Sansür ve Otosansür ile Tiyatro Yapılmaz

Pinterest LinkedIn Tumblr +

(Yeşer Sarıyıldız’ın Levent Üzümcü ile yaptığı ve Birgün’de yayımlanan söyleşiyi okurlarımızla paylaşıyoruz.)

Gezi’den bu yana sanatın üzerindeki baskılar arttı; ama tiyatro hâlâ en güçlü itiraz alanlarından biri. İzmir Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Levent Üzümcü ile tiyatronun bugünkü halini, sansürü, suskunlukları ve yeni mücadele biçimlerini konuştuk.

1996’dan beri tiyatrodasınız. Sizin için en parlak dönem hangisiydi?

Sanırım benim için 2000’lerin başı. O dönemde hem Türkiye’de hem dünyada güçlü işler vardı. İlgi yoğun, heves yüksekti. Bu tamamen öznel elbette; senin kariyerinle, yaptığın tiyatroyla, ülkedeki şartlarla şekilleniyor. Bugün de çok iyi işler var ama koşullar çok daha zor.

Yöneticilik dahil tiyatronun her alanını bilen biri olarak en çok hangi kısmını seviyorsunuz?

Sahne üstünü. Eğitimim oyunculuk üzerine. Yönetim kısmını zamanla öğrendik ama tiyatronun özü benim için sahnede olmak. Tiyatro, diğer sanat dallarını bir araya getirdiği için çok etkili bir dal. En iyi sanat ne dersen, bence müzik. Erişimi, türleri ve herkese dokunma biçimiyle daha evrensel.

Genel Sanat Yönetmeni olduktan sonra İzmir Şehir Tiyatroları’ndaki seyirci artışını neye bağlıyorsunuz?

Repertuvarı genişlettik, oyun sayısını artırdık. Asıl mesele sözü olan oyunlar sahnelemek. Hem bugünü hem evrensel dertleri anlatan metinler seçiyoruz. Mesela bu sezon Arthur Miller’ın Cadı Kazanı var. 1600’lerin Salem cadı mahkemelerini anlatıyor, aslında 1950’lerde McCarthy dönemine gönderme yapıyor. Bugün Türkiye’de sahnelediğimizde seyirci diyecek ki: “Delil yok, ispat yok, insanlar nasıl idama gönderilebilir?” Sanırım yüzyıllar sonra da bugünü anlatan oyunlar yazılacak.

Ekonomik kriz seyirciyi ve prodüksiyonları nasıl etkiliyor?

Büyük prodüksiyonlar yerine alternatif dekor çözümlerine gitmek zorunda kalabiliyoruz, ancak etkiden ödün vermeden. Geçenlerde yetmişlerinde bir hanımefendi yanıma gelip, “Emekli maaşımla izleyebildiğim tek tiyatro burası” dedi. On dört bin lira maaş alıyormuş, ancak ödenekli tiyatrolara gelebiliyormuş. Bu bir sorumluluk. Bilet gelirleriyle tiyatroyu döndüremiyoruz. Keşke öyle olsaydı. Vergilerle yaptığımız kamu hizmeti bu. O yüzden biletleri bir sigara paketi fiyatına tutuyoruz. Bu tiyatroyu değersiz kılmaz; aksine hepimizin tiyatrosu olduğunu gösterir. Musluktan su akması gibi tiyatro da temel bir ihtiyaç.

Sansür ve otosansür bugün tiyatroda nasıl hissediliyor? İzBBŞT belediyeye bağlı, bu sizi etkiliyor mu?

Sansürle tiyatro yapılmaz. Otosansürle de yapılmaz. “Bunu yaparsam şu ne der, şunu söylersem bu ne yapar” diye düşünürsen tiyatro bitmiştir. Biz dünyada kabul görmüş metinler sahneliyoruz. Sansür yaratıcılığı artırmaz, aksine sanata ihanet olur.

‘Bedel ödemiş’ olarak anılıyorsunuz. Ayşe Barım içeride, genç oyuncular dizilerden çıkarılıyor. Suskunlukları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben ‘bedel’ diye bakmıyorum. Mücadele etmeden tiyatro da hayat da olmaz. Suskunluk meselesi sadece bugünün değil. Yıllarca insanlar kimseyi kırmamaya, kavga etmeden idare etmeye çalıştı. Zamanında hep birlikte yükü omuzlayıp birkaç kişiyi yalnız bırakmasaydık, bugün burada olmazdık. Keşke haklı çıkmasaydım, ben ‘abartıyor’ olsaydım da bu tabloyu görmeseydik. Bedeli ertelemek, sonunda daha ağır bir bedel olarak karşına çıkıyor. Bugün gelinen noktada artık televizyonlarda en basit sosyal meseleler bile anlatılamıyor. Dizilerin senaristleri gözaltına alınabiliyor.

Sosyal medyadaki ifşa hareketi tiyatroyu nasıl etkiliyor?

İngiltere’de uygulanan bir sistemi hayata geçiriyoruz. Her prova öncesi ‘ne tacizdir, ne değildir’ net biçimde okunacak. Bu farkındalık yaratıyor. İkinci olarak ödenekli tiyatrolarda mutlaka psikolog olmalı. Reşit olmayanlarla çalışıldığında rehberlik uzmanı şart. Ayrıca dışarıda izinsiz tiyatro eğitimi verilmemeli. Tıpkı oyunculara imzalatılan taahhütler gibi, bundan sonra eğitim verenler için de karşı kurumda psikolojik destek birimi bulunmasını şart koşmalıyız. Bu aynı zamanda etik bir sorumluluk.

Tek bir yasayı değiştirme şansınız olsa hangisini seçerdiniz?

Halka taammüden yalan söylemek anayasal suç olmalı. Siyasetçi çıkıp “şunu yapacağım” diyor ama yapmıyor; bunun hiçbir yaptırımı yok. İnsanları kandırmanın ötesi yoktur. Güveni yeniden inşa edeceksek, yalanın bedeli olmalı.

Birgün

Paylaş.

Yanıtla