İzmir Şehir Tiyatroları Arthur Miller’in “Cadı Kazanı” İle Perde Diyor

Pinterest LinkedIn Tumblr +

[Ramis Sağlam’ın Evrensel’de yayımlanan söyleşisinin bir kısmını okurlarımızla paylaşıyoruz.]

İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrolarının (İzBBŞT) genel sanat yönetmenliğine geçtiğimiz yıl ağustos ayında getirilen Tiyatro ve Sinema Oyuncusu Levent Üzümcü ile İzmir Şehir Tiyatrolarındaki bir yılını ve önümüzdeki dönemi konuştuk. Üzümcü ile samimi bir ortamda gerçekleşen sohbetimizde tiyatro ile bağlantılı olarak güncel politika vardı.

“Ekonomik zorluklar tiyatroyu vurdu.”
Genel sanat yönetmenliğinize gelmenizin üzerinden bir yıl geçti. Bu bir yılı değerlendirebilir misiniz?

Öncelikle bütün oyuncuların, teknik ekibin çalışanların mutlu olabilmesini hedefledim. Bunu gerçekleştirebilmek için oyun yapmanız gerekiyor yani ortada bir iş olmalıydı. Geçtiğimiz yıl 5 farklı projeyle yeni bir soluk kazandırmaya çalıştık. Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasal konjonktüre baktığımızda özellikle de belediyelerle ilgili yaşanan sıkıntılar var. Hem siyasi hem de ekonomik sıkıntı olduğunda durum çok daha ağır oluyor. Sonunda burası bir kooperatif bu kadar çok borcu olan ve borçlularının kapıda eylem yaptığı bir şehirde tabii ki kültür sanata harcanması düşünülen bütçe de sorun oluyor. Tiyatroda her oyuna dekor, kostüm, her oyuna özel koreograf gerekiyor. Sonuç olarak tiyatro para isteyen bir sanat dalı. Burası bir kooperatif yani halkın verdiği vergilerle çalışan bir tiyatro. Bir bütçesi ve o bütçeye uyma zorunluluğu var. Bazı oyunların dekorunu, kostümlerini kısmak zorunda kalıyoruz.

Günümüzün politik sürecine denk düşen bir oyun “Cadı Kazanı”
Bu yıl öne çıkacak dediğiniz oyun hangisi?

Sadece bir yönetici olarak kalmak yerine, kafamda çok öncesinde kurarak bu noktaya geldiğim mesleğime kendimi tekrar hazırlamak zorunda kaldım. Bu dönem “Cadı Kazanı”nda oynuyorum. Benim buraya geliş amacımı gerçekleştirebilme yollarından bir tanesi sahne üzerinde olmam gerektiğini de fark ettim. Taşın altına bir parça elimi değil tüm bedenimi soktum.

Geçen yıl Ayşe Barım’ın tutuklandığı günlerde bu oyunun çalışmalarına başlamıştık. Ne acıdır ki röportajımız tekrar tutuklandığı günlere denk düştü. O tutuklanma üzerine bunun kararını vermiştik. “Cadı Kazanı” oyunu ABD’nin Salem kasabasında 1600’lü yılların sonlarına doğru engizisyonun hüküm sürdüğü bir dönemde geçiyor. Delil olmadan herhangi bir ispat olmadan sadece söylentiler üzerine insanların darağacına götürülmelerini anlatıyor. Arthur Miller’in korkunç bir düzen eleştirisidir. Miller’in bu oyunu yazma nedeni McCarthy dönemiydi. Herkesin çok iyi bildiği McCarthy dönemi tam bir komünist avı dönemiydi. Bu dönemde Rosenbergler elektrikli sandalyeye götürülmüştü.

“Buz gibi bir korku imparatorluğuydu.”
McCarthy dönemi sanatçılar ve aydınlar üzerinden bir hizaya sokma dönemi diyebilir miyiz?

Bu yaşananlar buz gibi bir korku imparatorluğuydu. Aslına bakarsanız sanatçılara yönelmelerinin asıl nedeni popüler oldukları içindi. Kime bulaşabilmeyi göze aldığınız çok önemlidir. Amerikan sinemasının en önemli isimlerinden biri olan Charlie Chaplin ülkesini terk etmek zorunda kalmıştı. Yine bu dönemde sinemanın en önemli isimleri sinemadan uzaklaştı. Gomidas Vartabed bundan farklı mıydı? O da yapılan zulmü vahşeti gördükten sonra dünyanın görmüş olduğu en büyük müzisyenlerinden biri ömrünün son 18 yılında piyano çalmadı, beste yapmadı, şarkı söylemedi ve konuşmadı bile. Yapılmak istenen insanların çok iyi bildiği göz önünde bulunan sanatçılara ben onu bile dövüyorum seni mi dövmeyeceğim. Ona bile vuruyorum sana mı vurmayacağım dedikleri baskıcı bir dönem.

Haberin devamı için tıklayınız…

Paylaş.

Yanıtla