İzel Özdemircan
İzmir’in genç bağımsız topluluklarından Tiyatro Kök35’in Cambazın Cenazesi oyunu, 2024’te prömiyer yaptı. Yönetmen Hakan Taner Yıldırım, oyunu sahnelerken metnin geleneksel Türk tiyatrosunun izlerini taşıyan ritmini, meddah geleneğini anımsatan biçimini sahneye ustalıkla taşımış. Yıldırım’ı, Küheylan, Fü, Tartuffe, Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz, Oyunun Oyunu ve daha birçok önemli prodüksiyondaki rejilerinden hatırlıyoruz. Oyunlarında, oyunculara alan açan, birikimi ve disipliniyle ekibine güven veren bir yönetmen. Tiyatro genç, yazar güçlü, oyun hareketli, yönetmen usta olunca Cambazın Cenazesi, üzerine konuşulup düşünülmeyi hak eden bir oyun oluyor…

Yazar Firuze Engin ve Hikâye Anlatıcılığı
Firuze Engin’in oyunlarında yalın, günlük hayattan diyalogların yer aldığı bir dil görüyoruz. Cambazın Cenazesi, Bir Terennüm, Güle Güle Diva oyunlarında bu sadeliğin, metinlerin akıcılığının temel kaynağı olduğunu düşünüyorum.
Oyunlar köy, kasaba gibi yerleşim yerlerinde geçiyor. Büyük şehrin, kalabalığının aksine, küçük yerlerin sıcaklığı, aidiyet duygusu ve toplumsal ilişkilerini sahneye taşıyor. Doğrusunu söylemek gerekirse bu türden bir atmosferle günümüz tiyatrosunda sıkça karşılaşmıyoruz. Çünkü çağdaş oyunların çoğu hikâyesini ya plazalarda, metropollerde -çoğunlukla İstanbul- ya da gerçeküstü, soyut mekânlarda konumlandırıyor. Böyle bir atmosferdeki bireyler de arayışları içinde kaybolmuş, bireysel çıkmazlarına saplanmış oyun kişileri oluyor. Firuze Engin ise bunun aksine, metinlerini toprağa, geçmişe, belleğe bağlayarak yazıyor, kültürden uzaklaşmadan, adını koymaya çekinmeden, sanki seyirciye şunu hatırlatıyor:
“Güçlü köklerimiz var! Biz buradan çıktık.”
Bu yönüyle Engin’in kalemi, yalnızca hikâyeyi anlatmakla kalmıyor; kök, kültür, bellek ve aidiyet üzerine düşünmek için bir kapı aralıyor. Bu karmaşanın arasında, bir tanıdık ile karşılaşmış hissi veriyor…
Şimdi gidelim Yapıldak Kasabası’na, Cambazın Cenazesi’ne…
Firuze Engin, Cambazın Cenazesi’ni 2015 yılında kaleme almış. Oyunda, yazarın en belirgin özelliği –hikâyeyi taşıyan ve seyirciyle doğrudan ilişki kuran anlatıcı yapısı–güçlü bir biçimde karşımıza çıkıyor. Oyun biçimsel olarak meddah, kıssadan hisseli anlatı geleneklerini çağrıştırırken, aynı zamanda günümüz seyircisinin, geçmişteki anlatı geleneğiyle de bağ kurmasına olanak sağlıyor. Böylece sahnede hem eskiyi / geçmişi, hem yeniyi / bugünü aynı anda görebildiğimiz, bir anlatı ortaya çıkıyor. Çünkü Engin’in üslubu, bir yandan samimi ve sıcak bir anlatım sunarken, diğer yandan toplumsal meseleleri görünür kılan keskin bir gözlem becerisi taşıyor. Cambazın Cenazesi oyununda mizah, yüzeysel bir güldürünün ötesine geçerek, sistem ve bireyi karşı karşıya getiren, politik eleştiri katmanlarını görünür kılıyor.

Oyun, Cambaz Rasim Efendi’nin öldükten sonra kendi bahçesine gömülme isteği ve bu vasiyeti karşısında adeta pusuda bekleyen kentleşmeyi konu alıyor. İşin içinden çıkamayan ailesinin, kentleşme karşısında tam anlamıyla büyülenen köy halkının da hikayesini taşıyor. Metnin ilginç tarafı, bu karmaşık ve çok yönlü hikâyenin sadece iki oyun kişisi tarafından canlandırılarak anlatılması. Kök35, iki kişilik bu oyunu üç oyuncu ile kotarmış, iki erkek bir kadın oyuncu ile metne hareket kazandıran, dinamik bir biçim kurgulamış.
Oyun, doğal güzellikleri, çayları, rüzgârı ve zeytin ağaçlarıyla hafızamızda yer eden Yapıldak kasabasında, Vefa Köy’de geçiyor. Bu köyün sakinleri, Rasim, nam-ı diğer Cambaz İsmet, Rum gelini, damadı, cami imamı, Trakya ağzıyla konuşan bir çocuk, seyirciyi büyükşehir kalabalığından çekip alıp Ege’nin atmosferine, kültürüne, çocukluk günlerimize götürüyor.
Tam bu atmosfere kapılmışken, oyun gerçeğin sert yüzüne çeviriyor bizi. Belediye başkanının, müteahhitlerle el sıkışması sonucu, Vefa Köy tüm bu değerlerini yitirmeye başlıyor. Vefa Köy’ündeki sahilin yerini, Vefa Beach, köy bakkalının yerini gross marketler, özel kartla girilen siteler, sardunyaların yerini hanımeli, akasya kokusu püskürten spreyler ve Cambaz Rasim’in zeytin ağaçlarıyla dolu bahçesinin yerini de dozerlerle dolu bir yıkım ele geçiriyor.
İki perde, yüz dakikalık bu oyunun süresi ile ilgili, özellikle ikinci perdede temponun düşmesi ile alakalı eleştiriler dile getiriliyor. Doğrusu bu eleştirilere ben de eleştirel (!) yaklaşıyorum. İki dakikalık videoları izlerken bile sabırsız olabiliyoruz ve her şeyi hemen anlamak istiyoruz; dijital dünya her şeyin hız ayarını değiştirdi. Zaman hepimizin elinde bu kadar sınırlı ve kıymetli ise, onu neye ayırdığımızı da yeniden düşünmek gerek, derim. Bence Cambazın Cenazesi bu zamanı hak ediyor!
Oyuncular Filiz Göker, Anıl Alkan ve Sezer Türkan’ın ritmi yönetme becerileri, seyirciyle kurdukları etkileşimli ilişki, taklit ve tip yaratımı gibi geleneksel oyunculuk yöntemlerine başvurmaları oyunun atmosferini başarılı bir şekilde güçlendirmiş. Geleneksel Türk tiyatrosundan miras kalan bu anlatıcı-taklitçi anlayışı, oyuncuların performansıyla da bütünleşince hem sade hem derinlikli, hem de özlemini çektiğimiz bir seyir keyfi yaşatıyor.

Kültürün Gülümseten ve Vazgeçilmeyen Yanları… Cambaz ve Cenazesi…
“Cenaze evi; türlü tuhaf muhabbetin yeri…” Yazar, böyle tanımlıyor cenaze evini. Ateşin, düştüğü yeri yaktığı bu mekân türlü çelişkilere de sahne olur. Engin’in bu çelişkileri tespit etmekte isabetli, oyuncuların ise canlandırmakta muzip olduklarını belirterek başlayalım.
Cambaz Rasim Efendi’nin defnedilmesinden önce çıkarılması gereken altın dişi, mevtanın ayakkabısının tekinin evde alıkonması, diğer tekinin defnedildikten sonra kaldırılacak olması, cenaze evine götürülen peygamber çiçekleri, yemini bozmak için başında ekmek ufalaması… Tüm bunlar çoğumuzun tanıdık olduğu ritüeller. Bilim ve teknolojiyle sarmalandığımız günümüzde bu ritüelleri uygulamak konusundaki tereddütler bir yana, sahnede bunları itinayla yerine getirenleri gülümseyerek izliyoruz. Oyun, bir bakıma bu inançları, bugün elimizden kayıp giden kültürel izleri hatırlatıyor. Bu izleri takip ettikçe, seyirciyi tanıdık bir sıcaklık kapladığını düşünüyorum. Oyunun seyirciyle kurduğu bağın temelinde işte bu kültürel ortaklıklar var. Çünkü kültür, silikleşebilir, fakat kendisini hatırlatacak kadar güçlü duygu üretir. Günümüz tiyatrosunun kimi zaman modern yaşam içinde yer bulamayan bu değerleri, beklenmedik bir şekilde anımsatan bir gücü olduğunu görmek, çok değerli.
Repertuarlarında yerli oyunlara sıklıkla yer veren Tiyatro Kök35, Cambazın Cenazesi oyunu ile aldığı altı ödül ile son dönem sahne performansları arasında adından söz ettirmeyi başarıyor. Geleneğin izlerini, bugünün sahnesinden arayanlar için izlemesi gereken bir oyun.
Oyun Künyesi
Yazan: Firuze Engin
Yöneten: Hakan Taner Yıldırım
Oyuncular: Anıl Alkan, Filiz Göker, Sezer Türkan
Dekor Tasarım: Türker Tuna
Ses Tasarım: Ada Onat Karataş, Gökay Kaçanoğlu
Işık Kumanda: Eda Nur Solak, Ege Özer
Ses Kumanda: Zeynep Elçikoca
Reji Asistanı: Can Çetinkaya, İrem Yavuz
Afiş Tasarım: Samira Hüseynova
Fotoğraflar: Ege Özer
