[Rozerin Gültekin’in JINNEWS‘te yayımlanan yazısının bir kısmını okurlarımızla paylaşıyoruz.]
Gelinen süreçte sanatın önemine dair değerlendirmelerde bulunan Özgürlük İçin Sanat İnisiyatifi üyesi ve Bakur belgeseli yapımcısı Ayşe Çetinbaş, “Sanatçılar yüzleşme süreçlerine katkı sunabilir. Kalıcı bir barışın sağlanması için toplumun bütün kesimlerinin sürece aktif olarak dâhil olması gerekiyor” dedi.
“Sanatçılara Büyük Bir Sorumluluk Düşüyor’”
Bağımsız sanatçılar olarak sürecin dışında olmadıklarını ifade eden Ayşe Çetinbaş, bugüne kadar yürüttükleri çalışmalarla doğrudan veya dolaylı bir şekilde toplumsal barışa ve demokratik yaşama katkı sunmaya çalıştıklarını söyledi. Ayşe Çetinbaş, “Kendi açımdan bu süreci değerlendirecek olursam; ben daha çok yapımcı olarak çalıştım. Yönetmenliğini Çayan Demirel ve Can Candan’ın yaptığı belgesellerin yapımcılığını üstlendim. Toplumsal barışı konuşuyoruz mesela… Bizim yaptığımız işlerden örnek verecek olursam: 38 belgeseli, Dersim Katliamı’nda yaşananları ele alıyor. 5 Nolu Cezaevi: 1980-84 belgeselinde ise 12 Eylül döneminde Diyarbakır Cezaevi’nde yaşananları anlattık. Türkiye’de Kürtlerin ulusal mücadelesinde çok önemli bir yer tutan Dr. Şivan’ın hayatını konu alan belgeselimiz var. En son olarak da Bakur belgeselini çektik. Keza, Can Candan’ın yönetmenliğini yaptığı ve çocukları LGBTİ+ olan ailelerin hikâyelerini anlattığımız Benim Çocuğum belgeseli de bunlar arasında. Bunların hepsi, Türkiye’de tabu olan ancak sağlıklı bir topluma ulaşabilmek için anlatılması ve yüzleşilmesi gereken konuları ele alan filmler. Başka bir ifadeyle, toplumsal barışın sağlanmasına veya demokratikleşmeye, ucundan da olsa katkı sunduğumuz çalışmalar olarak görüyorum” dedi.
“Sanatçılar Mevcut Kutuplaşmanın Yumuşamasına Katkı Sunabilir”
Özgürlük İçin Sanat İnisiyatifi olarak süreci takip ettiklerini ve çeşitli çalışmalar yürüttüklerini söyleyen Ayşe Çetinbaş, “Hem süreci anlamak hem de neler yapabileceğimizi konuşmak için toplantılar ve etkinlikler düzenliyoruz. Zorluklarla birlikte mücadele ediyoruz ve yaşadığımız tüm sansür, baskı ve aldığımız cezalara rağmen üretmeye devam ediyoruz. Sonuçta mevcut sürecin, gerçek anlamda toplum tarafından benimsenmesi çok önemli. Bunlar, siyasetçileri aşan meseleler. Akademisyenler, gazeteciler, sivil toplum kuruluşları ve sanatçıların sürece aktif olarak katılması gerekiyor. Burada önemli olan, kalıcı barışın inşa edilmesidir. Bu da sadece birtakım anlaşmalarla sağlanamaz; en önemlisi, toplumun vicdanında oluşmasıdır. Sanatçılar da bir nevi bu vicdanın sesidir ve mevcut kutuplaşmanın yumuşamasına katkı sunabilirler. Ancak, devletin önceki süreçlerde katkı sunan veya sadece fikrini dile getiren sanatçılara bile verdiği cezalara bakarsak, bugün Türkiye’de sanatçıların süreçle ilgili daha temkinli, tedirgin ve hatta biraz da umutsuz olduğunu görüyorum. Bunun en önemli nedenlerinden biri, bana göre, devlet nezdinde henüz somut bir adımın atılmamış olmasıdır.
Devamı için tıklayınız.