(Tuğçe Çelik’in T. Volkan Aslan ile yaptığı ve Birgün‘de yayımlanan söyleşinin bir kısmını okurlarımızla paylaşıyoruz.)
İstanbul, Türkiye’nin kültür ve sanat bağlamında en üretken şehirlerinden biri. Tarihi boyunca sanat üretimi ve tüketiminin başkentlerinden biri olan şehir bu özelliğini korumayı sürdürüyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Daire Başkanlığı bünyesinde gerçekleştirilen etkinlikler, derin yoksulluğun hüküm sürdüğü İstanbul’da yurttaşlar için adeta bir çekim merkezi. Düşük bedeller karşılığında ya da bilabedel düzenlenen etkinliklere katılım sayısı bu yıl rekor seviyelere ulaştı.
İBB Şehir Tiyatroları bu sezon bin 539 temsille 584 bin 867 seyirciye ulaşarak tarihinde yüzde 97 doluluk oranıyla rekor kırdı. Ayrıca büyük bir turneyle 7 bölge, onlarca şehir ve 3 ülkede sanatseverlerle buluştu. Bağımsız sanatçılara düşük kira ücretleriyle mekânlarını açmayı hedefleyen yerel yönetim, yapısal sorunların çözülmesi için de çalışmaya devam ediyor.
İBB Kültür Dairesi Başkanı T. Volkan Aslan ile bu başarıları ve planlarını konuştuk.
İBB Şehir Tiyatroları’nın 110. yılı kapsamında gerçekleşen turne, kurum tarihinde bir rekor olarak kayda geçti. Bu başarıyı nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu turne, kültürel vizyonunuzun neresinde duruyor?
İBB Şehir Tiyatroları 110. yılı kapsamında, daha önceki yıllarda yaptığı turne programlarını genişleterek bir program izledi. Şehir Tiyatroları sahnelerinin olmadığı İstanbul’un farklı ilçelerinde yoğun bir gösteri programı çıkarırken, farklı illere de giderek Şehir Tiyatroları’nın tiyatro severlerle buluşması sağlandı. Biz turneleri önemsiyoruz çünkü İstanbul Şehir Tiyatroları Türkiye’nin önemli, tarihi, aynı zamanda ekol tiyatrolarından biri. Belki de en önemlisi… Doğal olarak da vizyonunun, oyun programının, repertuarının kalitesinin Türkiye ve dünyada seyirciyle buluşması çok çok önemli. Her ülkenin temsil yeteneği kuvvetli, ekol sağlayıcı ve yürütücü sanat kurumları vardır. İstanbul Şehir Tiyatroları da bunlardan biridir. Evrensel normda sanat üretebilmeyi başaran tüm bağımsız kurumların yanı sıra evrensel normda sanat üreten Şehir Tiyatroları gibi devlet destekli kurumların çok daha fazla dünya ölçeğindeki tiyatrolarla, dünyanın farklı yerlerindeki tiyatro seyircileriyle buluşması gereklidir. Bu, İBB Kültür’ün önemli vizyonlarından biridir çünkü İstanbul’un kültür ve sanat hayatında hem Şehir Tiyatrolarımızın hem de Türkiye’deki diğer tiyatroların uluslararası sanat kurumları ve kuruluşlarıyla Türkiye içinde ve Türkiye dışında yaptıkları her hareketlilik bizi ilgilendirir. Bu kültür politikalarımızın da önemli bir aracıdır. Biz İstanbul’a insanların gelmesini isteriz, İstanbul kültür ve sanat hayatının dünyada bilinmesini ve tanınmasını da isteriz. Bunun yanı sıra Türk tiyatrosunun değerlerini, Türk tiyatrosunun hafızasını yurtdışında tanıtmak, onlarla buluşturmak bize çok değerli geliyor.
Kamuda ilk kez tahsis ücret tarifesine “Bağımsız Tiyatrolar” ibaresi eklendi. İBB Kültür’e bağlı mekânlar, ilk kez bir ücret tarifesinde bağımsız tiyatrolara sembolik bir rakamla kiralanabilecek. Bu destek modeli nasıl bir fark yaratacak?
5 yıllık kültür stratejimizi hazırlarken sivilleşme politikası diye bir politikadan bahsettik. Bu aslında kültür adına karar vericiliğin, kültür ve sanat adına yapılan tüm meselelerin daha sivilleşmesi üzerine bir söylemdi. Bir taraftan sanat üretenlerin özellikle mekânlardaki sorumluluğunun arttırılması, bir taraftan da sahiplenmelerinin sağlanması bizim için önemliydi. Bu mekânlar, kültür ve sanat üreticileri tarafından kullanılabilir olmayınca, kullanılmayınca tamamen devletin dönemsel olarak ayırdığı bütçeler ve tercihlerine göre gelişen bir kültür sanat politikası izlenmiş oluyor. Hâlbuki kültür ve sanat üretiminin bağımsızlaşması ve özgürleşmesi devlet eliyle yapılabilecek bir şey değil. Bu yine bağımsızların üretebileceği bir şey. Devletin buradaki rolünün yeniden düzenlenmesi gerektiğini düşünenlerden biriyim. Devlet burada sürekli olarak organizasyon, etkinlik düzenleyici konumunda. Bu konumdan yavaş yavaş çekilmesi gerektiğini, düzenleyenlere, örgütleyenlere, üretenlere alan açması gerektiğini düşünüyoruz biz İBB Kültür olarak. Doğalında da kullanılan mekânların sayısal olarak artması derdindeyiz. Buradaki ibarenin bir sebebi bu. İkincisi, bunun artabilmesi için kültür sanat üretiminin bir de tüketimle karşılanması gerekiyor. Bağımsız ve özel tiyatroların desteklenebilmesi için oynayacakları sahneye ihtiyacı varsa, o zaman biz de üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirir, bağımsız tiyatrolar için özel bir madde ekleyip buradaki toplam bedeli çok aşağıda bir rakamda tutarak işin bu tarafından yakalamaya çalıştık ki tiyatrolar İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin sahnelerini alabilsinler, oyunlar oynayabilsinler, doldurabilsinler. Şişli Habitat Sahne bunun çok önemli bir denemesiydi ve açıkçası mükemmel bir sonuç verdi. Ayda 20-25 gün tiyatroların kullandığı, provalarını yaptığı, oyunlarını sahnelediği muazzam bir lokasyon oluşturdu. Şimdi seyircisini de oluşturuyor. Yine bağımsız tiyatroları, sanat üreticilerini heyecanlandıracak projelerimiz var; Muammer Karaca Tiyatrosu gibi… Benzer bir çalışmayla onu hazırlıyoruz. Onun dışında Kartal’da, Bakırköy’de, Tuzla’da, Fatih’te yer alan 12 kültür merkezimizin tamamında bağımsız tiyatrolar seyirciyle buluşabilsin diye rakamları çok aşağıda tutuyoruz. Bu amaçla ilk defa bir ücret tarifesinde bağımsız tiyatro ibaresini kullanıp, ona göre de özel bir fiyatlandırma yaptık. İstanbul, sanat dallarının çeşitliliği içinde yer alan bir sanat merkezi. Yerel yönetim dâhil olsa da böyle, olmasa da böyle. Bu zenginliğin içerisinde yerel yönetimlerin rollerini farklı biçimlerde gösterebilecek ilerlemeye ihtiyaç var. Bunun mevzuat tarafından da desteklenmesi gerekiyor. Yerel yönetimlerin rollerinin mevzuat içerisinde değiştirilerek desteklemenin, sanatın üretim aşamasına katkıların önünün açılaması gerektiğini düşünüyorum.
Belediye bünyesindeki etkinliklerin bütçesini nasıl karşılıyorsunuz?
İstanbul’da yerel belediyeler bazında önemli ve tartışılması gereken bir konu. Yerel yönetimlerin bir bölümü de bunu farklı şekillerde de olsa dert ediniyorlar ama ekonomik olarak bir problem yaşandığında bu sadece sanat üreticilerinin, bağımsız tiyatroların ya da konserleri düzenleyen organizasyonların sorunu olmuyor. Bu ekonomik sıkıntı devletteki bütçeleri de etkiliyor. Tasarruflar dendiğinde ilk akla gelen de kültür sanat oluyor. Kütür ve sanat alanı kırılgan ekonomiye sahip doğal olarak devlet bütçesiyle yapılmaya çalışılan, böyle süregelmiş alanlardan biri. Bir yandan İBB’nin -örnek veriyorum- konser yapmasının, tiyatro oyunlarını oynatmasının toplamda bu gelir meselesiyle çok önemli bir ilişkisi var. Bunlardan bir tanesi, insanların eşit biçimde kültür sanata ulaşması ve buna ayrılmış bir bütçe var. Bu kullanılırken etkin ve yapıcı bir biçimde, geniş bir perspektifte kullanılması gerekiyor çünkü çok büyük bir sorumluluk. Dolayısıyla bu bütçelerin doğru hesaplanarak doğru bir biçimde kullanılması gerekiyor. Biz de bütçe hesaplarını buna göre yapıyoruz. Eşit bir biçimde herkese ulaşmak aynı zamanda kültür ve sanat emekçilerinin halka ulaşırken bu alanlardan ve bu paydan eşit bir biçimde faydalanmasını sağlamak. Daha verimli olabilir mi olur. Nasıl mı? Aslında az önceki meseleye bağlayacağım; kültür ve sanata yapılan harcama konusunun, kamu ihale mevzuatlarında, bütçe düzenlemelerinde yeniden yapılandırılması gerekiyor çünkü mevzuat size hazır bir eseri satın alma imkânı veriyor. O bölgede üretilen bir eseri desteklemenin önünü açan bir mevzuatla çalışmıyoruz. Kültür ve sanat üretimlerinin sayısının artmasını sağlayacak olan bir yapısallığa gidilebilirse eğer, bu durum üretimi arttıracaktır. Üretim karşılığında farklı farklı lokasyonlarda farklı farklı tüketimleri de tetikleyecektir. Şu anda insanların kültür ve sanata ulaşmalarını sağlamak, insanların ekonomik olarak erişemeyecekleri oyunları sahneletmek, konserle yapmak bir zorunluluk gibi duruyor çünkü Sultangazi’deki kültür merkezimizde bir tiyatro oyununun tek başına gidip bilet satma ihtimali yok. Bir müzisyen arkadaşımızın konser verip biletlerini satıp gelen gelirle o konseri kurtarma imkânı da yok. Burada bir kültür merkezi var, bir salon var, burada yaşayan vatandaşlar var. Doğal olarak da bunu finanse etmesi gereken bir devlet kurumu var. Bunlar önemli konular, bunlar için çalışıyoruz. İBB Kültür’ün önceki dönemlerden en önemli farkının farklı mahallelerde, farklı etkinlik türleriyle daha eşit ve adaletli yapıyla etkinlik programları düzenlediğini; bir taraftan da meselelerin çözümü için oluşturduğu Kültür Politikaları Birimi’yle altyapı sorunlarına çare üretmeye çalışan bir yapıya büründüğünü düşünüyorum.