Geçen Mevsimin En İyi Oyunları – VIII

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Erdoğan Mitrani

‘Çemberin Anası’

Burçak Çöllü’nün yazıp yönettiği, müziklerini bestelediği ‘Çemberin Anası. MÖ 479’da Babil’in Pers Ordusuna teslim olduğu ve Babil Kulesinin yıkıldığı gün geçen fantastik bir meseledir.

Kendini kraliçe ilan eden Semiramis (Sevil Akı), kurduğu ve ‘Çember’ adını verdiği yeraltı gettosunda neşeyle hüküm sürmektedir. Tebaası, yankesici isyankâr kızı Anunit (Ceyda Akel), Çember’in Semiramis’ten sonra en eski sakini, kraliçenin yakın arkadaşı ‘kendi gibi olmayı seçmiş’ eşcinsel şarkıcı Lilitu (Tolga İskit), Lilitu’nun ‘Leş yiyen’ lakaplı bıçkın kiralık katil genç sevgilisi Tizkar (Meriç Rakalar), Semiramis’in eski belalısı Tanrı Marduk’un yoldan çıkmışları yola sokmak amacıyla Çember’e yolladığı, Kraliçenin hizmetkâr olarak kullandığı iki meleği Harut (Murat Kapu) ile Marut (Gülhan Kadim) ve Semiramis’ten himayesindeki, Babil’in tüm yenilmişlerinden ve susturulmuşlarından oluşmaktadır. Bunlara Anunit’ten hoşlanan, saray kâtibinin oğlu Uşi (İbrahim Arıcı) ile Semiramis’in kaçırdığı tanrıya kurban edilmeye götürülen ‘bakire’, aslında Kerhaneler Sokağında iş tutan fahişe Zora (Ayşegül Uraz) da katılır.

Sinem Öcalır’ın kostümlerinin ve İsmail Sağır’ın ışık tasarımlarının desteğiyle, Cihan Aşar’ın ustalıkla yarattığı yeraltı şehrinde müthiş inandırıcı bir dünya yaratılır. Çöllü, bu uçuk kaçık traji-komedinin farklı disiplinlerden gelen ekibini kusursuz bir takım oyunculuğuyla yönetir. Murat Kapu ile Gülhan Kadim’in benzersiz Harut ve Marut’uyla Meriç Rakalar Tolga İskit ikilisi unutulur gibi değil.

‘Sınırlar’ 

Amerikan Yahudi’si, makale, oyun, senaryo yazarı, tiyatro ve film yönetmeni David Alan Mamet’in gerçek olaydan esinlenilerek 1991’de yazdığı ‘Oleanna’yı, Kayhan Berkin günümüz Türkiye’sine uyarlayarak, ‘Sınırlar’ adıyla yönetmişti.

Üniversite öğrencisi Ecrin’in hocası Can’ın odasına gelerek, dersteki başarısızlığı konusunda yardım istemesinin bir cinsel taciz iddiasına dönüştüğü, temelde güç üzerine olan 30 yılın ardından taptaze kalmış oyunda Mamet, iletişimsizlik, ayrıcalık, istismar temalarını işlerken, “Yükseköğrenimin değerleri nelerdir? Yükseköğrenim her öğrenci için bir hak mıdır? Daha çok öğrenci, daha kötü öğretim midir?” gibi önemli sorular da sorar.

Yıllar önceden kuşak farkını müthiş etkileyici biçimde ele alan metindeki kuşaklar arası iletişim sorununun hâlâ aynı güçle sürdüğünü, prömiyerde, oyun sonrası tartışmalarımızda fiilen yaşadık. Yaşlıca nesil, korku öyküsü gibi gelişen oyunun en ürkünç tarafının, haklılığına inanan Ecrin’in, ona iyi niyetle destek olan hocasının hayatını mahvettiğini fark etmeyişi olduğunu düşünürken, Y ve Z kuşağından gençler, tacizin sadece bedensel olmadığı, tepeden bakma ya da yönlendirmenin de tacize girdiği gerekçesiyle Ecrin’e hak veriyorlardı.

Bakış açımız ne olursa olsun, uyarlaması, yönetmenliği, oyuncu yönetimiyle Kayhan Berkin’in müthiş başarılı çalışması sezonun en etkileyici işlerindendi.

‘Sıfırdan & Daire’

Gizem Kurtulmuş’un yazdığı, Hilal Arda’nın yönettiği, Şakir Güler’in oynadığı dokuzonbeş yapımı, tek ‘Sıradan’, otuzlarında, işsiz, parasız, iki gündür aç Cevahir, bir marketten yiyecek çalarken yakalanıp getirildiği, depo ya da güvenlik odası olarak kullanılan odada, kendini içeride kilitleyerek, masada bulduğu mikrofon aracılığıyla herkese derdini anlatmaya çalışmasının öyküsüdür.

Hayatındaki tüm hırsızlara göz yummuş olan Cevahir, kendi de hırsız olduğunda, hayallerini elinden alanlara, mutluluğunu çalanlarla hesaplaşmak amacıyla anılarında en gerilere doğru yola çıkar. Varoşlardaki, gecekondu mahallelerindeki çocukluğunu, babasını, annesini, ablasını, sakallı hoca efendileri, yeniyetmeliğini, hiç kimsenin ona hiçbir zaman arka çıkmayışını, ilk (eş)cinsel heyecanını paylaşırken, haklı ya da haksız tüm hesaplaşmaların kimsenin kârlı çıkamayacağı bir alışveriş olduğunu fark eder.
Şakir Güler, Cevahir’in çıkışsızlığını oyun boyunca odanın / yaşamının hapishanesini simgeleyen beyaz kareden hiç çıkmaksızın benzersiz bir doğallıkla, geçmişin ve şimdiki zamanın her anını yaşayarak, yaşatarak aktarır.

Hasan Sezgin’in yazdığı, Doğa Halis’in yönettiği, Momos Film ve dokuzonbeş ortak yapımı ‘Daire’, kentin mültecilerin yaşadığı ücra semtindeki bir apartman dairesinde geçer.

İki yıllık zamansal sürecin ayırdığı, aynı mekânda geçen iki sahnelik oyun, iki ev arkadaşın (Musa Can Pekcan ve Eray Karadeniz) farklı zaman ve bağlamdaki hesaplaşma öyküsünün temelinde yine ‘Sıradan’da olduğu gibi ötekileştirme yatar. Ancak bu kez ayrımcılık, ortaya çıkan homofobik boyuttan değil, yabancı düşmanlığı üzerinden ortaya çıkar. Karanlık öyküde, milliyetçilik maskesi altında ‘Araplara’ resmen düşmanlık edenin en azından onlar kadar ‘öteki’ oluşu ya da eşcinsel karakterin ‘b.cerilmeye’ değil bunun pornosunun çekilmesine tepki göstermesi gibi, kimi zaman ilginç bir kara mizah duygusu da açığa çıkar vardır.

Ustaca sahnelenmiş, başarıyla oynanmış, tematik olarak birbirini tamamlayan iki etkileyici çalışma. Sezonda peş peşe izlemenizi öneririm.

‘Old Fools’

Tristan Bernays’ın ödüllü oyunu ‘Old Fools’, yıllar önce danslı eğlencede karşılaşan Vivian’la (İdil Sivritepe) yetenekli piyanist Tom’un (Olgu Baran Kubilay) yıllara yayılan birlikteliklerinin hikâyesi. Sevgilerinden aldıkları güçle, iyi ve kötü günlerinde engelleri aşmaya, birlikte kurdukları hayatı, hayalleri ayakta tutmaya çalışan ikili, Tom’a Alzheimer tanısı konduğunda devam etme mücadelesini sürdürür. Zamanda ileri geri gidişlerle gelişen öykünün kronolojisi kırılmış anlardan oluşması, bilinci şimdiki zamanla sınırlanmış, geçmişin anılarını ve yüzlerini kimi zaman pırıl pırıl, kimi zaman aşırı bulanık anımsayan Tom’un belleğinin yansımasıdır.

Çağ Çalışkur’un yönetmenlik dersi olabilecek interaktif sahnelemesinde, izleyici önce birlikte geldikleriyle laflayabileceği, satın alıp yudumladığı içkisini salona götürebileceği piyano bara alınır. Piyanonun başına oturan Tom’un kusursuz İngilizcesi ve nefis sesiyle söylediği baladın ardından oyun alanına geçilir. Tom’la Viv’in mahrem hikâyesi, üçer sıradan oluşmuş iki karşılıklı amfinin sıralarının geniş aralarında, bazen iki amfi arasındaki dar koridorda seyircilerin içinde oluşur.

Kubilay’la Sivritepe ikilinin gençliklerinden yaşlılıklarına yaşadıklarını, ara vermeden, giysi ve makyaj değiştirmeden yansıtırlar. Eş, evlat, doktor arasında gidip gelen İdil, bedeni, nefes alması, sevecenliği, kızgınlıkları, tokatlamaları, ağlamaları, benzersiz gülümsemesiyle olağanüstüdür. Arada Viv olmayı bırakıp kızları Alice’i de canlandırdığından izleyici, sevgi dolu üçlünün mücadelesini, hastalığın ağırlaşmasını, Viv’in artık Tom’a bakıcılık yapmasını fiilen onlarla birlikte yaşar. Olgu Baran, karizmatik Tom’dan, olgun ‘cool’ babaya, kaybolmaktan ve anılarıyla birlikte sevdiklerini kaybetmekten korkan adamdan, neredeyse bitkisel hayattaki Tom’a ustalıkla nefes alır gibi rahatlıkla gidip gelişleriyle müthiştir.

‘Sanctuary City / Sığınak’

Martyana Majok’un yazdığı İbrahim Çiçek’in yönettiği ‘Sanctuary City / Sığınak’, yurttaşlığa yeni kabul edilmiş yeniyetme kız G’nin, yasal statüsü olmayan yakın arkadaşı B ile evlenmeye niyetlenmesi üzerinden kişiselle toplumsalı ustalıkla harmanlayan bir oyun. Kaçak göçmenler B ile annesinin yaşadığı ev, hem onlar, hem şiddet gösteren üvey babadan kaçıp neredeyse devamlı kalan G için sığınaktır. Bütün sığınaklar gibi de sığınanları dış dünyaya karşı koruyan, ancak dışarıda tehlikeye atılmamaları için onları bağlayan, sarıp sarmalayan bir hapishanedir.

G’nin annesi Amerikan vatandaşı olmayı başararak kocasını terk ettiğinde reşit olmayan G otomatik olarak vatandaşlığı kazanır ve Boston’da üniversiteye kaydolur. Kimliksizliği sebebiyle üniversite şansı olmayan B’ye, ilk tatilinde kâğıt üzerinde evlilik yapacağını söyler.

Önerisinden, yakalanırlarsa 5 yıl hapis ve 250 bin dolar para cezası korkusuyla vazgeçen

G, 3,5 yıl sonra verdiği sözü tutmak için döndüğünde, ilişkilerinin ikiliden ayrıksı bir üçlüye dönüştüğünü öğrenir…

Ötekileştirmeye karşı kesin tavır alan, göçmenlikle farklı cinsel kimlik gibi iki tabuyu birlikte eleştiren Sığınak, hem sağlam metni, hem parlak oyuncu yönetimi, hem görsel ve işitsel çarpıcılığıyla sezonun Craft’taki diğer kaçırılmaz oyunuydu.

Şalom

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Erdoğan Mitrani

Yanıtla