Kurumsal Yozlaşma ve Hak İhlalleri

Pinterest LinkedIn Tumblr +

EDİTÖRDEN

Geçtiğimiz ay yapılan 27. Afife Tiyatro ödül töreni bir tartışmaya sahne oldu. Aynı zamanda Devlet Tiyatroları Genel Müdür Yardımcısı ve başrejisör olan Sükun Işıtan “En Başarılı Kadın Oyuncu” ödülünü alırken Genel Müdür Tamer Karadağlı’ya teşekkür etti. Salondan yuhalama ve ıslıklarla tepki gösterildi, hatta bazı konuklar salonu terk etti. Işıtan’ın “ön yargı” ve “mahalle baskısı” olarak değerlendirdiği bu tepkinin nedenini anlamak için devlet tiyatrolarının son zamanlarda nelerle gündeme geldiğine bakmak yeterli.

Tamer Karadağlı genel müdür olarak atandığından beri kurum pek çok usulsüzlükle anıldı. Önce adrese teslim ihale iddiaları ve yönetimin savurgan harcamaları gündem oldu. Sonra bilet fiyatlarına yapılan yüzde 71 ila 371 oranında zam ve oluşturulan farklı fiyat kategorileri tepki çekti. Ardından kurumun 2024 yılı temsil ve tanıtma harcamalarının bir önceki yıla göre yüzde 115 arttığı ortaya çıktı. Son olarak Ankara Devlet Tiyatrosu’nda mobbing iddiaları gündeme geldi. DT Genel Müdürlüğü’nün Ankara Devlet Konservatuvarı’nda görev yapan 12 sanatçı hocaya ders izni vermemesiyle başka bir kriz oluştu. Üniversitedeki görevlerine son verilen hocaların, Karadağlı’yı eleştirdikleri için cezalandırıldıkları iddia edildi. Yakın dönemde kurumdan ayrılırken eleştirilerini dile getiren iki oyuncunun açıklamaları da tüm bu iddiaları doğrular nitelikteydi.

Devlet tiyatroları yönetimindeki yozlaşmayı yansıtan bu gündemler son iki yılda artmakla birlikte yeni değil ve maalesef bu şaşırtıcı da değil. Mevcut iktidarın kamu yönetimine ve elbette sanata yaklaşımı neyse devlet tiyatroları da ondan nasibini alıyor. Ayrıca, doğrudan böyle bir yönetime bağlı bir tiyatroda baskı, denetim ve sansür mekanizmalarından azade bir sanatsal üretimin mümkün olmadığı da açık. Dolayısıyla devlet tiyatrosunda radikal bir dönüşüm gerçekleşmeden ve kurumlar bağımsızlaşmadan veya özerkleşmeden bu sorunların çözülmesi pek olası görünmüyor.

Açık Köşe bölümümüzde yazılarına yer verdiğimiz öğretim görevlisi Eda Saraç’ın gözaltına alınarak tutuklanması son günlerin bir diğer gündemi. Saraç, Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde bir oyuna yetişmeye çalışırken, cumhurbaşkanının orada bulunması nedeniyle bariyerlerle kapatılan yolu kullanmak istiyor. Avukatlarının beyanına göre, geçiş izni verilmeyince barikatları eleştiren Saraç, cumhurbaşkanına hakaret gerekçesiyle gözaltına alınıyor. Tiyatroya gitmek gibi sıradan bir günlük hayat eylemini icra ederken karşılaştığı engele isyan eden bir vatandaşın, yine avukatların ifadesine göre sonradan, olay anında orada bulunmayan tanıklar eklenerek tutulan bir tutanakla gözaltına alınması ve tutuklanması temel bir hak ihlali. “Cumhurbaşkanına hakaret” aslında, ifade özgürlüğünün korunmasını esas alan demokratik toplumlarda ve dünya genelindeki hukuk sistemlerinde artık terk edilen bir suç tipi. Bu suçun, eleştiri sınırları ve ölçü gözetilmeksizin doğrudan tutuklama gerekçesi yapılmasına son yıllarda özellikle protestolar ve muhalif eylemler bağlamında fazlasıyla tanık olmuştuk. Bu vakada ise, sokakta kolluk kuvvetleriyle yaşanan en ufak bir karşılaşmada bile keyfi bir nitelikte nasıl kullanılabildiğini görmüş olduk. Eda Saraç’ın ailesi “tiyatroya gitmek suç değildir” diyerek dayanışma çağrısında bulunuyor. Tiyatro camiasının bu olayı unutmaması ve gündemde kalmasına destek olması önemli.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: EDİTÖR

Yanıtla