Filistinli Tiyatrocular: Gülmek, Korkuyu Yenmenin Bir Aracı

Pinterest LinkedIn Tumblr +

DOF Tiyatro (DT) ekibinin Filistinli tiyatro oyuncularıyla gerçekleştirdiği bu röportaj işgal ve şiddet koşullarında tiyatronun anlamını, zorluklarını ve direnişle kurduğu bağı görünür kılmayı amaçlamaktadır.

Röportajın ikinci bölümünde DT Ekibi’nin sorularıyla Motasem ve Murtada, hastane clownu olarak hastalar ve çalışanlarla kurdukları derin bağlarla korkuyu nasıl yendiklerini, Filistin tiyatrosunun geçmişini ve mevcut koşullardaki gelişimini, uğradıkları sansürü ve maruz kaldıkları baskıyı, toplumsal cinsiyetin işgal altındaki yansımalarını aktarıyorlar. İlk bölüme buradan ulaşılabilir.

(Röportaj, DT ekibinden Yasin Yürekli’nin moderatörlüğünde Mısra Athena Özkan, Cantuğ Yavuz, Nazlı Erman ve Türkü Kırantepe’nin soruları ile ilerlemektedir.)

Tanışma

DT-Yasin: Tekrar merhaba. Türkiye ve Filistin arasında bir köprü kurmayı amaçladığımız bu röportaj serisinde deneyimlerimizi paylaşmayı, birbirimizi anlamayı ve dayanışmayı büyütmeyi istiyoruz.

Bir önceki bölümde Motasem’le  yaşam hikâyesini, gündelik deneyimlerini ve zorlu koşullarda tiyatro yoluyla verdiği mücadeleyi konuştuk. Bir diğer katılımcımız Murtada. Murtada sen de kendini tanıtır mısın?

Murtada: Herkese merhaba. Ben Murtada. Türkçe’de Murtaza. 30 yaşındayım. Filistinliyim, orada doğup büyüdüm. Dört yıldır Kopenhag’da yaşıyorum. Kopenhag’da Jacque Lecoq tiyatrosunda çalışıyorum. Fiziksel tiyatro yapıyorum. Bazen sirkte çalışıyorum. Çoğunlukla hastane clownluğu yapıyor, hastanelere gidip insanları güldürüyorum.

Kahkahanın Gücü: Hastane Koridorlarında Korkuyu Yenmek

DT-Türkü: Murtada ve Motasem, ikiniz de hastane clownluğu yapıyorsunuz. Hastane clownlığının sizde ve seyircinin üzerinde nasıl bir etkisi var?

Motasem: Hastane clownluğu benim için yaşadığımı hissetmenin bir yolu. İnsanlarla bağ kuruyorum, o anda içimde gelişen tepkileri yansıtıyorum. Bunu yapma gücünü insanlardan anlık olarak alabiliyorum. Hastane clownluğu yaparken başarmak istediğimiz bazı şeyler var. Orada sayısız hikâyeyle karşılaşıyorsunuz; kontrol noktalarının yarattığı gerginlik bir yana, hastanede çalışmak daha duygusal bir durum. İnsanlarla iletişimim, clown karakterim zamanla değişiyor. Gerilim, kaygı ve korkuyu hafifletmek için dönüşüyorum. Clown (Palyaço) olmanın yolunu daha çok insana gerçekten önemsendiklerini hissettirerek bulmaya başladım. İzleyicilerden aldığım tepkiler çok yoğun. Gülmeye ihtiyaçları var ve gülmek istiyorlar. Bizi görmediklerinde özlüyorlar, nasıl olduğumuzu merak ediyorlar. Bu iş insanlarla daha derin bağlar kurmamı sağlıyor diyebilirim.

Murtada: Bence kahkaha yük boşaltmak (deşarj) demek. Filistin’de korku, stres gibi çok fazla duygu var şu an. Güçlü olmak için yetiştirildik. Ağlamayız ama gülmemize izin var. Çevremizde bu kadar saçmalık yaşanırken, hala gülebilmemizin sebebi budur. Bu insanlar çok az şeye sahipken nasıl gülebiliyorlar diye düşünebilirsiniz. Hala gülüyoruz, çünkü korkuyu yenebilmek için kullandığımız araç, çevremizde yaşananları tiye alabilmek. Hastane clownluğu yaparken, izleyenlere bana gülmeleri için bir şans yaratıyorum çünkü ben bir clown’um. Hata yapabilirim; insanlar bana gülebilir, hatta bundan çok memnun olurum. “Bu sizin zamanınız, gülün, lütfen gülün” derim. Gülerlerse daha fazlasını yaparım, yeter ki gülmeye devam etsinler. Gülüşler gelince aradaki bariyerler düşer; karşınızdaki kişiyi gerçekten görürsünüz. Bu işi seviyorum; inanılmaz bir insani yardım çalışması ve kesinlikle izleyicilerle aramızda bir bağ oluşturuyor. Ayrıca bir şeyi tiye aldığımda, onu bir ölçüde kontrol etmiş olurum. Sınır köprüleri kontrolümde olmayabilir ama onu tiye alma gücüne sahibim ve bu beni duruma karşı üstün hale getiriyor.

Gelenekten Deneysele: Filistin’de Tiyatro Dili Arayışı

DT-Athena: Geleneksel Filistin tiyatrosu ve hikaye anlatı teknikleri ile ilişkili bir soru sormak istiyorum. Üniversitede hangi yöntemlerle çalıştınız? Şimdi eğitmen ve yönetmen olarak hangi tekniklerden ilham alıyorsunuz?

Motasem: Genel olarak Filistin’de klasik Arap–Filistin tiyatrosu hâlâ sürüyor. Okullarda, küçük gruplarda sıklıkla sahneleniyor ve halk tarafından seviliyor. Ama ben alternatif ve deneyseli tercih ederek farklı bir tarafta duruyorum. Eğitimim sırasında çok sayıda atölyeye katıldım, festivallerde performansçı olarak yer aldım. Sonrasında Özgürlük Tiyatrosu’ndaki[1] eğitimim yolumu kesin olarak deneysel tarafa yöneltti. Gerçekten özgün ve Filistin’e özgü bir araç yaratmaya çalışıyoruz. Hikâye anlatımı, çağdaş dans kullanıyoruz, bütün tiyatro okullarını ya da oyunculuk biçimlerini -Grotowski, Brecht- deniyoruz. Kendi yolumuzu bulmaya, bu karışımı nasıl yapabileceğimizi, sahnede kendi yolumuzu nasıl oluşturabileceğimizi araştırıyoruz. Çok sayıda performans sanatı atölyesine katılarak farklı tiyatro türlerini denedim. Fiziksel tiyatroyu, hikâye anlatımını, gerçekçi ögeleri, çağdaş dansı birleştirmeye çalışıyorum. Bu benim sanat yolum için deneysel bir yaklaşım. Teknik, sahne tasarımı, hepsini bu kapsamda değerlendiriyorum.

Şu anda bir metin yazıyorum. Napoli’deki tiyatro öğrencileriyle Kasım ayında Fransa’da son bir oturum yapmıştık. Onlar için bir mezuniyet oyunu hazırlamaya başladık. Ben de yazmaya, onlarla beyin fırtınası yapmaya başladım, Sophokles’in Antigone’sinde karar kıldık. Grupla bu fikir üzerine çalıştık ve doğaçlamalar yaptılar. Şimdi sahneleme eskizini (storyboard) bitirdim. Sahnede sürekli hareketin olduğu daha dinamik bir yönetim tarzı üzerine düşünüyorum. Farklı temaları yeni bir şekilde harmanlayarak, eşzamanlı geçişler çalışıyoruz. Geleneksel ögelerden bahsedecek olursam, halk danslarından “dabke” (el ele tutuşup yaptığımız bir dans), geleneksel hikaye anlatımı ve önemli bir öge olarak şarkılar var.

DT- Cantuğ: Filistin’de Antigone üzerine çalışıyormuşsunuz. Merak ediyorum, sizin için Kreon kim?

Motasem: İsrail’in korkunç eylemleri insanlık tarihinde eşi benzeri görülmemiş şeyler. Yunan tiyatrosu çalışırken gördüm ki, Antigone en trajik oyun. Kardeşine gömülme hakkı vermek için direnen bir kadının hikâyesi. Gazze’de ve Filistin’de insanlar öldürülüp morglarda, hapishanelerde, buzdolaplarında tutuluyor. Gazze’de sokakta kemiklerini gördüğümüz insanlar var. Filistinli yazar Walid Duqqa da bu konuda çok şey anlattı. Sophokles bu oyunu yazdı ama biz “Filistinli Antigone”yi nasıl yazacağız? Bunu tarihe nasıl koyacağız? Bu sorularla yola çıktım. Ben bu oyunla, binlerce yıl önce yazılmış trajediyi bugünkü Gazze ile birleştirip geleceğe aktarmak istiyorum. 100 yıl sonra insanlar Filistin’deki bu işgali ve katliamları bilsin diye her görüntüyü, her hikâyeyi tarihe not düşmek istiyorum. Antigone’yi seçme sebebim bu.

Tiyatroyla Hayatta Kalmak, Sansür ve Baskı

DT-Yasin: Hükümet tiyatrosu, belediye tiyatrosu, şehir tiyatrosu gibi kurumlarınız var mı? Devletten veya başka finansal kaynaklardan destek alıyor musunuz? Ayrıca oyuncular için sendikanız var mı, birbirinizi tanıyor, iş birliği yapıyor musunuz? Kısaca, tiyatro insanı olarak nasıl hayatta kalıyorsunuz?

Motasem: Sanatçılar birbirini tanıyor ama örgütlü bir birlik yok. Belediyeler bir şeyler yapmaya çalışsa da sistemli bir sanat politikası bulunmuyor. Kültür Bakanlığı 10 bin dolarlık başvurular gibi küçük fonlar açıyor. Binlerce kişi başvuruyor ve bu fonları çoğunlukla “tanıdık” olanların aldığını biliyoruz. Filistin’deki sanatçılar genelde Arap veya Filistinli fon sağlayıcılardan destek bulmaya çalışıyor. Çünkü Avrupa veya Amerikan fonları hem daha zor hale geldi hem de sanatçılardan baskı yaratan şartlar talep ediyorlar. Örneğin, “Bu projede teröristlerle çalışmayacaksınız” şeklinde belgeler imzalatıyorlar. Terörist olarak tanımladıkları kişiler İsrail ordusu tarafından aile üyesi öldürülen, hapiste olan veya bir şekilde İsrail ile sorunu olan herhangi bir Filistinli oluyor. Filistin’de her ailenin bir kaybı veya hapiste yakını var. Biz bu kısıtı kabul etmiyoruz. Sorun şu ki, birçok tiyatro şirketi ve kültürel organizasyon bu fonlara güveniyordu. Bunları reddettiğimizde işler daha da zorlaştı. Şimdi Arap ve Filistinli fon sağlayıcılarla çalışmaya çalışıyoruz ama bu da çok fazla başvuru ve bürokrasi gerektiriyor. Seyirciden bilet parası alma kültürü neredeyse yok. Şimdi bu fikri yerleştirmeye çalışıyoruz. 1, 2 dolar gibi bilet fiyatı uygulamalarıyla insanların sanata destek vermenin normal olduğunu kabul etmelerini sağlamak istiyoruz. Son olarak, Özgürlük Tiyatrosu için bir marka yaratmaya çalıştık. Filistin tişörtleri bastırıp satmaya ve buradan elde edilen gelirle performans, eğitim veya atölye yapmaya çalışıyoruz.

DT-Yasin: Filistin’de sansür nasıl işliyor? Hükümetin sanatçılar üzerinde baskısı var mı? Örneğin, dayatılan kurallar var mı ve bu kurallara uymadığınızda hapse atılma riskiniz var mı?

Motasem: Burada İsrail’den çok söz ettiğimde kimi zaman “sus” diye doğrudan tehdit aldığım oldu. Filistin’de yaşamın başka bir katmanı daha var. Filistin Yönetimi’nin işgalin aracı gibi çalıştığını düşündüğüm oluyor. İsrail tüm Filistin’i işgal etmiş durumda ve Batı Şeria’yı fiilen kontrol ediyor. Oslo Antlaşması’ndan beri bu denetim hem hükümet hem de toplum düzeyinde daha da pekişti. Bir havaalanımız yok, olamıyor, dış ticaret yapamıyoruz; çünkü tüm geçişler İsrail’in kontrolünde. Hatta Filistin Yönetimi’nin en temel gelir kaynağı İsrail’in topladığı vergiler. Dahası, Filistin Yönetimi sık sık “İsrail’i Filistinli savaşçılardan koruduklarını” söylüyorlar. Bu yılın başında Cenin Kampı’na önce Filistin Yönetimi girdi, ardından sanki vardiya değiştirir gibi İsrail ordusu işgali devraldı. Benim ailem de bundan doğrudan etkilendi. Babam, İsrail hapishanelerindeki Filistinli mahkûmların avukatıydı; defalarca gözaltına alındı. Kardeşim de aynı şekilde dört–beş kez hapse atıldı. Yöntemleri İsrail ordusunu andırıyor; maskelerle eve giriyor, kapıyı patlatıyor, bağırarak içeri dalıyorlar. 2017 ya da 2018’de Ramallah’ta sahnelediğim bir oyunun ardından, seyirciler arasında bulunan bazı görevliler yanıma gelip “Ne söyleyeceğini bilmelisin, dikkat et!” diye açıkça uyardılar.

Toplumsal Cinsiyetin İşgaldeki Yüzü

DT-Athena: Toplumsal cinsiyet üzerine bir sorum var. Filistin tiyatrosunda kadınların ve queer kişilerin görünürlüğü nedir? Siyonist propagandada en çok kullanılan argümanlardan birinin “Eğer queer’sen öldürülürsün, kadınsan hayatın çok zor” olduğunu görüyoruz. Bu konudaki gözleminiz nedir?

Motasem: Filistin’de kadın yalnızca kadın değildir, çok önemli bir değer taşır. Kadına gerçekten büyük saygı duyulur. Mesela kocasını 20 yıl hapiste bekleyen kadınlar var. Bu küçümsenecek bir şey değil. Benim annem de böyleydi. Bu yüzden ona daha nazik olmaya çalışıyorum. Çünkü biz erkek-kadın hepimiz işgal altında yaşıyoruz. Ama farkında olmamız gereken şey, bu baskıyı çocuklarımıza taşımamamız gerektiği. Filistin’de oyuncular, yönetmenler, sirk sanatçıları vs. büyük bir sanatçı topluluğu var. Ben şu anda Cenin’den kadın meslektaşlarımla çalışıyorum. Üniversitede ders veriyorum, kadın oyuncular da var. Seyirci de artık sahnede kadın oyuncuları kabul etmeye başladı. Sokakta oynadığımız oyunlarda yanımızda kadın oyuncular vardı. Tabii ki her toplumda olduğu gibi kötü örnekler duyabilirsiniz ama bu toplam nüfusun yüzde 1’idir. Siyonist propaganda ise sanki tüm toplum böyleymiş gibi yansıtıyor.

Murtada: Ben de şunları eklemek istiyorum: İstanbul ile başka bir Anadolu şehrinin farkı gibi, Filistin’in de şehirden şehre farklılıkları var. Ramallah’ta queer ve eşitlik konularına daha açık bir yaklaşım var. Ama hiçbir yerde kimsenin hayatı tehdit altında değil. Şahsen böyle bir şey duymadım.

DT-Yasin: LGBT+ sanatçıları tanıyor musunuz? Sahnede yer alabiliyorlar mı, seyirci tavrı nasıl?

Motasem: Bu çok zor bir konu. Açık konuşmak gerekirse, toplum bu konuyu hiç kabul etmiyor. Eşcinsel veya lezbiyen olan birçok kişi var ama çoğu Filistin’i terk etti. Çünkü burada özgürce yaşamaları çok zor. Bu Arap-Filistinli kültüründe hâlâ bir “kırmızı çizgi”.

Murtada: Bence bu durum dine de çok bağlı. O yüzden kabullenmek çok zor ve bazen uçlara kayıyor.

DT-Nazlı: Yakın zamanda David Glass’ın bir atölyesine katıldım. Atölye “insani değerleri yıkılan modern toplum içerisinde nasıl bir yeniden doğuş hayal edersiniz?” sorusu ile başladı. O sırada Taksim Onur Yürüyüşü sebebiyle kapalıydı. Bastırılmış duygularımıza şaşırmış olacak ki David: “Bu çağın öfkeli sanatçılara ihtiyacı var” dedi. Şimdi ne demek istediğini biraz daha anlıyorum.

Motasem: Belki öfkeliyim, belki de değilim, bilmiyorum. Şunu biliyorum ki burada olmaktan mutluyum.

Son Söz

DT-Yasin: Paylaştığınız tüm bilgiler için teşekkürler. Bu buluşmalar yeni başladı ve Filistin’deki farklı topluluklarla devam edeceğiz. Umarım bu zorlu koşulların karşısında birlikte durabilir, hikayelerimizi paylaşmak için birbirimize destek olacak yollar bulabiliriz.

[1] Batı Şeria bölgesindeki Nablus şehrinde bulunan bağımsız tiyatro grubu.

Paylaş.

Yanıtla