İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi Tiyatro Topluluğu’nun sahneye koyduğu Japon Kuklası, Keçiören’deki Necip Fazıl Kısakürek Tiyatro Salonu’nu dolduran izleyicilerle buluştu.
İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi Tiyatro Topluluğu’nun hazırladığı, Keçiören Belediyesi’nin Necip Fazıl Kısakürek Tiyatro Salonu’nu açtığı Japon Kuklası adlı oyun geçtiğimiz günlerde seyircilerle buluştu.
Yönetmen Oksal Güracar ve baş karakter Armida’ya hayat veren Yıldız Dide Karsavuranoğlu ile oyun çıkışında sohbet ediyoruz.
Patronların üretimi artırmak için çeşitli yollar aramasıyla başlayan Japon Kuklası oyununda ‘Doktor’ karakteri günümüzün ‘makul’ bilim insanının bir karikatürü gibi. Üretimi maksimum seviyeye çıkarmak üzere geliştirilen makinaları işçilerin doğru dürüst kullanamadıklarını, bu sebeple “oralarını buralarını” kaptırdıklarını sitem dolu sözlerle ifade ediyor Doktor. Yine üretimi artırmak üzere kolları sıvıyor ve işçileri daha çok çalıştırabilecek, onları ‘mutlu edecek’ bir hap üretiyor.
Patrona göre işçilerin mutsuzluğu ise ne iş koşulları, düşük ücretler ne de işçilere uyguladığı taciz ve mobbingten kaynaklanıyor. Neşesiyle bilinen oyunun baş karakteri kadın işçi Armida bu hapları kullananların başında geliyor ve olaylar gelişiyor.
Oyunda adı geçen Japon Kuklası ise, işçilerin öfkesini boşaltmaları için kullanılacağı söylenen şişme bir müdür. Güracar oyunun japon kuklasına ilişkin Türkiye’den bir örnek veriyor bize: “Trabzon’da bir fabrikada bir odadan bahsediliyordu. ‘İşçiler çok sinirlenirse böyle bir odaya girsin, kum torbaları koyalım onları dövsünler, diledikleri kadar bağırsınlar, rahatlasınlar. Bu psikolojik açıdan çok iyidir, bunu işçilerimize sağlamayı düşünüyoruz’ şeklinde bir haber duymuştuk. Oyundaki durumu bununla da örtüştürüyorum.” Yazar Dario Fo’nun oyunu bir bilimkurgu olarak yazdığını ama günümüzde bunun gerçeğe dönüştüğünü ifade eden Güracar, durumun trajikomik ve korkutucu olduğunu düşünüyor.
Patron başka ne istiyor: “2 parmağımı çoktan aldınız”
Oyunda gündeme ilişkin sözlerinin de olduğunu gördük ekibin elbette. Armida’nın patronla diyaloğunda kendisini taciz etmesine tepki gösterirken parmaklarını gösteriyor. “2 parmağımı çoktan aldınız” diyerek patronun ondan başka ne istediğini sorguluyor. Bu sahne Antep’te iş kazasında parmakları kopan işçiler başta olmak üzere iş kazalarını ve patronların tutumlarını hatırlatıyor bize.
Güracar’la sohbetimizde ülkemizdeki iş cinayetlerine ve kazalarına da değiniyoruz böylece.
“Ülkemizde iş cinayetleri sürekli yaşanıyor. Ülkenin her noktasında her gün iş cinayeti haberi alıyoruz. Bunların normal, fıtratın gereği olduğunu anlamamızı istiyorlar. Ama bizler bunun böyle olmadığını biliyoruz. Biz bunların iş cinayeti olduğunu biliyoruz. Patronların ve muktedirleri eliyle normalleştirilmeye çalışıldığının farkındayız.” diyen Güracar, iş cinayetlerini oyunda birçok yerde göstermeye çalıştıklarının altını çiziyor.
“Keşke oyunu OSTİM ve Sincan’da da oynayabilsek”
Oyunun Keçiören’de sahnelenmesi ve bu denli ilgi çekmesi herkes için şaşırtıcı bir durum olmuş. Oyunun yönetmeni Güracar da aynı noktaya değiniyor: “Keçiören’de oynuyoruz oyunu. Burası bugünlere kadar tiyatroyla haşır olmuş bir kent değil. Bugüne kadar belediye sahnelerini tiyatrolara açmamış. Ancak yönetim değiştikten sonra tiyatrolara daha fazla önem vermişler, sahnelerini topluluklara açıyorlar. Biz bu yörede özellikle tiyatroya ve sanata bir açlık hissediyoruz, farkındayız bunun.”
Necip Fazıl Kısakürek Tiyatro Salonu’nun 320 kişilik kapasitesi dolarken ekstra konulan sandalyelerle 400-450 kişinin salonu doldurduğunu anlatıyor Güracar: “Herkes koşa koşa gelmişti. Keçiören’de böyle sanatsal aktivitelere büyük bir şevkle katılan bir halkın olması ve bunun talep edilmesi mükemmel bir şey. Bu yörenin halkı tiyatroya yüzlerce kişi gerekirse çoluk çocuk akıyorlar adeta.”
Güracar, ‘bugüne kadar neden dokunamamışız buraya, neden gerektiğinde sokak tiyatrosu yapmamış, seyyar sahneler kurmamamışız’ diye de sorguluyor.
Oyunda anlatılanlar işçi-emekçilerin dertlerinden oluşuyor. Bu sebeple Güracar’a, tıpkı Keçiören gibi işçi ve emekçilerin yoğunlukta bulunduğu semtlerde sahne almayı düşünüp düşünmediklerini soruyoruz.
Elbette ki pek çok sahne sanatçısından, yönetmenden sıklıkla duyabileceğimiz bir yanıtla başlıyor Güracar sözlerine: “Biz sahne bulmakta çok zorlanıyoruz. Keşke OSTİM’de Sincan’da da oynayabilsek. Seyyar sahne bile kurulabilir çünkü işçi ve emekçilerin dertleri bu anlattıklarımız gerçekten. Bu yüzden Keçiören’le başladı bu aslında. Daha önce Oran’da da sahneye çıktık, ODTÜ’de de oynadık. Bu oyunu işçi ve emekçilerin, ezilenlerin yoğun olduğu kentlerde oynayabilmek çok daha yerine ulaşır. Bunları değerlendiriyoruz.”
“İnşaat mühendisliğinde de kadın olmak çok zor”
Seyircinin her anında çokça alkışladığı, keyif aldığı sahne Armida’nın tüm işçiler adına “şişme” zannettiği müdürden intikam aldığı sahne. Armida’ya hayat veren Yıldız Dide Karsavuranoğlu ile konuşuyoruz.
Karsavuranoğlu, 24 yaşında yeni mezun bir inşaat mühendisi. İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi Tiyatro Topluluğu’nu, “Daha amatör bir grup zannederek başladığım tiyatroya, ekibimizin büyümesiyle daha profesyonelleşerek devam etmek beni heyecanlandırıyor. Her birimizin aynı meslekten olup, amatör bir şekilde tiyatro yapıp çok güzel oyunlar çıkartıyor olmak büyüleyici bence. Seyircinin de güzel tepkilerini almak bizleri büyütüyor ve şevkimizi artırıyor diyebilirim” sözleriyle anlatıyor.
Armida rolüyle kendi yaşantısı arasında da bağlantılar kuruyor Karsavuranoğlu: “Aslında inşaat mühendisliğinde de kadın olmak çok zor bir şey. Sırf kadın olduğumuz için gördüğümüz mobbing, iş yeri baskısı, eril bir sistemde mesleğimizi yapmak çok zor. Bunu tiyatroda bu konuyla göstermek de aslında çok güzel. Hakkı yenilen, karakteri pasif olan bir kadının sürekli üstüne gidilmesi, herkesle eşit görülmemesi aslında günümüz Türkiyesinde de pek çok yerde gördüğümüz bir durum.”