Müzikli Kantolu Oyun: Dersaadet Yokuşu

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Elmas Eliçe Çetinöz

İzmir’de faaliyet gösteren Sekizde Tiyatro’nun sahnelediği Dersaadet Yokuşu, geleneksel Türk tiyatrosu ile modern anlatım biçimleri arasında kurduğu bağlarla, seyir zevki yüksek bir performans olarak sahnede. Oyunu yazan ve yöneten Özlem Erben’in kendi sahnesi olan Sekizde Tiyatro’da izlediğim Dersaadet Yokuşu, dönemin tüm dokularını bugüne taşıyan keyifli bir oyun. Ancak oyunda bir nostalji güzellemesinden çok, geçmişin yüküyle o gün arasında sıkışmış kadınların hikâyesi anlatılıyor. Bu açıdan bakıldığında, Dersaadet Yokuşu, yalnızca bir dönem oyunu değil; aynı zamanda belleğin ve kimliğin sorgulandığı bir sahnelemeye dönüşüyor.

Türk tiyatrosunun özünde olan diegesis, Anadolu seyircisinin aşina olduğu bir biçim. Bu noktada, Anadolu’nun her köşesinden farklı yaş gruplarından seyircilerin, izlediğinde yakın hissedeceği, bağ kuracağı bir oyun. Ayrıca televizyon sayesinde Kanto’nun belirli şehirlerde veya belirli seyirci kitlesi ile sınırlı kalmayarak, sınırlarını genişlettiği düşünüldüğünde, bu bağ kaçınılmaz bir noktaya geliyor.

Kendi özelimde baktığımda daha önce sahnede bir kanto izlediğimi hatırlamıyorum. Canlı orkestra ile oynanan sınırlı sayıda oyun var. İzmir’de böyle bir oyuna denk gelebileceğimi açıkçası düşünmemiştim.

Doğu tiyatrosunun genelinde gördüğümüz hikaye anlatıcılığı ve özellikle sembolizm oyun boyunca varlığını sürdürdü. Sembolizm, ögeleri öyle güzel işlenmişti ki, oyun bittiğinde keşke daha fazla olsaydı demiştim.

Oyun metnini Özlem Erben yazmış ve kendisi yönetmiş. Oyunda göçmenlik vurgusu ağır basarken, aynı zamanda kadının bedensel varlığı, erkek egemen toplumda kadın, değişen düzende statü değişimi yine oyunda işlenen konular arasında. Oyun, üç kantocu kadının yaşam mücadelesi üzerinden ilerliyor. Bu karakterler, sahnenin dar sınırları içinde bile kendi geçmişleri, arzuları ve kırılganlıklarıyla derinlik kazanıyor. Kanto, yalnızca müzikal bir araç değil, karakterlerin iç dünyalarının bir tercümanı hâline geliyor. İlker Kılıçer’in cümbüşü ve Cem Kula’nın uduyla müzikler, oyunun dokusunu tamamlıyor.

Ansambl bir oyun olarak sahneye konan bu oyunda üç oyuncunun da sahne üzerindeki enerjisi ve uyumu, seyirciyi kendisine çekiyor. Özellikle Gözde Şenol Varan’ın oyunun her saniyesi anda olması benim dikkatimi çekmişti. Sanki oyunun her anı, Varan’ın içerisinde akıştaydı. Bunu, durup oturduğunda, partnerini dinlediği anlarda, sahnede görünmediği anlarda bile görebildim. Bu noktada şu notu düşmem lazım, kendisi bunu yaparken, başka bir sahnenin önüne geçmiyordu, ben onun anda oluşunu fark ettikten sonra, bu konsantrasyonu oyun boyunca sürdürebilecek mi diye merak ettiğim için, var olmadığı sahnelerde de onu gözlemlemeye çalıştım. Sahne üzerinde, anda var olan, olayın neresinde olması gerekiyorsa, orasında olan ölçülü, odaklı, içten, harika bir performans sergilediğini düşünüyorum. Madina Çokua, karaktere çok yakışan bir oyuncu. Oyun boyunca enerjisini ve sesini kontrollü kullandı. Jest ve mimik kullanımı ölçülüydü ve seyircide etki bırakan bir performans sergiledi. Simge Sedef Muslu Gültemür’ün oynadığı karakterin duygusal geçişleri metinde çok önemli bir yer tutuyor. Gültemür, bu geçişleri kontrollü, akışında ve doğal bir şekilde sahneye koymayı başarmış bir oyuncu. Bu noktada, bambaşka bir kapı açılıyor aslında, Gültemür’ün en güçlü yönü, oyundaki tansiyona göre ritmini ayarlayabilmesi. İç ritim, oyuncu olan, tiyatro ile ilgilenen herkesin aşina olduğu bir kavram. Gültemür, iç ritmi çok iyi uygulayan bir oyuncu olduğu, sahnedeki karakterin var olduğu her andan anlaşılıyor. Oyun boyunca şarkı söyleyen ve dans eden oyuncuların, ses nefes kontrollerini sağlayabiliyor oluşu, oyun boyunca enerjilerinin düşmemesi, takdir edilesi.

Oyunun en güçlü yanlarından biri, sahneleme anlayışı. Koreografi (Ruhat Kılıç Hosseini) ve ışık tasarımı (Atilla Erben), geçmişin İstanbul’una ait atmosferini yansıtırken, saç, makyaj, kostüm tasarımları (Hilal Doğan) seyirciye gerçekten bir kantoda olduğunu hissettiriyor.

Tüm ekip, emeği ile, günümüzde çok sık örneğine rastlamadığımız ince ince işlenmiş bir iş ortaya çıkarmış. Oyunda hikayelerin katmanlı oluşu, estetik bir değer katıyor. Ancak oyunun dramatik yapısı zaman zaman müzikal kesitlerin gölgesinde kalıyor. Özellikle sona doğru duygu geçişlerinin çok ani olduğunu düşündüğüm bazı sahneler vardı. Bu ani geçişler tercihinin, seyirci üzerindeki etkisinin tartışılabilir olduğunu düşünüyorum. Modern tiyatro seyircisinin alıştığı hikaye takibinin; oyunun genelinde değil, karakter hikayeleri özelinde uygulanabilir olduğu bir oyun.

Dersaadet Yokuşu, müzik, dans ve oyunculuğu bir araya getirerek çok katmanlı bir sahne deneyimi sunuyor. Oyun, yerel anlatı geleneğini sahiplenirken, kadın merkezli bir bakış açısını da görünür kılıyor. Oyunun aldığı olumlu eleştiriler ve adaylıkları da bu başarının bir göstergesi.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Elmas Eliçe Çetinöz

Yanıtla