Fuldem Özkan
William Shakespeare’in yazdığı 1590-1591 tarihinden bu yana pek çok kez sahnelenen Hırçın Kız, bu defa Şirreti Evcilleştirmek adıyla Emine Ayhan tarafından uyarlandı. Oyunun yönetmenliğini Kemal Aydoğan üstlenirken, kalabalık oyuncu kadrosunda Melis Birkan, Timur Acar, Uluç Esen, Sedat Küçükay, Elif Gizem Aykul, Çağlar Yalçınkaya, Ali Büyükkartal, Gürsu Gür ve Cem Dost Erdi bulunuyor.

Moda Sahne’nin 2023’te prömiyer yapan yapımı Şirreti Evcilleştirmek’te dikkati en çok çeken unsur, çoklu mekânın soyutlanması olmuş. Bu hâliyle çifte anlam üreten, sahnenin merkezinde konumlandırılan yuvarlak, deriden yatak önemli bir gösterge hâline geliyor. Bu anlamda deri yatak tarihsel anlamıyla burjuvanın şatafatlı hayatını simgelerken, modern anlamıyla ise değişmezliği, yani kısır döngüyü temsil ediyor. Duvardaki tüfek ironisiyle Çehov’a selam göndermeyi ihmal etmeyen Şirreti Evcilleştirmek’te “mutlaka patlaması gereken” tüfek görevini yerine getiriyor. Bu bakımdan oyunun kendi sırrını kaçırdığı yok, seyirciye çok önceden bildirilen bu eylem oyunun sonunda gerçekleşse de seyirciyi finalde sürpriz bir son bekliyor.
Şirreti Evcilleştirmek, odağına “eğlenceyi” alarak mizojiniyi doğrudan eleştiriyor. Ancak bunu yaparken karşı temsilin tümünü hepten ötekileştirme, düşman hâline getirme garabetine kapılmıyor. Çağlar boyunca süre gelen kadını ve kadın bedenini eğlence aracı yapan hastalıklı bakışı onunla “eğlenerek” bertaraf ediyor. Böylece Petruchio’nun kâbus dolu gecesini başlatan sarhoşluk öncesi bol şarkılı bir açılış “dinliyoruz.” Çünkü Aydoğan prolog ’un bu kısmı için sahne arkasını uygun görüyor. Nitekim oyunun önceki yorumlarında prolog sahnesinin şitrihlenmesini eleştiriyor. Oyunun bütünselliğine doğrudan hizmet ediyor oluşu ve taşıdığı anlam nedeniyle Aydoğan’a katılmamak elde değil. Zengin eğlencesi için harcanan Sly, kısa sürede sahiplendiği burjuva kimliği açısından da önemlidir, Shakespeare tarafından “kalaycı, ayı oynatıcısı” türünden mesleklerle tariflenmesi bakımından da.
Şirreti Evcilleştirmek, boyun eğmeyen kadını “kedi-fare oyunuyla” bir “hayvan” gibi terbiye etmek görevini üstlenen ve bunu “yüce gönüllülük” ile pazarlayan bu zorba eril tavra karşı seyircide tartışma alanı açıyor. Denilebilir ki üst anlatıda Petruchio üzerinden bunu kendine görev ediniyor aslında. Bu anlamda Aydoğan’ın boyun eğmeyi reddeden kadının kusurlu olarak yaftalanmasına farklı bir yorum getirdiğini görüyoruz. Öyle ki Petruchio’nun üzerinde gamalı haç arması olan bir kolluk ile kuşanması ve Kate’e savaş açması oyunun anlamına bu açıdan ayrı bir derinlik katıyor. Çünkü Sanskritçe “iyi talih” ya da “iyilik” anlamına gelen “svastika” sözcüğünden türeyen gamalı haç, despotizm sembolü olarak toplumsal açıdan oldukça önemli. Kadının temel hak ve özgürlüklerini iyilik maskesiyle elinden alan ve bunu kabullenmeyi kadına “görev” olarak dikte eden toplumsal bakışın her dönemde var olan maskesini düşüren vurucu bir gönderme. Kemal Aydoğan’ın iktidar sembolü olarak tasvir edilen sözde lordu gülünç bir kostümle yorumlaması bu türden sahte kahramanlığın hicvedilmesi açısından da dikkat çekiyor. Üstelik Kemal Aydoğan reji yorumuyla açıkça “Asıl dizginlenmesi gereken Kate gibiler değil, kadın tahakkümüdür,” diyor.

Oyuncuların sahnedeki uyumu dikkat çekse de oyunun yükünü önemli ölçüde sırtlayan Timur Acar’ın performansına ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Öte yandan, Melis Birkan seyircisine keşke Kate’in şirretliği için yalnızca bağırmak edimini seçmeseydi dedirtiyor. Ve bağırmadığında neredeyse duyulmuyor. Bir diğer konuysa, “Karagöz – Hacivat” taklidinin yerini bulmayışı; getirdiği eleştiride haklı da olsa bu taklit başka argümanlarla desteklenmeyince yapılmış olmak için yapılmış düşüncesi uyandırıyor. Hâlbuki genel fikre hizmet ettiği çok açık. Ancak metinde hem yerelleştirme yok hem de oyun boyunca sadece bir iki kez yapılıyor oluşu düşünceyi cılız hâle getiriyor.
Aydoğan, çeviri eksikliğinden ötürü Şirreti Evcilleştirmek olan oyunun asıl isminin Hırçın Kız veya Huysuz Kız diye çevrildiğini söylüyor. Ona göre çeviri yapılırken eserin orijinal ismi olan The Taming of the Shrew’deki “shrew” kelimesinin etimolojisine dayandırılmalı. Zamanla cadılarla ilişkilendirilen sivri burunlu bir fare cinsi olan Sorex’e dayanan bu sözcüğün karşılığı önceleri kadına atfedilmezken, bir süre sonra şeytani varlık, şirret, dırdırcı gibi anlamlar kazandı. Terimin kadınlara özgülenmesi sürecindeki ilk yazılı kırılma noktası, Chaucer’ın Canterbury Hikâyeleri (Tüccarın Hikâyesi) ile görülüyor. Chaucer ilk kez bu terimin anlamını daraltarak kadınlara has olarak konumlandırıyor. Shakespeare de buna ek olarak eserinde bu sözcüğü; iblis, cadı, cehennemlik ve baş belası gibi karanlık yan anlamlarla kullanıyor. [1]

Kemal Aydoğan, metni ele alırken büyük tuzağa düşmekten başarıyla kaçınıyor ve oyunu salt bir komedi olarak görmüyor. Orijinal metindeki Petruchio’nun Katherine’i aç ve uykusuz bırakarak “eğittiği” sahneler, klasik bir Commedia dell’arte abartısıyla sunulsa da bu prodüksiyonda alttan alta hissedilen tekinsizlik, izleyiciyi “Neye gülüyoruz?” sorusuyla baş başa bırakıyor. Bu sorgunun kaynağı bir biçimde politik taşlama da denilebilir. Rejisörün Katherine’in “hırçınlığının” sebepsiz bir kapris değil, ataerkil bir düzende var olma çabası olduğunu vurgulaması oyunu basit bir “kadın düşmanlığı güzellemesi” olmaktan çıkarıyor. Bu konuda bir gözdağı verircesine oyunun neredeyse tamamında yarı çıplak olarak başında duvakla yer alıyor Petruchio. Ve böylece grotesk bir yorum getirilerek aslında yüzyıllardır kadına olan “çarpık” bakışa tavır alınmış oluyor.
Şirreti Evcilleştirmek, kült bir esere çağdaş yorum getiren ilgi çekici bir prodüksiyon, mutlaka izlenmeli.
#ModaSahnesi #ŞirretiEvcilleştirmek #Shakespeare #HırçınKız #TimurAcar #MelisBirkan #Kemal Aydoğan #Mizojini #Chaucer #CanterburyHikâyeleri
[1] Kaynak: Moda Sahnesi Şirreti Evcilleştirmek https://www.modasahnesi.com/events/sirreti-evcillestirmek-75/
