştuğunda seyirci için büyük bir zevke dönüşürken tersi bir durumda sıkıcılık hat safhaya ulaşıyor ve seyirci adeta işkenceye maruz kalıyor. Yeni kurulan bir tiyatronun ilk tercihi tek kişilik bir oyun olunca insanın aklına soru işaretleri takılmıyor değil: Sıkıcı mı yoksa keyifli mi? Bu yeni ekip tek kişilik oyunun zorluklarının altından kalkabilecek mi? Öncelikle oyunda bu gibi güçlüklerin kolayca aşıldığını söylemeliyim. Yetmiş dakikalık oyun bir solukta izleniyor. Dakikalar geçtikçe oyuncunun anlatımıyla güçlü bir hikaye katman katman açılıyor, seyircinin sıkılmasına fırsat kalmadan çarpıcı bir biçimde son buluyor. Bu bakımdan hem yazarın hem de oyuncunun başarılı olduğunu söylemek mümkün.

Oyun yalnızca türü bakımından değil aynı zamanda içerikte işlenen konu bakımından da türlü zorlukları beraberinde getiriyor. Oyunda çocuk istismarı bireysel ve toplumsal bir sorun olarak irdeleniyor. Kuşkusuz bu çok bıçak sırtı bir konu… Zaten başlı başına dramatik etkiye sahip, acıtıcı bu meseleyi bir olay, bir gazete haberi olarak okuyup dinlemek bile insanı sarsar. Böyle sarsıcı bir konuyu sorunsal bağlamından çıkarmadan sanatsal ve estetik bir anlatıya dönüştürmek kolay değil. Tiyatro tarihi gerek metin gerek sahneleme düzleminde böyle trajik içeriklerin altı kalın bir biçimde çizilerek işlendiği, ağlaya bağıra oynandığı bir yığın örnekle dolu. Oysa kendi başına zaten çok etkileyici bir olayı naif bir anlatımla sunmak estetik olanı yakalamak ancak zor olanı seçmek demek. Süveyda’da metin ve sahneleme düzleminde böyle bir tercih yapılmış ve başarı yakalanmış.

Oyundaki karakter çocukluğu boyunca dayısı tarafından tacize hatta tecavüze maruz kalmış bir erkek. Babası küçükken ölmüş, annesi onu sıklıkla dayısına emanet etmiş, dayısını babası yerine koymasını istemiş ve oğlunun başına gelenleri maalesef hiç görememiş. Çocuk, okulda kantinciden benzer bir eğilim görünce kantinciyi bıçaklayıp ıslah evine gönderilmiş ancak oradan çıkar çıkmaz dayısını defalarca bıçaklamış. Oyunun şimdiki zamanında, karakter olanları, yaşadıklarını, duygularını seyirci yerine koyduğu annesine anlatıyor. Bunları anlatırken bir yandan da dayısını öldürdüğü berber koltuğuna yer eden, üstüne başına sıçrayan kanları delicesine temizlemeye çalışıyor. Oyunun başından itibaren neden bu kanları temizlemeye çalıştığı, bu kanların kime ait olduğu, neden döküldüğü, oyuncunun kime bütün bunları anlattığı ve neler yaşadığı parçalı bir anlatımla bir bir anlatılıp yerine oturuyor. Daha önce yazdığı Küller oyununda kalemiyle umut vaat eden yazar Burcu Reşit, bu oyunda da önemli ve acı bir sorunun ilmek ilmek dokunduğu güçlü, anlaşılır, sağlam bir metin kurgulayarak umutları boşa çıkarmamış oldu.

Sahnelemeye bakıldığında her yöne dönen berber koltuğu ve koltuktaki, üstündeki kanları temizlemeye çalışan bir adam görülüyor. Koltuk, kana bulanmış bir berber koltuğu olmasıyla hem soru işareti yaratan hem de her yöne döndüğü için oyuncuya hareket ve oyun imkanı veren bir devinim yaratmış. Ayrıca bir tek dekor öğesi kullanımı sahnelemede yalınlığı getirmiş. Böylece konunun ağırlığı sahnelemedeki yalınlıkla dengelenmiş denebilir.

Tıpkı sahnelemede olduğu gibi oyunculukta da yalınlık tercih edilmiş. Bu kadar ağır bir çocukluk travmasının cinayetle sonuçlanmasına bağlı olarak psikolojik sorunlarının altını çizen, sahnede durmadan ağlayıp bağıran, psikopat gibi davranan ajite bir oyuncu görebilirdik. Ancak oyunda bunun yerine çok daha naif, sade bir oyunculuk görüyoruz, bu gibi duyguları vermek için ille de büyük jestler ve feryatlar kullanmak gerekmediği anlaşılıyor. Çok ağır duygular klişelerden uzak bir anlatımla da ifade edilebiliyor. Duygu patlamaları asgari düzeyde tutulunca etkisi çok daha fazla oluyor. Gerek metin gerek sahnelemede taciz vakası çok daha açık verilip defalarca vurgulanabilirdi üstelik bunu yapmak çok daha kolay ve seyirciyi çeken bir yöntem olarak yaygın. Tam da bu yüzden bundan kaçınılmış. Sorunu bir klişeye çevirmeden, o sorunun bireyde yarattığı tahribatı dışa vurup kenara çekilmek, dozunda bir acıya yer vermek estetik ve etkileyici olanın kapısını aralamış.

Oyunun başlığı da içeriği ile uygun ve etkili aynı zamanda merak uyandırıcı. Oyunun bir yerinde değinildiği üzere, süveyda kalpte bulunan kara leke demek ve kişinin çektiği acının büyüklüğünü simgeliyor. Hatta günlük hayatta yaygın olarak kullandığımız “kara sevda” sözcüğü de sevda kelimesinin kökeni olan süveydadan geliyor. Oyunda karakterin çektiği acıyı, kalbindeki bu siyah lekenin büyüklüğü üzerinden vermek için kullanılmış bir sembol olarak odağa oturtulmuş. Bu lekenin varlığı ve büyüklüğü yaygın olanın aksine sevdadan değil tecavüzden kaynaklanan bir acının temsili. Bu bakımdan süveyda sözcüğü simgesel olarak klişe anlamından uzak, farklı bir biçimde kullanılmış.

Oyuna dair söylenebilecek tek eleştiri, oyuncu Sercan Er’in, bağırmaktan uzak, acıyı sessizce ifade eden, naif bir oyunculuğu tercih etmesinden kaynaklanıyor. Oyuncunun sözcükleri yer yer anlaşılmama tehlikesi içeriyor, sesi zaman zaman yeterince duyulamıyor. Küçük bir salonda çok büyük bir risk taşımasa da büyük bir salon için riskli bir durum bu.

Özetle, genç ve dinamik bir ekibin sahnelediği ilk oyun olan Süveyda, metinden oyunculuğa, sahnelemeden dekora oldukça başarılı… Çağdaş ama zor bir tür olan tek kişilik oyunun hakkını veren, çok ağır ve önemli bir temayı klişeden uzak ve çarpıcı bir şekilde sahneye koyan Tiyatro Oyuncakçı’nın, bundan sonra yapacağı çalışmalar merak uyandırıyor.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Banu Çakmak Duman

Yanıtla