Müthiş Etkileyici İki Klasik Oyun Uyarlaması

Pinterest LinkedIn Tumblr +

 Erdoğan Mitrani

Tüm sanatlar gibi sürekli evrim geçiren tiyatro, günümüzde yeni ve farklı bir yapılanmaya giderek klasiklere değişik çağcıl yorumlar getiriyor. Hiçbir klasik metnin kutsal ve dokunulmaz olmadığı, yazarına sadık kalmanın, sözcüklerini birebir nakletmek değil, metne üflemiş olduğu ruha, anlatısının duyumsattığı öze sadık kalmak olduğu görüşüyle, yüzyılları, onyılları hiçe sayarak taptaze kalmış klasik metinler, günümüzde güncel ve etkileyici bir bakışla sahneleniyor.

Bu bağlamda, ele aldığım iki özgün, özgür, cesur ve ayrıksı çalışma için ‘uyarlama’ sözcüğüyle yetinmek, her iki oyunu da orijinal metinden esinlenerek yeniden yazan müthiş yaratıcı yazarlarının hakkını yemek olacağı kanısındayım.

Mekâna özgü müthiş etkileyici bir çalışma      

“Bu sondan başlayan bir hikâye. Sonunu bildiğimiz bir hikâye. Neyin beni oraya getirdiğiyle hiç ama hiç ilgilenmiyorum.

Neden biliyor musunuz? Çünkü ölüler neden öldükleriyle ilgilenmezler.

Ölü ölüdür, diri de diri.”                                             

Çehov’un ‘Martı’sının sonunda genç Treplev, toplumun sanatçı karşısında ikiyüzlülüğüne, ailesinin vurdumduymazlığına, aşk ilişkilerinin çürümüşlüğüne dayanamayarak intihar eder.

Başak Kıvılcım Ertanoğlu ile Ümit Erlim, Treplev’in hikâyesini bu kez, onun gözünden kurgulayarak ele almışlar.

Birlikte ortaya çıkardıkları, merkeze aldıkları Treplev’in intiharından hemen sonra başlayan, öyküyü ölmüş ama ölü olmayan başkişisinin ağzından anlattıkları metin, çok parlak ve yaratıcı bir yeniden yazım. Decollage Art Space’in bütün binasını kullanarak birlikte oynadıkları ‘Treplev’i Başak Kıvılcım Ertanoğlu yönetiyor.

Mimar Viktoria Şahin kuruculuğunda, genç kuşaklara sanatı sevdirmek, sürdürülebilir, ulaşılabilir bir sanat ortamı yaratmak, disiplinler arası üretim alanını desteklemek amacıyla Suadiye, Müzeyyen Sokakta hayata geçirilen Decollage Art Space, her katında farklı disiplinlerle karşılaşabileceğiniz, etkileşime geçip atölyelere katılabileceğiniz, performansları izleyip yaratıcı insanlarla buluşabileceğiniz bir deneyim alanı.

Decollage Art Space’in üç ayrı katında, yapımcı, dekor, afiş tasarımcısı Melisa Zeynep Şahin’in yarattığı mekânlarda dolanan seyirci, bilincinde ve bilinçaltında çıktığı yolculukta Treplev’e eşlik ediyor.

Sahneye laf atmanın, video ve ses kaydı yapmanın serbest olması, seyircinin arada bir oyuna fiilen dâhil edilmesi, tam anlamıyla interaktif olmasa da, onun sadece izleyen değil deneyimleyen olarak oyuna katılmasını, Treplev’i ve yaşa(tılama)dığı dünyayı daha iyi tanımasını ve anlamasını sağlıyor.

Çehov, oyunlarını hep ‘komedi’ olarak nitelemiştir. Tabii ki kastettiği, Türkçe karşılığı olarak kullandığımız ‘güldürü’ değil, ‘ağlanacak hâlimize gülmektir’. Başak ile Ümit’in tüm ciddiyetine rağmen, metne ve yoruma kendini ciddiye almayan bir tonlamayla yaklaşmaları bence Çehov’un komedi anlayışına ‘cuk oturuyor’.

Ümit Erlim’in birkaç kez izleyicinin gözü önünde ölen Treplev’e her canlandığında karakterin düşünsel ve duygusal sorunlarını başarıyla yansıtan etkileyici dramatik yorumuyla, fiziksel tiyatronun sınırlarını tüm bedeniyle zorlayan bir performansı iç içe var etmesi olağanüstü. Ertanoğlu, hem yönetmen, hem vicdan – tanrı, hem psikolog, hem anne, hem sevgili, hem Treplev’in bilinçaltı olabilen çok sayıda karakteri büyük inandırıcılıkla yorumluyor.

Mekânı oyunun bir karakterine, katılımcı izleyiciyi oyunun bir elemanına dönüştüren özgün ve heyecan verici bir çalışma. Sahnelemeyle oyunculuklar müthiş etkileyici. Erlim’in yorumu yılın en iyi oyunculuk performanslarından, belki de en iyisi.

Sanırım Çehov izleyebilse Treplev’i çok sever, özellikle de iki gencin yazdıkları final paragrafını çok beğenirdi.

“Yaşa Treplev, yaşa, doya doya, özgürce yaşa. İstenmediğin yerde durma, istemediğin şeyi yapma. Sus, ya da konuş ne bileyim. Bağır avazın çıktığı kadar, kimse kimseyi anlamıyor zaten. Uzlaş, ama taviz verme. Hata yap, sonra kalk tekrar yap. Yaz, sil, tekrar yaz. Hayatın için, sanatın için, mutluluğun için yorul. Başka ne yapabiliriz! Yaşayacağız.”

27 Mart, 5, 6, 16, 23, 30 Nisan ve sezon boyunca Decollage Art Space’de. Kaçırmayım.

 ‘Titus Kompleks’

“Bu, tiyatronun dehlizlerinden bir hikâye. İnsanları yüzyıllardır korkutarak uzaklaştıracak kadar karanlık, acımasız uğursuz bir hikâye. Hayır, sadece bir hikâye de değil, kefareti ödenmemiş bir karşıt hikaye: daha çok insan denen mahlukların sirkinde dehşetle büyüyen ve şok eden bir çığlık.”

Shakespeare’in ilk trajedisi ‘Titus Andronicus’un kişileri diğer tarihsel oyunlarından farklı olarak kurmaca karakterlerdir. Aşırı zorbalık ve şiddet içeren bu vahşi ve kanlı oyun, Romalı General Titus’la can düşmanı Gotlar kraliçesi Tamora’nın karşılıklı intikam girişimlerine odaklanır. Finalde ipin ucu iyice kaçar ve Tamora, Titus’un oğullarını öldürdükten sonra pişirip babalarına yedirir.

1990 Berlin doğumlu oyun yazarı, avukat, romancı Olga Helen Bach’la, yazar, tiyatro ve dans dramaturgu Thomaspeter Goergen‘Titus Andronicus’un kurgusunu ve canavarca duygusunu, karakterleri buhranlara ve nümayişlere teslim olmuş absürt yüzyılımızın tam ortasında yeniden canlandırarak ele alırlar. Hırsızlığın, ihanetin, sapkınlığın, yamyamlığın hikâyesini, her şeyin vahşi kapitalizmin mezbahasında alınıp satıldığı, müteahhitlerin ve sığır tüccarlarının dünyasında, günümüz diliyle anlatırlar. Özgün final yerine, çağımızın acımasız iş dünyasıyla uyumlu daha da ürkünç biçemde, onca vahşet ve cinayetin ardından anlatıyı can düşmanların dostane ittifakıyla sonlandırırlar.

Sahne adı olarak soyadı Aygün’ün Almanca birebir karşılığını kullanan1987 Berlin doğumlu Ersan Mondtag, önce de birçok oyununu yönetmiş olduğu Olga Bach’ın ‘Titus Komplex’ini ikinci yönetmen Thomaspeter Goergen’in dramaturgisi, Kerem Çetinel’in ışık, Ecem Akça’nın görsel tasarımları ve Doğukan Sivaslıgil’in ses efektlerinin desteğiyle, görsel işitsel bir teatral şölen olarak sahneliyor.

Oyuncular Vokal Koçu ve Orkestra Şefi Kübra Şenyaylar’ın yönettiği Equinoxion Ensemble’ın playback müziği eşliğinde Tristan Brusch’un şarkılarını canlı olarak söylüyorlar (Müzik süpervizörü ve yapay zekâ video tasarım Tymoteusz Schodowski).

Yenilerde operayla yoğun ilişkide olan Mondtag’ın, her zaman müziğin ruhundan beslenen, performansa dayalı disiplinler arası çalışmaları, Berliner Ensemble, Münchner Kammerspiele, Schauspiel Köln, Thalia Hamburg, Deutsche Oper Berlin, Staatsoper Hannover, Opera Anrwerpen gibi prestijli kurumlarda sahnelenmiş, ödüllü bir tiyatrocu. Katı ve gerçekçi politik görüşünü yansıtırken, yarattığı dışavurumcu etkiler taşıyan görsel dünyalardaki gerçeküstü yorumlarla geleneklere meydan okuyan özgün bir yaratıcı.

‘Titus Komplex’DasDas’ın büyük salonunda, dekor ve kostüm tasarımlarını da üstlenen Mondtag’ın oyun alanının merkezine oturttuğu iki katlı binada oynanıyor. Resimde sadece cepheden gördüğümüz mekân, 360 derece döndürülebilen dört duvarlı, içinde seyircinin göremeyeceği bölümler de olan üç boyutlu bir bina. Döndürüldükçe dıştan görülemeyen bazı iç mekânlara göz atılabilse de oturulan yerden binanın tam içini görmek mümkün değil.

Oyunu tuvalet, merdiven veya kasabın deposu dâhil binanın her tarafında sahneleyen Montdag, Çiğdem Akdoğan ve Oğulcan Tütüncü’nün dijital kameraları aracılığıyla oyuncuları sürekli filme alarak, görüntüleri binanın üst ve yanlarındaki üç büyük ekrana yansıtıyor. Bireysel mikrofonların konuşmaları neredeyse kulağının içine getirdiği seyirci, oyunu hem mekânda, hem ekranda sinema parlaklığıyla canlı ve büyütülmüş izlerken, kendini dışarıda değil binada, yaşananların ta içinde hissediyor. İnteraktif boyut, Titus’un Cassandra gibi tüm gerçekleri bilen, ama kimseye dinletemeyen kızı Livia’nın birinci bölüm finalinde kendisini tek anlayanlara, yani seyircilerle doğrudan çatmasıyla daha belirginleşiyor.

Oyuncu yönetimi kusursuz; Can Sipahi, Didem Balçın, Doğukan Polat, Elçin AfacanFerit Kaya, Mert Fırat, Onur DilberYalım Danışman, Hilal Attar’ın ekip oyunculuğu dört dörtlük. Didem Balçın’ın benzersiz Tamora’sı, Mert Fırat’ın usta işi Titus’u ve özellikle üç uzun tiradına getirdiği doğal yorum çok etkileyici. Oyunculuğu, beden dili ve şarkılarıyla Can Sipahi’nin Lucius’u da müthiş.

Uyarlama, yeniden yazma ya da güncelleştirme, adı ne olursa olsun Titus Kompleks Shakespeare’e saygılı, uyumlu, parlak ve özgün bir çalışma. Mutlaka izlenmeli

20, 26, 27 Mart, 15, 16 Nisan ve sezon boyunca DasDas Sahne’de.

ŞALOM

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Erdoğan Mitrani

Yanıtla