
Fotoğraf: Şendoğan Yazıcı
[Şendoğan Yazıcı’nın Evrensel‘de yayımlanan haber yazısının bir kısmını okurlarımızla paylaşıyoruz.]
Kaymakamlığın yasakladığı “Zabel” oyunu meydanda yüzlerce kişiyle sahnelendi. Borçka Tiyatro Festivali, sansüre rağmen “yaşamak, özgürleşmek, iyileşmek için tiyatro” dedi.
Ekim ayının ayazında, Artvin’in Borçka ilçesinde tarihi bir an yaşandı. Borçka Belediye Meydanı’na acil bir şekilde kurulan sahnede, BGST Tiyatro ekibi ‘Zabel’ oyununu oynamaya hazırlanıyordu. Yaklaşık 700 kişi, soğuk havaya rağmen alanı doldurmuştu. Bu bir kutlama değil, bir direniş eylemiydi. Çünkü IV. Borçka Uluslararası Tiyatro Festivali kapsamında Acarlar MYO Salonunda oynanması gereken oyun, Borçka Kaymakamı Betül Büyükkılıç’ın keyfî bir kararıyla engellenmişti.
Tarih, bazen en güçlü metaforlarını en beklenmedik yerlerde yaratır. Federico García Lorca’nın faşizme karşı söylediği o ölümsüz sözü, “Onlar sahneleri kapatırsa, biz de mağaralarda oynarız”, o gece Borçka meydanında ete kemiğe büründü. Kaymakamlığın kapattığı salonun (resmi sahne) karşısına, halkın ve belediyenin açtığı meydan (fiili “mağara”) dikildi.
O gece meydandaki kalabalık, yalnızca bir oyun izlemedi; sansürü protesto eden kolektif bir performansın parçası oldu. Bu olay, festivalin resmi teması olan “İyileşmek için tiyatro, Yaşamak için tiyatro, Özgürleşmek için tiyatro” manifestosunun nasıl bir zorunluluktan doğduğunu ve ne anlama geldiğini acı bir şekilde kanıtladı.
“Yaşamak İçin Tiyatro”: Salonu Olmayan İlçenin Bölgesel Sahnesi Borçka’daki festivalin yarattığı etkiyi anlamak için, öncelikle bağlamı kavramak gerekir. Burası, profesyonel bir tiyatro salonu olmayan küçük bir ilçe. Buna rağmen Borçka Belediyesi tarafından düzenlenen festival, bu yıl dördüncü kez “imkansızı” başardı. Her yıl yaklaşık 7 bin kişiye ulaşan, sadece ilçe merkeziyle sınırlı kalmayıp bölgesel bir kültür arterine dönüşen bir yapıdan bahsediyoruz.
Festival, “Kültüre erişim bir lütuf değil, ortak bir haktır” felsefesiyle, sanatı merkeziyetçi kültür politikalarının dışına çıkarıyor. Oyunlar, Artvin Merkez, Hopa, Murgul ve geçmiş yıllarda Yusufeli gibi çevre ilçelere yayılarak, sanatı bölgeye dağıtıyor.
Borçka’da “sahne” kelimesi yeniden tanımlanıyor. Festival broşüründe belirtildiği gibi, “kapalı pazar yerinden köy meydanlarına, kreşlerden kooperatiflerin avlularına” uzanan her yer bir tiyatro alanına dönüşüyor. Program bunun kanıtı: Murgul Huzurevi’nde bir konser, Artvin Çoruh Üniversitesi’nde bir oyun, Hopa TSO Salonu’nda bir gösterim ve hatta yine Hopa Gündoğarken Cafe’de Clown Band konseri.
Festivalin açılış söyleşisinin “Kamusal Bir Hak Olarak Kültüre Erişim ve Kültür Politikaları” olması tesadüf değil. Bu, “Yaşamak için Tiyatro” temasının somutlaşmasıdır; sanatı bir lüks tüketim nesnesi değil, temel bir yaşam hakkı olarak yeniden konumlandırma iradesidir.
Çocuk Hakları Enkazından Bir Ses
Strandom Arthouse’un çocuk hakları enkazından bir sesi duyuran ödüllü oyunu “Apsolit” , Çankaya Sahne’nin bir metropol ailesindeki ergenlik bunalımını işleyen “Oğul”u , Tiyatro Hemhal’in özgürlük arayışını anlatan “N’olcak Bu Yusuf Umut’un Hali?” oyunu ve Ara Sahne’nin Stockholm’deki bir terör saldırısı sonrası göçmenlerin “öteki” olma halini sorgulatan “Kardeşlerimi Arıyorum”u festivalin dikkat çeken oyunları arasındaydı.
Program, toplumsal hafızadan bireysel çaresizliklere uzanan geniş bir yelpazeye sahipti. Dof Tiyatro’nun Gogol uyarlaması ‘Palto’ ile bireyin sistem karşısındaki çaresizliğini, Oyun Laboratuvarı’nın ‘Kimsin ve Neredesin Ulan Bay Hilmi’ ile hafıza ve toplumsal çatışmaları, Caféturc Music & Arts ise ‘Angelus’ ile Walter Benjamin’den ilhamla kuşaklararası travma ve göçü sahneye taşıdı.
Festivalin en güçlü yanlarından biri de çocuklara ve gençlere yönelik kapsayıcı programıydı. Primat Atölye’nin “Galaksi Yolcusu Kalmasın” oyunu, Boş Sahne’nin “aBzu” ve “Çimidi” adlı oyunları, Türkü Kırantepe ve Cantuğ Yavuz’un “Utangaç Mi” isimli müzikli oyunu, S.O.S. Tiyatro’nun “Clown” gösterisi ve Gezici Kukla Gösterisi “Fiko’nun Kulübesi” ile sanat, en küçük yaştan itibaren çocuklarla buluşturuldu.
Tüm bu oyunların yanı sıra, “Mandıra Filozofu” olarak tanınan Müfit Can Saçıntı ile “Borçka’da Tiyatro” üzerine bir söyleşi ve çeşitli kukla oynatma atölyeleri de festivalin ne kadar çok katmanlı bir kültür şöleni olduğunu gösterdi.
“Özgürleşmek İçin Tiyatro”: Sistematik Sansür ve Politik Keyfiyet Ancak bu “yaşam” hakkı mücadelesi, sistematik bir “özgürleşme” mücadelesini de beraberinde getiriyor. Kaymakam Betül Büyükkılıç’ın bu yılki engellemesi, ne yazık ki münferit bir olay değil, kurumsal bir engelleme politikasının devamı niteliğinde.
Geçen yıl düzenlenen 3. Festivalde de (Ekim 2024), Borçka Kaymakamlığı, festivalin okullarda çocuklarla buluşmasını “gerekçesiz” ve “keyfi ve politik” bir kararla yasaklamıştı. Bu yasak nedeniyle 10 okula gidilememiş ve yaklaşık 2000 çocuğun sanatla buluşması engellenmişti. Borçka Belediye Başkanı Ercan Orhan, “Kaymakamlık ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nün yardımcı olmalarını beklerdik, maalesef göremedik” diyerek, oyunları belediyenin sosyal tesislerinde oynatmak zorunda kalmıştı.
Bu yıl da aynı senaryo tekrarlandı. Kaymakam Büyükkılıç, hem çocuk oyunlarının okullara girmesini hem de “Zabel” oyununun MYO salonunda oynanmasını yasakladı. Bu tutarlı engelleme, atanmış merkezi idarenin, seçilmiş yerel idarenin başarılı ve kapsayıcı kültür politikasına yönelik açık bir müdahalesidir, hedeflerin seçimi ise politiktir.
Bir yanda çocuklar var. Festivalin bu yılki alt temalarından biri “Kültür Politikalarında Eşit Erişim ve Çocuğun Temsili.” Çocuk oyunlarını (“Galaksi Yolcusu Kalmasın”, “aBzu” vb.) okullarda yasaklamak, festivalin bu en temel misyonunu, yani sanatı dezavantajlı bölgelerdeki çocukların ayağına götürme eylemini engelleme amacı taşır. Bu, geçen yıl Eğitim-Sen temsilcisinin belirttiği gibi, sanatı “kriminalize eden bir tutumdur”.
Diğer yanda “Zabel” var. BGST Tiyatro’nun oyunu, Ermeni aydın, yazar ve sürgün Zabel Yesayan’ın hayatını konu alıyor. Yesayan’ın 1909 Adana Olayları’na dair tanıklıklarını sahneye taşıyan oyun, Türkiye’nin resmi tarih anlatısının dışına çıkan bir hafıza çalışmasıdır. Yasağın nedeni, “içerik”tir. Bu, festivalin “Temsil, yalnızca görünürlük değil; varoluş hakkıdır” ilkesine doğrudan bir saldırıdır. Devletin mülki idaresi, bir Ermeni aydının “varoluş hakkını” kamusal bir sahnede tanımayı reddetmiştir.
Devamı için tıklayınız.
