[Doç. Dr. Zerrin Yanıkkaya’nın Evrensel’de yayımlanan rapörtajını okurlarımızla paylaşıyoruz.]
Gazişehir Tiyatro Festivali’nde düzenlenen Hikaye Anlatıcılığı Atölye yürütücüsü Doç. Dr. Zerrin Yanıkkaya, “Hikayeler ortak belleği güçlendirir, ötekileştirmenin önüne geçer” dedi.
Gazişehir Kültür ve Sanat Derneği (GAKSAD) tarafından, Gazişehir Tiyatro Festivali’nin altıncısı düzenlendi. Festivalde farklı illerden devlet tiyatrolarının da katılımıyla tiyatro oyunu, söyleşi ve etkinlikler yapıldı. Festival kapsamında gerçekleştirilen atölyelerden biri de Doç. Dr. Zerrin Yanıkkaya yürütücülüğünde Hikaye Anlatıcılığı Atölyesiydi.
Hikaye anlatıcılığının tarihi üzerine konuşulan atölye sonunda katılımcılar iki farklı gruba ayrılarak kolektif hikaye oluşturdular. Katılımcılar, oluşturdukları hikâyelerde farklı temalar üzerinden ortak bir anlatı dili geliştirdiler. Atölye, katılımcıların hem anlatıcı hem de dinleyici olarak sürece dahil olmalarını sağlayarak, hikâyenin kolektif yönüne ve hikaye anlatıcılığının günlük yaşam pratiğimizin bir parçası olduğuna dikkat çekti. Etkinlik sonunda katılımcılar hem teorik hem de pratik açıdan yeni bir deneyim kazanmanın heyecanını paylaştılar.
Atölye yürütücü Doç. Dr. Zerrin Yanıkkaya ile atölye ve hikaye anlatıcılığı üzerine konuştuk.
“Hikayeler yalnızlaşmanın ve ötekileştirmenin önüne geçmeye çalışır”
Atölyede hikaye anlatıcılığının ilgi görmesini 2. Dünya Savaşı sonrasına bağlamıştınız. Günümüz tiyatro ortamında anlatıcılığın yeniden ilgi görmesini neye bağlıyorsunuz?
“Aslında bu konuya ilk Walter Benjamin dikkat çekmişti. Savaşların ortak deneyimin parçalanmasına ve “öteki”ni devre dışı bırakan bir krize neden olduğunu, bunun da özneler arası ilişkinin zayıflamasıyla sonuçlandığını yazmıştı. Bunun sonucu olarak ortaya çıkan yalnızlaşma, bizi başkasına bağlayan, ortak değerlerde buluşmamızı sağlayan hikâye anlatıcılığını ön plana çıkarmıştı. Bugün yine hem teknoloji hem de çok acımasız savaşların getirdiği umutsuzlukla ortaya çıkan yalnızlaşma bireylerin ortak değerler oluşturma ihtiyacını ortaya çıkardı. Hikayeler yalnızca geçmişi değil, bugünü de anlattığından ortak değerlerde buluşmamızı sağlar, yalnızlaşmanın ve ötekileştirmenin önüne geçmeye çalışır. Dünyayı değiştirecek gücü de dünyaya dayanacak gücü de birlikte hikâye dinleyerek, yeni hikayeler yazarak, ortak değerlerde buluşarak ya da sorgulayarak bulabiliriz belki.”
“Hikayeler geçmişten gelen ortak bağları güçlendiriyor”
Hikâye anlatıcılığı halkın belleğini canlı tutmanın bir yolu olabilir mi?
“Sadece halkın değil, insanlığın belleğini ve tarihle kurduğu ilişkiyi de güçlendirir hikayeler bence. Atölyede de üzerinde konuştuğumuz gibi Gılgamış Destanı dışında, geçmişte hikâye anlatıldığına dair bildiğimiz ilk kaynak olan Westcar Papirüsleri bugün hâlâ bize bir şeyler anlatabiliyorsa, bu hikayelerin insanlığın kolektif hafızasında yer ettiğini, geçmişten gelen ortak bağları güçlendirdiğini söyleyebiliriz.”
Atölyenizde katılımcılara hangi temel kavramları veya deneyimleri aktarmayı amaçladınız?
“Atölyede her şeyden önce hikâye anlatmanın bazı temel ilkeleri üzerinde durduk. İki bölüm olarak planladığım atölyenin birinci bölümünde katılımcıların basit egzersizlerle ortak bir hikâye yazabilmesinin imkanlarını araştırdık. Anlatılacak hikâyenin sadece geçmişe ait olmayabileceğini, şimdiyi ya da geleceği gösterecek hikayeler de yazılabileceğini; mekân, zaman, kahraman, çatışma, gelişme doruk noktası, sonuç gibi klasik ilkelerle ya da yapısal bazı unsurları kullanarak yazılabileceğini deneyimlemelerini istedim. Bu ilk aşamada anlatılacak hikâyenin ne olduğundan çok hikâyenin temel unsurlarının nasıl kurgulanabileceği, nasıl yazılabileceği üzerinde durduk. Aslında bir tür basit bir formül kullanarak yazabiliyor muyuz diye baktık. Ben yazma konusunda formüllerin olduğuna inanan biri değilim ama bazı yapısal özelliklerin bilinmesinin başlangıçta yazma serüvenini kolaylaştırabileceğini düşünüyorum.
Bu çalışmada katılımcılar mekan, karakter, karakter tasvirleri ve çatışmalar oluşturarak oldukça güçlü hikayeler yazdılar. Atölyeye ilgi düşündüğümüzden, planladığımızdan fazla oldu. Ancak bir seçme yaparak, sayıyı azaltmaktansa başvuranların hepsini çalışmaya davet ettik. Arada çalışmayı bırakan, devam etmek istemeyen birkaç kişi olsa da katılımcıların çoğu sonuna kadar kalarak, ortaklaşa oluşturulan ve anlatılan hikayelerin yazılmasında aktif rol oynadılar. Hatta açıkçası üzerinde biraz daha çalışılsa pekâlâ iyi birer hikâyeye dönüştürülebilecek hikayeler yazdılar. Çalışmanın ikinci bölümünde gündelik yaşantılarından küçük anları kullanarak, bireysel birer hikâye yazmayı denemelerini planlamıştım ama çalışma saatini bir saat uzatsak da bu çalışmayı ne yazık ki gerçekleştiremedik.”
“Hikayeler biriktirmek, paylaşmak, anlatmak lazım”
Son olarak, hikaye anlatmak isteyen insanlara ne önerirsiniz?
“Öncelikle bol bol hikâye okumalı ve yazma/anlatma pratiği yapmalılar. Atölyenin sonunda konuştuğumuz gibi doğrudan kendi anıları ya da çevrelerinde tanık oldukları, yaşadıkları olaylar, kendi deneyimleri üzerinden de hikâye ve öykü yazarak başlayabilirler. Hepimiz zaten günlük hayatımızda birbirimize sürekli bir şeyler anlatıyoruz ancak bunu daha iyi yapabilmek, bağlar kurmak, ortak değerler oluşturabilmek için okumayı ve dinlemeyi bilmek de önemli. Kendi çevremizde anlattıklarını dinleyen insanların hikayeleri ya da başlarından geçenleri nasıl anlattığını izlemek, hikayeler biriktirmek, paylaşmak, anlatmak lazım.”
