Bataklıkta Godot’yu Beklerken

Pinterest LinkedIn Tumblr +

[Vecdi Sayar’ın BirGün‘de yayımlanan yazısının bir kısmını okurlarımızla paylaşıyoruz.]

Ülkemiz bir yol ayrımında… Diktatatörlükle demokrasi arasında bir seçimin eşiğinde sanatçıların meclisinden, oyunlardan ve filmlerden yansıyan çağrılarına kulak verelim.

Bugün 23 Nisan… ama ‘neşe doluyor insan’ diyemiyoruz. Çünkü endişeliyiz. Önümüzdeki seçimlerin hayatlarımız üzerindeki etkilerinin bilincinde olmamızdan kaynaklanıyor bu endişe. İktidarını kaybetme korkusunun doğurabileceklerinden endişeliyiz. 23 Nisan Çocuk Bayramı’nda çocuklarımızın geleceğine ilişkin kaygı duymaktan kendimizi alamıyoruz. Bugün, aynı zamanda ‘Milli Egemenlik Bayramı’. Türkiye’nin padişahlık rejiminden kurtulup, demokratik rejime geçmesinin bayramı… Türkiye’nin tüm renklerini kucaklayan ilk TBMM’nin kuruluşunun 100. yıldönümü. Giderek çok sesliliğini yitirse, halkın iradesini temsil etmekte yetersiz kalsa da bu Meclis’in önemini inkar edemeyiz. TBMM’ni işlevsiz kılan ‘tek adam rejimi’ne geçit vermemek elimizde… Peki, kişisel hırslarını ve/ya da ideolojik saplantılarını bir yana bırakamayanlara ne demeli? Bir oyun bile önemli olduğu bir seçimde egolarına yenik düşenlere dersini vermek seçmenlere düşüyor artık.

Sanatçılar, toplumumuza ilişkin kaygılarını ve beklentilerini ifade etmekten hiçbir zaman geri durmadı. Bu uğurda nice sanat insanımız yaşamını yitirdi ya da yıllarını zindanlarda geçirdi. Gerçek bir demokrasi özlemi sanatçılarımızı birleştiren bir duygu oldu. 12 Eylül diktasına karşı ilk örgütlü karşı çıkış olan ve daha sonra ‘Aydınlar Dilekçesi’ olarak nitelendirilen ‘Türkiye’de Demokratik Düzene İlişkin Gözlem ve İstemler’ başlıklı metnin hazırlık çalışmalarını anımsıyorum. Bazı sanatçılar çeşitli kaygılar ileri sürerek imza vermekten kaçınmışlardı. Aralarında metni ‘hafif’ bulduğu için imzalamayacağını söyleyenler bile olmuştu. Ama 1300 aydın o karanlık günlerde bu metne imza atma cesareti göstermişti.

5 Mayıs’ta ‘Aydınlar Dilekçesi’nin kamuoyuna sunuluşunun 39. yıldönümü. Aradan geçen yıllarda, ülkemizde farklı siyasal görüşlerden iktidarlar geldi geçti, ama değişen fazla bir şey olmadı. 12 Eylül diktasının getirdiği siyasal İslam-finans kapital uzlaşmasının sonuçlarını halen yaşamaktayız. Yandaş sermaye grupları zenginliklerine zenginlik katarken, halkımız derin bir yoksulluk içinde. İfade özgürlüğünün kırıntısı kalmadı… İşte bu koşullarda bir araya gelen sanatçılar ‘Özgür Sanat Meclisi’ için bir çağrı yayınladı. İmzacıları arasında olduğum bu çağrıda, farklı siyasi çizgilerdeki sanatçıların yan yana durmaları anlamlıydı. Çağrıda, ‘Aydınlar Dilekçesi’nde yer alan taleplerin gerçekleşmediği belirtilerek, sanatçıların yaşadıkları ekonomik sorunlara, yasaklamalara, “ayrıştırıcı, ötekileştirici kimlik politikaları”na değinilerek, sanatçılar dayanışmaya, “eşitlikçi ve çoğulcu yurttaşlık hakkı ve özgür bir sanat ortamı için” Özgür Sanat Meclisi adlı bir sivil örgütlenmeye davet edildi.

Devamı için tıklayınız.

Paylaş.

Yanıtla