Feyyaz Yaman: Sanatımıza, Özgürlüğümüze Sahip Çıkmamız Gerekiyor

Pinterest LinkedIn Tumblr +

(Şeyma Akcan’ın Evrensel’de yayımlanan haber ve söyleşisinin bir kısmını okurlarımızla paylaşıyoruz.)

Artİstanbul Feshane’de, Açık Ayna etkinlikleri kapsamında “Ortadan Başlamak” sergisinin küratörü Feyyaz Yaman’ın konuşmacısı olduğu “Türkiye sanatında otosansür ve sükût suikastları” başlıklı söyleşi gerçekleşti. Bugün Türkiye’de sanatçılar arasında tartışılan otosansür meselesini tarihsel bir perspektifle ele alan Yaman, Türkiye’de sanatın modernleşme sürecini Türkiye’nin modernleşme tarihiyle paralel bir şekilde ele almak gerektiğini ifade etti.

Söyleşide yaşadığımız dönemin çok gerilimli ve kritik bir dönem olduğundan bahseden Yaman, bir taraftan da bunun algılanmasının toplumsallaştığı bir süreçten geçtiğimizi ve buradaki en önemli problemlerden birinin de modernleşme olduğunu vurguladı: “Dönüp dönüp buraya geliyoruz. Türkiye’de sanatın modernleşmesine paraleldir modernleşme süreci, nereden başladığına bakmak lazım. Modern Türkiye diye başladığımızda cumhuriyetin kuruluşuna gidiyoruz ama ondan önce Osmanlı’nın modernleşmesiyle konuşmaya başlamak lazım”

“DİRENİŞ NOKTASI OLUŞTURMALIYIZ”

Yaman, sanat ortamında bir yüzleşmenin olmadığını şu şekilde anlattı: “Bu sergi dahil, modernleşmeye ilişkin sorunlarımızı masaya yatırıp bir bilanço çıkartmaya ihtiyacımız var. Bu sergi de bunu talep ediyor. İnanılmaz çatışmacı unsurlar var sergide. Gündelik sanat hayatımızda da gruplaşmış, kendi sosyal komitelerini kurmuş yapılar var. Ve burada diyalog kuranlar ve buna kapalı olanlar var. Bienaller, fuarlar, aktörler vs… Bu aktörlerin hepsinin kendinden menkul düşünceleri, ideolojileri ve tercihleri var. Bunlar kültür sanat yaşamımızı belirleyen aktörler.”

Bir aradalığın önemine dikkat çeken Yaman sözlerine şu şekilde devam etti: “Heterodoks dediğimizde kültürlerin bir aradalığı değil, artık türlerin bir aradalığını konuşmak zorundayız. Beden politikaları, beden ve beden uzantısı duyguların uzantısı, nörobilim, psikiyatri vb. farklılıkları bir arada taşıyacak bir heterodoks anlayış… Yeniden okumak lazım. Değişimlerin içinde cephanelerimizi tazelemek ve dil üzerinden kendimizi yeniden konuşmamız lazım. Masaya yatırmak, kurumsallaşacak bir yapı yaratılması gerekir. Bakanlığın kendisi, kültür yolundan kentsel dönüşüme kadar bir ekonomik strateji üzerinden soylulaştırma politikası üzerinden bir şey üretiyor. Öbür taraftaki cephe buna alternatif bir şey üretemiyor. Bu kent bizim diyorsak ortak bir direniş noktası oluşturmak, bunu kamusal bir alanda yapmak lazım. Buralarda kayıplarımız var.”

“SANAT HAKİKAT İLE YÜZLEŞMELİ”

Hakikatle yüzleşmenin önemine dikkat çeken Yaman, “Eleştirel olamama, yüzleşememe gibi şeyler dilin gelişmesinin önündeki engellerdir. Hakikatle yüzleşmek için iki mesele önemlidir: Hafıza çok geniş bir alan. Bir şeyin anlam birliğini ele almaya kalktığınızda uzantı alanı çok geniş. Yeni bir sömürgecilik düzeninden geçiyoruz, eskinin gündelik yaşamımızı köleleştirme ile içine aldığı bir süreç bu. Sanat hakikat ile yüzleşme politikası içerecekse çıplak gerçeklikle konuşmak zorunda” dedi.

Söyleşi sonrasında Evrensel’in sorularını yanıtlayan Yaman, sanatçının otosansürle başa çıkabilmek adına bir araya gelmesi gerektiğini anlattı ve “Sanatımıza, özgürlüğümüze sahip çıkmamız gerekiyor” ifadelerini kullandı.

Söyleşide otosansürden bahsettiniz. Bu konuda sanatçılar ne yapmalı?

Sanatçıyı otosansür konusunda en çok zora sokan şey ekonomi meselesidir. Yani şu anda bir devlet merkezli bir de serbest piyasa merkezli iki tane alan var. Onlardan bağımsız bir kamusal alan olmadığı için sanatçı da özgür ve bağımsız davranma hakkına sahip olamıyor. Evinden atılıyor onu soran yok, atölyesinden atılıyor onu soran yok. Boya olmuş beş misli, bir tabaka kağıt olmuş 600 lira. O zaman sanatçı da bunun içerisinde kendi canını kurtarma durumuna düşüyor. Onun için sanatçıyı doğrudan suçlayamayız. Ama bu diline de yansıyor. Sanatçı halbuki sadece dışarı yönelik değil kendi içinde de yüzleşerek, kendini kıra kıra, kendini de eleştiriye alarak yürümesi lazım ki bir öznellik bir varlık inşa edebilsin. Böyle bir sürece giremiyoruz. O zaman hep idareimaslahatçılık dediğimiz laf üremeye devam ediyor. Bir de buna eklemlenen sponsorluk ilişkileri var. Çünkü bu alanda da profesyonel şirketler tıpkı sömürgeci devletler gibi pazarlama ve pazara hakim olma stratejileri üretiyorlar. Konsept veriyor o çerçevede sergiler açılmasını istiyor. Bunu akıllıca yürüten var, büyük kurgu olarak yürüten var ama reddedip radikalce çatışan unsurlar da var. Ama şu anda kamusal alanda bir özgür, ekonomik bağımsız bir süreç yok.

Geçmişte de var mıydı?

’70 kuşağı öncesinde mesela sanatçı inisiyatifleri bunu denemişti. O zaman da akademide maaş alanlar, kadrolu ressamlar ancak resim yapabiliyordu ama ’68 kuşağından ’78 kuşağına geçen kuşaklar ilk defa dışarda kendileri bir araya geldiler, atölye kurdular. Mesela Atölye Benek diye kurulan bir yapı var, hatırlıyorum ilk ’74’te on sanatçı, sonra oradan ayrılan bir grup Maltepe Ressamları olarak gitti. Mahallede bakkalıyla alışveriş yaparak sanat takas ederek kendi yaşamlarını sürdürdüler. Kiralarını resim karşılığında inşa ettiler. Aynı şeyi biz Atölye Alaturka olarak bu yakada Galatasaray’da yürütmeye çalıştık, Karşı Sanat’ın temelidir. Bir yerde fuar yapıp stant yapıp başka atölyelerde ekonomi üretip bağımsız sanat yapmaya çalıştık, çalışamayan arkadaşları için de ekonomi üretmek gibi kolektifleri deneyimledik. Hatta sendikalarla ilişkilenenler oldu. Bunlar dışa açılma, kamusal alanı yeniden okuma ve tarif etme gibi pratiklere dayanmak zorunda yoksa var olan ilişkiler bunu dumura uğratıyor.

Ortadan Başlamak sergisine saldırılar oldu, soruşturma açıldı. Son durum nedir?

Şu anda Büyükşehir Belediyesi kültür dairesinde bu mekandaki organizasyonel ilişkisi, imza yetkisi olan proje ve uygulamadan iki tane genel müdürü savcılığa isim olarak verdi. Ve bu işin sorumlusu bunlardır diyerek sahiplendi. Savcılık buraya katılan sanatçıları da küratörleri de diğer katılımcıları da biliyor ve takip ediyor. Çünkü bütün bu konuşmaları bile kayıt altında izleyen takipçileri var. Şimdi bu sonrasında nerelere uzanır o ayrı ama bildiğimiz kadarıyla bu geç kalmış bir soruşturma. Çünkü giderek bu tür iddiada bulunan kadroların sayısı azaldı. Eylemlerin etkisi düştü. Aksine buraya katılım çok arttı, şu anda 120 bin kişiyi geçti. Önümüzde şenlikler, çocuk atölyeleri var. Burası yaşayan bir dünyaya dönüştü ve çevreyle organik bir bağ kurdu. Hissettikleri en büyük tehlike buydu. Zaten bütün amaçları bunu kırmak.

Devamı için tıklayın.

Paylaş.

Yanıtla