Bilge Az
Kimse paylaşmak istemiyor, herkes önceliği kendi üzerine istiyor.
Modern zamanlarda mıdır yoksa ezelden beri böyle midir bilemiyorum ama kimsenin fedakar olmak gibi bir derdi yok. Bu çok zahmetli bir süreç. İnsanoğlu için iyi olmanın bedeli çok yüksek.

Oyunda seyirciyi eğlendirmeyi değil, sarsmayı amaçlayan oyun yazarı Ersin Doğan, onların rahatını bozmaktan hiç geri kalmamıştır. Oyun metninde sunduğu her nokta ile bir kırılma noktasını ifade eder ve izleyicinin karakterlerdeki ilerleyen kimlik arayışı üzerine düşünmesini sağlar. Oyunun hem rejisi hem de oyuncusu olan Selena Demirli ise sahneye koyduğu tiyatral gerçekliği sahnenin dışındaki fiziksel gerçekliğin bir mimesisi olarak yansıtmaktadır.
Şairler Mezarlığı’nın oldukça katmanlı yapısı olup evreninin anlaşılması için bugüne kadar izlediğiniz tüm oyunlara yönelik genel bir tablo çizilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda öncelikle oyunun tiyatrodaki yeri üzerinde bir tablo çizmek gerekmektedir. Ardından oyundaki karakterlerin fiziksel manzaraları teşhis edilmelidir. Karakterlerle ilişkili çöküşe ışık tutmak oyuna özgü unsurların ortaya çıkarılmasında oldukça etkili olacaktır.
Oyunun hikayesi oldukça dikkat çekici olup; tiyatro düşkünlerinin oyunda ilk dikkatlerini çeken olaysa Mısra karakterinin ceninden çıkamaması olacaktır.
Zamanlama, gerilimi tırmandırma ve mantıklı bir olay örgüsü kurma gibi standartları kullanmayı kasıtlı olarak tercih etmeyen Şairler Mezarlığı, izleyicilerini kasıtlı olarak kızdırmak ya da hayal kırıklığına uğratmaktan da çekinmemiştir. Bizi kendi dünyasının içine çektikten sonra birden geri çekilen ve hem aldatılıp kandırıldığımızı, hem de bunu yapanlarla suç ortaklığı ettiğimizi gösteren Şairler Mezarlığı, sıra dışı kurgusuyla günümüz tiyatro oyunları içerisinde çok farklı bir yer edinmektedir.
Oyunu idrak etmek epey güç fakat oyun çıkışı vicdanlarımızı rahatlatmak kolay, affedilmek yeterli. Biraz yakınlaşma, birkaç dokunuş ve huzur… Üstelik bunu sık yapmaya da gerek yok, sadece hayatın bize zaman zaman sorduğu ve bizi muazzam rahatsız eden sorulara yanıt vermek zorunda kaldığımız zamanlar, saçlarımızda bir el olsun yeter okşanmak için. Birden kan kırmızıdan beyaza dönüyoruz oyundan çıktığımız anda.
Piraye (Dilek Uluer) ve Mısra (Selena Demirli)’nın sahnede sis tabakası altında geçirdiği sahnelerse seyirciyi tamamen içine almaktadır. Bu iki karakterin boş bir evrende yaratmış olduğu özgür mezarlıklarında sarf ettikleri replikler sahne dekoru olarak kullanılan beyaz büyük perdeler ve oyunun can alıcı ışık tasarımı ile birleştiği vakit bizi yaşadığımız evrenin baskıcı zihniyetinden uzaklaştırmaktadır. Oyunun ışık ve sahne tasarımcısı ise Zafer Metin.
Oyun yazarı olarak Ersin doğan ise bağışlayıcı ele sahip olduğu için midir ki canı yanmış bir bebeğin çığlığını, Piraye’nin gür sesi yanında fısıltıda bırakmıştır. Piraye’nin çok sevdiği çocuğu Nazım’ın ismi de oldukça çok duyuluyor oyunda. Piraye’nin anlatımıyla da bebeği Nazım da Nazım Hikmet’e oldukça çok benziyor.
Şairler Mezarlığı; biri Dünya’yı hiç görememiş diğeriyse bu dünyadan o mezara göçmüş iki şairin hikayesini anlatır bizlere. Günümüzde modern çağda insanların ne kadar bencilleştiğini bize bu iki karakterin olağanüstü bir dille ve doğaüstü bir mezar öğesiyle anlatılır. Oyunun gerilimi ise üst üste tekrarlanan repliklerle tekrar tekrar seyirciye bastırılır. Üstüne de bazı temsillerde oyuncuların doğaçlamaları gerilimi daha da arttırmaktadır. Oyunun on dakikası boyunca yazar Ersin Doğan bize oyunun ne olduğunu ve seyrini göstermez. Seyirciyi merak duygusu içinde bırakır. Oyunun sonunda fertlerin birbirleriyle bağı koptuğu zaman ise “yabancılaşma, soyutlama” gibi temaları en abartılı biçimde görürüz.
Şairler mezarlığı geçtiğimiz Sezon boyunca Eylül Sahne ve Kadıköy Boa Sahne’de oynandı ve bu sene de aynı sahnelerde oynanmaya devam ediyor. Ayrıca oyunun geçtiğimiz sezondan Direklerarası Tiyatro Ödülleri “Küçük Salon Kadın Oyuncu” ve İsmet Küntay Tiyatro Ödülleri 2025 “Yılın İsmet Küntay Özel Ödülü” ne sahip
					 
						
		