2026’yı Karşılarken

Pinterest LinkedIn Tumblr +

2026’ya sayılı günler kaldı. 2025 ise kültür sanat dünyası için pek çok tartışmanın olduğu ve demokrasi açısından kurak bir yıldı. Ayşe Barım’ın Gezi Parkı’ndaki eylemlere yardım etme iddialarıyla “hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım” suçuyla tutuklanması, Saraçhane eylemlerine destek veren sanatçıların gözaltına alınması, kiminin işten çıkarılması, müzisyenlerin şarkı sözleri ya da sahne performanslarından dolayı yargılanması, Leman dergisinde yayımlanan bir karikatür nedeniyle dergi çalışanlarının gözaltına alınması; iktidarın 2025’te de kültür sanat dünyasında çatlak seslere müsaade etmediğini gösteriyor.

Baskıların yanında derinleşen ekonomik kriz, sanatçıların koşullarını git gide kötüleştirirken halkın sanata erişimini de kısıtlıyor. Sanat Fabrika, yaptığı anket çalışmasında 10 sanatçıdan 7’sinin güvencesiz olduğunu, yarısının aile desteğiyle geçimini sağlayabildiğini belirtiyor. Artan maliyetler ise bilet fiyatlarının yükselmesine ve sanatsal üretimlerin yalnızca belli kesimler için ulaşılabilir olmasına yol açıyor. Örneğin Nesrin Karadağ yazısında İstanbul Tiyatro Festivali’nin yalnızca belli bir sosyoekonomik sınıf için erişebilir olmasını eleştiriyor. Öğrencilere yönelik uygulamalar olsa da bundan çok az öğrenci yararlanabiliyor. 

Öte yandan festivallere verilen devlet desteğinin de azaldığının altını çizmek gerekiyor. Örneğin İstanbul Tiyatro Festivali, geniş kapasiteli salon ihtiyacını 2008’e kadar Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Atatürk Kültür Merkezi’yle (AKM) karşılarken 2008’de AKM’nin restorasyon gerekçesiyle kapatılması bir boşluk yaratıyor.¹ AKM 2021 yılında yeniden açıldığında ise artık festivalin kullanımına açılmıyor. 2016 yılı itibariyla programa AVM’lerde yer alan sahnelerin dahil edilmesi ve büyük kapasiteli salon olarak Zorlu PSM dışında bir alternatifin bulunmamasının, festivalin mekânlarının giderek tüketim odaklı ticari merkezlere kaymasına neden olduğu değerlendirilebilir. Kamu kaynaklarına bağlı salonların kapatılması ve ekonomik kriz nedeniyle özel tiyatroların salonlarını kaybetmesi karşısında, son yıllarda AVM’lerde açılan sahne sayısının artması dikkat çekici. Bu mekânsal dönüşümün, izleyicinin sanatla kurduğu ilişkiye ve sanatçıların üretim ve ekonomik koşullarına etkisini değerlendirmek kayda değer.

Öte yandan üniversite tiyatro toplulukları ve bazı belediyeler aracılığıyla düzenlenen festivallerin ekonomik olarak daha erişilebilir olması, festivallerin düzenlendiği mekanlar itibariyle daha heterojen bir kitleyle kamusallaşabilmesi, festivallerin farklı gruplardan insanlar için bir karşılaşma alanı olma potansiyeli barındırıyor.

Baskı ve sansürün arttığı, ekonomik koşulların kötüleştiği, toplumun kutuplaştığı bir konjonktürde  sanat ve sanatçının rolü üzerine düşünmek gerekiyor. Sanatçılar açısından en önemli gündem artan baskı koşullarıyken hem sanatçılar hem de izleyiciler için ekonomik kriz, sanat yoluyla buluşma olanaklarının önünde en önemli engel gibi görünüyor. Dolayısıyla 2026 için şu soru ön plana çıkıyor: 2026’da kültür sanat dünyasının kapıları kimlere açılacak?

[1]  İstanbul Tiyatro Festivali’nin 1993-2012 yılları arasında direktörlüğünü yapmış Dikmen Gürün 2017’de kendisiyle yapılan bir söyleşide festivalin mekân sorununa değiniyor. bkz. https://t24.com.tr/k24/yazi/tiyatro-fest,1460

 

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: EDİTÖR

Yanıtla