Kazağı Pelerin Yapmak: Güçlü

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Elmas Eliçe Çetinöz

İris Bilen’in tek kişilik hikaye anlatıcılığı performansı Güçlü; hikaye anlatıcılığının güzel bir örneği olmasının yanı sıra geçmişin izlerini taşıyan bir hafıza yolculuğu. Otobiyografik bir oyun olarak ele alınabilecek bu oyunda, bir kız çocuğunun güçlü olması gerektiğini fark ediş hikayesine ve annesinin kokusunu aldığı kazağın nasıl “pelerin” olduğuna şahit oluyoruz.

Güçlü, anlatıcının kendi otobiyografik hikayesinden beslenen ve bu nedenle fazlasıyla samimi ve her daim sahici bir performans. Bir kız çocuğunun güçlü olması gerektiğini düşünmesi ve bu düşünceyi senelerce taşıması üzerine şekillenen performansta; göç, sadece fiziksel bir yer değişikliği değil; aidiyetin, kimliğin ve sesin de sorgulandığı, yer değiştirdiği bir yolculuk. Hikaye, anlatıcının çocukluğundaki kırılma anlarını, yetişkinliğe uzanan bağları performans boyunca, hep kuşanılan “güçlü olma” halini sorgulamamıza imkan sağlıyor.

Oyunun oynandığı alana girmeden önce “İris’in Müzesi” yazdığı bir kapıdan geçtik, içeride İris’in karnesi, diploması, oyuncakları, farklı dergiler, eski fotoğrafları, eski kitap etiketlerinin de bulunduğu İris’in kendi eşyalarından yapılmış bir müzeyi gezdik. Müze’deki her nesne 90’lar ve 2000’ler dönemlerini hatırlatıyordu. 90’ların samimiyeti ile başlayan müzeden sonra oyunun içerisinde de nostaljik, hepimizin bildiği ve özlediği o samimiyet varlığını sürdürdü. Bu sayede müze bizi oyuna hazırlarken, oyun çıkışında da tekrar gezme isteği uyandırıyordu. Anlatılan her olayda, müzenin içerisindeki bir nesneyi hatırlıyor ve ilişki kuruyordum. Bu noktada müzenin oyuna kattığı yaratım gücünü, oyun bitiminde “Acaba müzede görmediğim bir şey var mı?” düşüncesini oluşturarak destekliyordu.

Güçlü bir oyun gibi yapılandırılmış olsa da, sahnede bir karakterin canlandırılmasından çok bir hikayenin tanıklığı var. Türk tiyatrosunda var olan anlatıcının hikaye anlatması, bu oyun özelinde de, seyircinin kolay bağ kurabildiği bir yapı olduğundan anlatıcı ve seyircinin etkileşiminin oyun boyunca aktif olmasını sağlıyor. Oyunun temposu, anlatıcının ritmine ve hikayeyle birlikte gerçekleşen dönüşümüne bağlı olarak ilerliyor; bu da meddah geleneğindeki doğaçlama gücünü ve anlatıcı merkezli yapıyı çağrıştırıyor. Anlatıcının seyirci ile etkileşimi, seyircinin hikayeyle arasındaki mesafeyi her sahnede daha da yakınlaştırıyor. Bu noktada benim en sevdiğim şey anlatıcının, anlattığı hikayenin geçtiği dönemle ilgili seyirciye hatırlatıcı sorular yöneltmesiydi. Olayların yaşandığı dönemde kendi hayatlarımızdan bir parça hatırlamaya yönlendirilmemiz hikaye ile daha yakın bir bağ kurmamızı sağladı.

Beni en etkileyen ve bu yazıya bu başlığı koymamın sebebi anne kız bağının kuşaklar arası ele alması, anneleri için güçlü durması gereken kızların hayatlarında taşıdıkları yükü fark etmelerini, gerçek hayattan ele alıyor olmasıydı. Güçlü olması gerektiğine inanan kız çocuklarının hayatlarındaki güzelliklere odaklanmayı tercih eden “Güçlü” hepimize güzelliklere odaklanma hissi veriyor. İnsanın yaşadığı olumsuzluklara odaklanmaması bile başlı başına güçlülük gerektirirken, “Güçlü”nün bu mücadelesi tüm oyun boyunca varlığını sürdürüyor.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Elmas Eliçe Çetinöz

Yanıtla