Oyuncular Sendikası Başkanı Zuhal Olcay: Erkekler “Menopozlu karı”, “Arızalı” Gibi Seviyesiz Dili Bütün Sektöre Yaymışlar

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Oyuncular Sendikası Başkanı Zuhal Olcay ve T24 yazarı Cansu Çamlıbel

[Cansu Çamlıbel’in T24‘te yayımlanan ve Zuhal Olcay ile yaptığı söyleşinin bir kısmını okurlarımızla paylaşıyoruz.]

Fransızcada ‘force de la nature’ (doğanın gücü) diye bir tabir vardır, bir kişinin gücüne ve karizmasına vurgu yapmak için kullanılır. Ekseriyetle de tarihte bu tanımı hak ettiği düşünülen kişiler hep erkek olmuştur! Erkeğin erkeğe hayranlığı ve övgüsünün sonuna gelmedik ama erkeklerin yaptıklarını meşrulaştırmakta hiç sorun yaşamadığı düzende bazı gedikler açmayı başarmış olabiliriz. Müsaadenizle ben şimdi ‘force de la nature’ tabirini hakikaten hak ettiğini düşündüğüm bir kadını takdim edeceğim. Bu ülkede elli senedir sinema ve müzik yapan bir sanatçıyı… Zuhal Olcay’ı.

Tahmin ediyorum eğer şu anda Oyuncular Sendikası Başkanı olmasaydı bu söyleşi davetimi kabul etmezdi. Sözünü sakınacağından değil, yakında prömiyerini yapacak olan Don Kişot’un provalarına konsantre olduğu için. Nitekim kendisiyle prova molasında buluştuk. Ağırlıklı konumuz son günlerde bir kez daha sinema ve dizi sektörünü hareketlendiren cinsel şiddet iddiaları olduğu için de bize Oyuncular Sendikası içinde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, Ayrımcılık ve Tacizle Mücadele Birimi’ni Gizem Erman Soysaldı da katıldı. Kendi adıma çok şey öğrendim. Bu kadar göz önünde olan bir sektörün arka bahçesi ne kadar karanlıkta…

Zuhal Olcay ve sendikanın yönetim kurulu, sadece sektör içindeki erkekleri hedef alan ifşalar konusunda değil 19 Mart sonrasındaki süreçte de bir duruş sergilediler. Hem de iktidar sahiplerinin en istediği şey toplumun kalbinde taht kurmuş sanatçıların siyasi arenada yaşananlara sessiz kalmasını arzuladığı ve bunun için kendilerince her türlü tedbiri almaya çalıştıkları bir dönemde. Dolayısıyla Olcay’ı kısa bir süreliğine, beş ay öncesine, Oyuncular Sendikası Yönetim Kurulu üyesi de olan genç oyuncu Cem Yiğit Üzümoğlu’nun boykot çağrısı yaptığı gerekçesiyle sabahın ilk saatlerinde evinden alındığı 3 Nisan’a geri götürdüm. O günkü video mesajındaki gibi sakin ve dirayetli bir tonda, haklılığına güvenen bir rahatlık içinde anlattı.

“Biz sendika olarak sosyal medya ifşasının faydasının farkındayız ama üyelerimize önermiyoruz, riskleri konusunda uyarıyoruz”

Geçen hafta ifşalar gündeme geldikten sonra Oyuncular Sendikası’nın Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, Ayrımcılık ve Tacizle Mücadele Birimi’nin başında olan Gizem Erman Soysaldı’nın yaptığı açıklamalar arasında dikkatimi çeken bir vurgu vardı. “Biz sendika olarak avukatlarımızla sürece dahil oluyoruz ama üyelerimize kamuoyuna ifşa önermiyoruz” diyor. Neden Oyuncular Sendikası olarak siz üyelere bu yöntemi önermiyorsunuz? Kamuoyuna ifşalar çoğu kez hukuki süreçlerden daha etkili olmuyor mu?

Kişisel olarak hepimiz, sosyal medya ifşasının aslında ne kadar faydalı ve etkili olduğunu, kurumsal bir hafıza oluşturduğunu ve sarsıcı sonuçlara yol açtığının elbette farkındayız. Hatta çoğu kez adaletin kapısı bu sayede açılıyor da olabilir. Ama biz sendika olarak bir kurumuz, yani kişisel değil kurumsal bir pozisyon koyma mesuliyetimiz var. Üyelerimizden biri bize bu tür bir şikayetle geldiğinde ilk önce onları dinliyor ve avukatlarımızın da katkısıyla yöntem öneriyoruz. Tabii ki sosyal medya ifşası da bir yol, hatta görüyoruz ki artık neredeyse en yaygın yol bu. Ama biz sorumluluğumuz gereği üyelerimizi uyarmak durumundayız; “Sosyal medya ifşası yaparsan karşı taraf da itibarının zedelendiği iddiasıyla sana dava açabilir” uyarısını mutlaka yapmamız bundan. Biz sendika olarak bunu söylemekle yükümlüyüz. Biz kurum olduğumuz için kafamıza göre “Şöyle yap, böyle yapma” diyemeyiz.

“Bir görüntü yönetmeni, üyemiz olan bir oyuncuya cinsel saldırıdan hapis cezası alıp yattı, çalışmaya devam etmiş, kendi asistanına cinsel saldırıda bulunmuş”

Anladığım kadarıyla sizin bugüne kadar Oyuncular Sendikası olarak takip ettiğiniz ve sonuç alınan iki dava olmuş. Yani iki cinsel saldırı faili sizin de avukatlarınızla müdahil olduğunuz mahkeme sürecinde ceza aldı. O vakaları bir hatırlatabilir misiniz?

İlk vaka üyemiz olan bir oyuncu ve görüntü yönetmeni arasında geçmiş. Aynı dizide çalışıyorlar. Bir akşam dizinin yönetmeninin doğum günü yemeğine tüm ekip olarak gidiliyor. Orada bir cinsel saldırı gerçekleşiyor. Biz sendika olarak müdahil olduk ve bizden görüş istediler. Şimdi bir kere, bütün dizi ekibinin olduğu bir ortam bir oyuncu için işin devamı niteliğindedir, yani orası iş yeridir. Yani bunlar da işimizin bir parçasıdır. Bizim verdiğimiz mütalaa mahkeme tarafından kabul edildi. Sonuçta söz konusu görüntü yönetmeni hapis cezası aldı ve yattı. Daha sonra ortaya çıktı ki aslında bu olaydan sonra onun işine son verilmemiş ve çalışmaya devam etmiş, devam ederken bu sefer de kendi asistanına cinsel saldırıda bulunmuş. O kadın da dava açtı. Bu mesela çok hızlı sonuçlanan emsal bir davadır. Kişi şu anda hapis yatıyor. Bizim müdahil olduğumuz ikinci dava ise bir kurumsal tiyatroda gerçekleşen bir cinsel saldırıyla ilgiliydi. Aynı faile karşı iki kadın birden dava açtı. Davalardan birisi zaman aşımından düştü ama diğer davadaki fail ceza aldı, hapis yattı. İlkinde mahkeme sendikamıza uzman görüşümüzü sordu ve müdahil olduk. İkinci davada ise baştan sona her aşamayı takip ettik. Bu vakalardaki iki mağdur oyuncu da üyemizdi. Bunu çok önemsiyoruz.

“Bugüne kadar hiç erkek saldırı mağduruyla karşılaşmadık”

Peki Oyuncular Sendikası olarak tarafınıza ulaşan iddiaların sahibinin bir erkek olduğu bir durum oldu hiç? Hiç kadın fail iddiasıyla karşılaştınız mı?

Hiçbir erkek cinsel saldırı mağduruyla karşılaşmadık.

LGBTİ birey…?

Bize ulaşan bu tür bir şikâyet olmadı şimdiye kadar.

“Failler özür dilemek yerine ‘karalama kampanyasına kurban gittim’ deyip hayatına devam ediyor”
“Sistematik inkâr mekanizması çalıştırıyorsan evet kardeşim, hayatın boyunca çalışma o zaman”

Biraz önce sizin de hatırlattığınız gibi sosyal medya ifşasıyla başlayan bazı süreçlerin akabinde mahkemelerde sonucu oluyor. Nitekim iki popüler oyuncu, Ahmet Kural ve Ozan Güven o sırada beraber oldukları kadınları yaraladıkları ya da darp ettikleri iddiasıyla yargılandılar ve ceza aldılar. Fakat görüyorum ki kadın aktivistleri tatmin eden kararlar değil bunlar. Kamuoyu baskısı sonucu Ozan Güven yeni sahneye konmakta olan bir tiyatro oyunundan ayrılmak zorunda kaldı. Şimdi soru şu; cinsel saldırı ya da şiddet failleri hayat boyu çalışamamalı mı mesela? Burada ölçü nedir?

Şimdi sorun şu; bizim Türkiye’de zaten bizim özür dileme kültürümüz yok. Genel olarak özür konusunda eksiğiz. Hata kabul edilmez bizim kültürümüzde. Siyasette de yok, başka yerde de…yani sinema televizyon sektörüne özgü bir durum değil bu. Bu bahsettiğiniz olaylarda şirketler ya da işte kurumlar çıkıp “Şu kişiyi kadromuzdan çıkarttık” gibi bir dil kullanıyor. İyi tamam da asıl önemi olan failin çıkıp kamuoyu önünde hem mağdurun kendisinden hem de toplumdan özür dilemesi gerekmez mi? Çoğunluğu çıkıp da “Ben bir hata yaptım, özür diliyorum” demiyor. Hatta demedikleri gibi işine gücüne, hayatına hiçbir şey olmamış gibi devam ediyor. Çok çok az kişi var ki çıkıp “Ben hatalıyım, bu sorunumla ilgili tedavi görüyorum ya da göreceğim” desin. Toplumun geneli de zaten “Erkeğin elinin kiridir” ezberinden devam etmeye meyilli. Bu bakış bizim sektöre özgü bir bakış değil ki. Bir banka müdürü de aynı şeyden suçlanıyor olabilir ama komşusu hemen çıkıp “Aa çok beyefendi adamdır, o hayatta öyle bir şey yapmamıştır” diyebilir mesela.

Dolayısıyla da ülkemizde failler kendileriyle yüzleşmek ve özür dilemek yerine “İtibarımla oynandı” gibi jenerik açıklamalarla geçiştiriyorlar durumu. Öyle vakalar var ki aynı adam 20 kadın tarafından suçlanıyor ama bu kişi kalkıp “Bu bir karalama kampanyasıdır” diyerek geçiştirmeye çalışabiliyor. Sen kimsin ki birbirini tanımayan 20 kadın birden birlik olsun seni karalamak için? Tacize uğrayan kişi için bunu anlatma noktasına gelmek zaten çok zor. Bir de o noktaya geldikten sonra bu kez de psikolojik bir saldırıya maruz kalabiliyor kadınlar. Eğer kişi kendini düzeltmek için çaba göstermiyor, kabahatini üzerine almıyor ve aynı davranışa devam ediyorsa, yani 20 kadın birden suçlanıyorsa, o zaman bunun bedeli belki de hiç çalışamamaktır. Sistematik bir inkâr mekanizmasını çalıştırıp duruyorsan evet kardeşim sen hiç çalışma o zaman!

“Bizim sektörde çok yaygındır, ‘o kadın arızadır’ derler, ‘menopozlu karı’ derler, bu dil bütün sektöre yayılmış”
“Kadınlardaki kaygıları yeni nesil kırdı, biz gençlerden örnek alacağız”

Şimdi şöyle bir durum da var; aslında ifşalanan erkeklerin bazıları ünlü, bazılarını ise sadece sektör içindekilerin tanıyacağı kadar ünlü. İfşayı yapan kadınların çoğu ise düne kadar ismini bilmediğimiz genç kadınlar. Ünlü kadın oyunculardan Aslıhan Gürbüz mesela, daha genç ve ismini bilmediğimiz kadınlara sahip çıkınca daha bir büyüdü mesele. O da bana kalırsa bahsettiğiniz toplumsal kodlar nedeniyle kendi adına bir risk alıyor.

Neyi riske atıyor biliyor musunuz? Bizim sektörde çok yaygındır, biz kadın oyuncular için “O arızadır” derler. Sette en ufak bir şeye itiraz etseniz böyle laf çıkartırlar. Yaşlanmışsan “menopozlu karı” derler. Erkeklerin kendi içlerinde benimsedikleri böyle seviyesiz bir dil var ve bu dili de bütün sektöre yaymışlar yıllar içinde. Biz kadınlar hep seviyeli hep yine de mesleği kollamaya çalışan bir yerden konuşmaya itina ettik. Ama belki de yeni nesil tam bunu kırdı işte. Fark ettiyseniz bu son ifşalarda öncü olan hep gencecik kadınlar, çoğu şu an 20’lerinde, bazıları ilk maruz kaldıklarında daha da küçükmüş. Onlar kırdılar kadınlardaki çekingenliği, izanlı konuşma kaygısını. Biz de gençlerden örnek alacağız.

Devamı için tıklayınız.

Paylaş.

Yanıtla