(Güvenç Dağüstün’ün Birgün’de yayımlanan yazısının bir kısmını okurlarımızla paylaşıyoruz.)
“Ben aldığım eğitim nedeniyle analitik düşünen bir insanım.”
Cümle bu.
Bir tiyatro ödülleri töreninde, protestoların ortasında, seyirciler salonu terk ederken söylenen bu cümleyle tanıştık Sükun Işıtan’ın “analitik” düşüncesiyle. Afife Jale ödülünü elinde tutuyordu; ama sahne, bir teşekkür değil, bir gerilim sahnesine dönmüştü. Ne ironidir ki, o anda en eksik olan şey, tam da söylediği şeydi: analiz. Ama madem “analitik” olacağız, o hâlde analizin hakkını verelim. Yolu ODTÜ’den de geçmiş biri olmasına karşın “analitik” olmayı pek de anlayamamış Sükun Hanım’a tane tane, anlaşılır bir analiz sunalım.
ARİSTO’NUN ÜÇ AYAĞI: ETHOS, PATHOS, LOGOS
Aristoteles der ki: “Bir insanın inandırıcılığı, sözlerinin değil, karakterinin eseridir.”
O inandırıcılık üç sütuna dayanır:
Ethos, Pathos, Logos.
Ethos: Sözü taşıyan insanın karakteri.
Pathos: Duygunun gücü, kalbe ulaşabilme becerisi.
Logos: Mantığın, neden-sonuç zincirinin tutarlılığı.
Retorik, Aristo’ya göre akıl ve duygunun birleştiği yerdir.
Ama o gece sahnede birleşen şey akıl ve duygu değil, kibir ve panikti.
ALKIŞLA BAŞLADI, YUHALANMAYLA BİTTİ
Afife Jale Ödülleri gecesi… En İyi Kadın Oyuncu ödülü açıklandı. Medea Material’deki rolüyle ödüle layık görülen Sükun Işıtan sahneye çıktı, elinde ödül, yüzünde kontrollü bir tebessüm.
Sözleri umut doluydu:
“Genç arkadaşlarımı, onların burada yaptıkları konuşmaları dinlerken çok mutlu oldum çünkü çok iyi bir gelecek geliyor.”
Salondan alkış yükseldi. İlk birkaç dakika gayet iyiydi.
Sonra teşekkür listesi başladı, ton değişti:
“Kurumumuza yepyeni bir vizyon kazandırmak istedik… jüri üyelerinin bunu görmesi bizi çok mutlu etti.”
İşte o anda sahnedeki “sanatçı” gitti, yerine bir “bürokrat” geldi. Tiyatro bir sanat değil, bir kurum raporuna dönüştü.
Aristo’nun ilk ayağı ethos orada kırıldı.
Ve sonra geldi o cümle: “Her türlü karşı çıkılmasına karşın, sahnede nefes almama izin veren, idari görevimin yanında oynamama çok destek olan sevgili dostum, genel müdürümüz sayın Tamer Karadağlı’ya teşekkür ediyorum.”
Bir anda salonun havası değişti. Yuhalamalar, ıslıklar, protestolar… Çünkü o isim, tiyatro dünyasında uzun zamandır bir sembol: Liyakat yerine atama, sanatın yerine siyaset, sesin yerine sessizlik. Sükun Işıtan o anda sadece bir isme değil, bir döneme teşekkür etmişti.
Bu yüzden pathos yani duygusal bağ bir anda tersine döndü. Alkış, yerini öfkeye bıraktı.
“ANALİTİK DÜŞÜNCE” SAHNESİNDE ÖFKE PERFORMANSI
Protestoların ortasında mikrofonu bırakmadı, sertleşti:
“Ben aldığım eğitim nedeniyle analitik düşünen bir insanım… Ve bir bilim insanını, Einstein’ı yeniden haklı çıkaran bir sanatçı grupla karşı karşıyayım. Önyargıları yıkmak atom çekirdeğini parçalamaktan çok daha zormuş!”
Öncelikle şunun altını çizeyim: Einstein’a atfedilen bu sözün doğruluğu hiçbir akademik kaynakta bulunmuyor. Daha net, dolandırmadan tekrar söyleyelim: Einstein’ın böyle bir sözü, yazısı yok ve bu tartışmaya açık bir konu değil! Analitik düşüncenin ilk adımı, alıntının kaynağını kontrol etmektir.
Ve işte logos, yani mantık da tam orada çöktü.
Çünkü “analitik düşünmek”, neden tepki gördüğünü anlayabilmektir aslında. Einstein’ı anmak akıl göstergesi değil, savunma refleksidir. Hem de rahmetliye söylemediği bir sözü söyleterek!
Spinoza der ki: “İnsan tutkularının nedenini bilmediğinde, onları akıl sanır.”
O gece sahnede akıl yoktu. Sadece kendi öfkesini “analiz” sanan bir yöneticinin sesi vardı.
Konuşmanın son kısmında, kurtarıcı olarak iki isim anıldı:
“Bunlardan biri elbette Afife!
Ve ikincisi, Mustafa Kemal Atatürk!”
O sahnede kadınların olabilmesinin sağlayıcısı olan Mustafa Kemal Atatürk’e ve Afife Jale’ye sıra, uzun bir Tamer Karadağlı güzellemesinden sonra ancak “kurtarıcı” olarak gelebilmişti.
Bu manevra işe yaramadı. Salondan beklenen alkış gelmedi.
Çünkü herkes fark etti: bu teşekkürler içtenlikten değil, stratejiden doğuyordu. Afife’nin adı, sahici bir duygunun değil, bir konuşmayı kurtarma çabasının parçasıydı. Atatürk’ün adı da öyle.
Ve pathos tamamen yapaylaştı.
Törenden hemen sonra, yandaş basına röportaj verdi. Konuşmayı tercih ettiği gazeteyi görünce de insanın aklına “bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyim” atasözü geliyor.
Şöyle diyor Sükun Hanım: “Sanat camiasında lobiler oluşturulmuş, mahalle baskısı kuruyorlar. Ben bu mahalle baskısına karşı Devlet Tiyatrosu’nun nasıl durduğunu anlattım.”
Bu, sanatın değil, iktidarın dilidir.
“Ben ve devlet” bir yanda, “onlar ve mahalle” öte yanda.
Oysa Afife Jale, tam da bu ayrımlara karşı sahneye çıkan bir kadındı. Ve devam ediyor:
“Afife jürisinin bunu görmesi çok değerli.”
Afife jürisi gerçekten neyi gördü?
Devlet bütçesiyle taşınan figüranları mı, jüriyi özel araçlarla salona getiren organizasyonu mu, yoksa merhum Cüneyt Gökçer’in yanına Photoshop’la yerleştirilmiş Medea Sükun’un fotoğrafını mı?
GEL BİRAZ DAHA ANALİTİK OLALIM
Atama ile gelen Tamer Karadağlı’ya teşekkür etmek sanata mı, makama mı hizmettir?Şu anda oturduğunuz Genel Müdür Yardımcılığı ve Başrejisörlük koltuklarına nasıl bir liyakat ile geldiniz?Tamer Karadağlı’nın kısa süre önce konservatuvarda görev yapan deneyimli hocaları görevden aldırdığı iddiası ile ilgili bir sözünüz var mı? Bu tasfiyenin sanatsal gerekçesi nedir? Genel müdürünüz ve yakın dostunuza bu konuda da teşekkür edecek misiniz?Kurumunuzda dönen mobbing ve taciz iddialarına karşı neden sessiz kalıyorsunuz? Tacizden hakkında dava açılmış ve bir kaç gün sonra yargılanmalarına başlanacak olan bölge tiyatrosu müdürleri neden açığa alınmıyor?Kırk yıllık sanatçılara rol istedikleri halde hem rol vermeyip hem de teşviklerini keserek “başarısız” raporu göndermek hangi vizyonun ürünü?Seyahatleriniz için Bedel Turizm’e aldırdığınız iddia edilen business biletleriniz kamu yararına mı?Yandaş basına verdiğiniz röportajınızda “lobiler”den bahsettiniz. Devlet Tiyatrosu kurumu içinde bir lobi kurduğunuz ve bu lobinin yöneticisi olduğunuz iddiaları var. Bu konuda bir sözünüz var mı?
Analitik düşünmek, soruları susturmak değil, cevap verilmeyen sessizlikleri duymaktır.
O gece sahnede Aristoteles’in üç ayağı; ethos, pathos, logos birer birer devrildi.
Devamı için tıklayın.