Tarih Perdesinden Sahneye: Ahmet Sami Özbudak Tiyatrosunda Direniş

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Fuldem Özkan

Çağdaş Türk Tiyatrosu’nun ses getiren yazarlarından biri olan Ahmet Sami Özbudak, eserlerinde Geleneksel Türk Tiyatrosu’nu çağdaşlaştırma çabasıyla öne çıkıyor. Aynı zamanda tarihselleştirmeden yararlanarak bugünün nabzını tutan yazar, çağdaş insanın içinde yaşadığı toplumu hicvetmeyi de ihmal etmiyor. Aslına bakılırsa bu yolla hem seyircisinin kültürel hafızasında yer ediniyor hem de tarihin değişmez yanına alegorik bir figür olarak yaklaşıyor.  Bu açıdan denilebilir ki, tarihi malzemeyi sahne diline başarıyla uygulayarak tiyatroyu etkili bir direniş alanı olarak kullanabiliyor. Unutmayı ve unutturmayı seçenlere ve bunu bir zırh gibi kullananlara inat, iddialı bir yüzleşme sağlıyor.

Aynı zamanda yönetmenlik de yapan yazarın pek çok oyunu bugüne kadar yurt içinde ve yurt dışında sahnelendi. Özbudak’ın kendine has üslubunun başat özelliği, gerçeği kendi kabuğundan sıyırarak büyülü ve eğlenceli bir evrene taşırken gerçeğin trajik yönünü elden bırakmaması. Hayal – i Temsil, Meçhul Paşa, Mercaniye Çok Yaşa gibi oyunlarıyla yazar, çoğu kez toplumsal bellekte yer edinmiş kişileri, olayları ele alarak tarihsel gerçekliğinden koparmadan bambaşka bir biçimde yeniden inşa ediyor.  Özbudak’ın hem mizah anlayışı hem de toplumsal hafızayı ve direnişi “araştırmacı yazar” kimliğiyle aynı potada eriten yaklaşımı, çağdaş Türk Tiyatrosu’na önemli bir katkı sağlıyor. Özbudak, yalnızca hikâye anlatmıyor; aynı zamanda nasıl hatırlayacağımızı da sahne üzerinden yansılıyor.

Tarihte Düşsel Bir Yolculuk

Ahmet Sami Özbudak Hayal- i Temsil’de Afife Jale ve Bedia Muvahhit’in hayatını merkeze alıyor. Emekli makyör Dikran Efendi’nin de hikâyeye dahil olduğu oyunda düş ile gerçek iç içe karışıyor ve oyun içinde oyun oynanıyor. İlk Türk Müslüman kadın oyuncusu olan Afife Jale ile Cumhuriyet Dönemi’nin ilk kadın sinema ve tiyatro oyuncusu Bedia Muvahhit aşkları, kırgınlıkları, verdikleri sanat mücadelesindeki trajedileriyle sahneye taşınıyorlar Hayal-i Temsil’de. Modern bir Meddah örneği olarak Dikran Efendi ise hem anlatıcı kimliğiyle hem de büründüğü rollerle ikilinin hayatına doğrudan dâhil oluyor. Özbudak böylece gerçeği kendi katılığından uzaklaştırıp yepyeni bir hikâye inşa ederek sıkıcı ve klişe bir tarihsel tanıklık sunmuyor seyircisine. Özbudak aynı zamanda oyunuyla seyircisine tiyatroda kadın kimliğine dair yeni bir araştırma önerisi getiriyor. Bu anlamda Özbudak’ın tiyatrosu, kolektif belleğin yeniden yazımı ve seyirciyle beraber gerçekleşen interaktif bir düşün alanı. Oyun, İzmir Devlet Tiyatrosu’da geçtiğimiz sezon seyirciyle buluştu. Aslında bu sezonun başlarında da sahnede yerini almıştı ama yakın zaman önce askıya alındı. Gürol Tombul’un yönettiği oyunun bazı handikaplarının olduğunu söylemek gerek. Oyunun en belirgin noksanı, metnin seyirciyi yoran uzunluğu ve dramatik yapının zayıflığı. Aktrislerin yaşam öykülerinin kronolojik ve oldukça detaylı sunumu, yer yer bir “anlatı yığınına” dönüşerek hikâyelerin dramatik gerilimini kaybetmesine neden oluyor. Arka arkaya gelen olaylar, bir biyografi okuması tadı veriyor ve sahneler arasında tutarlı bir yükseliş ve iniş (drama) yakalanamıyor. Rejisörün bu uzunluğu kısaltma veya sahne geçişlerini hızlandırma konusunda gösterdiği çekimserlik, temposu giderek düşen bir izleme deneyimi yaratıyor. Oysa oyunun masalsı yapısı, derinliğinin dengelenmesine ihtiyaç duyuyor. Rejisör bu hantallıktan kurtulmak için örneğin, anlatıyı ilerletmeyen diyaloglardan, kırılma anı barındırmayan gereksiz tekrar eden sahnelerden niçin uzaklaşmak istemez?

Özbudak’ın bir diğer oyunlarından Meçhul Paşa (2023’ten bu yana) ve Mercaniye Çok Yaşa (2024’ten bu yana) Tiyatro Hayali tarafından sahneye konuyor. Her iki oyunun da oyuncu kadrosu neredeyse aynı. Mercaniye Çok Yaşa’da, oyuncuların başarılı oyunculuk performanslarının dışında şarkılı bölümlerde müzikaliteyi yakalayabilmeleri dikkat çekici. Özellikle Bihter Dinçer oyunculuğunun yanı sıra müzikal başarısıyla da öne çıkıyor. Oyun, tempolu yapısı, barındırdığı grotesk unsurlar, şarkılı – danslı anlatım biçimi gibi farklı dinamikleri bir arada bulundurması nedeniyle oyuncuya performans alanı açıyor. Erdem Akakçe, Sevil Akı, Bülent Çolak, Fatih Koyunoğlu ve Bihter Dinçer bu alanı kesinlikle iyi değerlendiriyor. 20 yılı aşkın süredir Haliç’te demirleyen, yolcu gemisinden bozma savaş gemisi Mercaniye, gemiye musallat olan kadın hayaletin anlatıcı kimliğiyle seyirci karşısına çıktığı modern bir Ortaoyunu örneği. Oyunda Osmanlı’nın çöküş dönemi ile gizemli aşk hikâyeleri iç içe geçerken, “umut” ve “memleket sevgisi” kavramlarıyla günümüz sorgulanıyor. Emrah Eren’in bu yıl Savaş Dinçel Ödülleri’nde Yılın En İyi Yönetmeni seçildiği oyundaki reji yorumu için kısaca şöyle söylenebilir: Eren, Mercaniye Çok Yaşa’ya bir büyük şehir masalı ve canlı bir müzikal anlatı ruhu katmıştır. Ve dönemin ruhuna uygun, son derece yaratıcı sahne dekoru için Barış Dinçel’in yeteneğinin hakkını teslim etmeli.

Bir başka modern Ortaoyunu örneği olan Meçhul Paşa’da ise, bir dönemin efsanevi mizah gazetesi Markopaşa’nın iktidar eliyle defalarca kapatılıp isim değiştirmesi meselesi mercek altına alınıyor. Sabahattin Âli, Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz ile karikatürist Mustafa Mim Uykusuz’un birlikte çıkardıkları Türkiye’nin ilk siyasi mizah gazetesi Markopaşa’nın basım ve dağıtım sürecindeki güçlükleri tarihsel gerçekliğiyle inceliyor bu kez Özbudak.  Köşe yazısı yazdığı, karikatür çizdiği için hapsedilen dönemin önde gelen sanatçılarını kaleme alırken, Türkiye’nin yakın tarihi ile de bağ kuruyor. Üstelik yazar güncelliğini yitirmeyen bu dramı, üç erkek ilham perisinin olaylara dahil oluşuyla hicvediyor. Dolayısıyla bir başka direniş öyküsü sunuyor; devletin baskıcı tutumuna, özgürlüklerin keyfi biçimde yok sayılmasına karşın, aydın bireyin zorbalığa geçit vermeyerek yılmayışıyla. Bu açıdan Meçhul Paşa için yalnızca, Türkiye’nin siyasal ve kültürel geçmişine dair önemli bir hatırlatma niteliği taşıyor demek, bir açıdan haksızlık olur. Emrah Eren’in bir başka prodüksiyonu olan Meçhul Paşa’da bu kez, gerilimi ön plana çıkaracak biçimde bir yol izlediğini, paranoya ve baskı atmosferine yoğunlaştığını görüyoruz. Sahne tasarımında (Barış Dinçel) karanlık, dar ve izole alanlar kullanılarak, metindeki politik gerilim, sahne üzerine taşınmış. Bu bakış açısı, metnin temasına ve oyunun atmosferine doğruda hizmet ediyor, izleyicideki merakı sürekli canlı tutuyor. Meçhul Paşa’daki rejisiyle 2019 Direklerarası Tiyatro Ödülleri’nde Yönetmen ödülünü alan Eren, Erdem Akakçe, Fatih Koyunoğlu ve Bülent Çolak ile birlikte iyi iş çıkarmış. Erdem Akakçe sahne hakimiyeti ve seyircisiyle etkileşimdeki başarısıyla ayrıca göz dolduruyor.

Ahmet Sami Özbudak tiyatrosu, ele alınan özelliklerinin yanı sıra toplum gerçekliği içinde sesi kısılmak istenen kadın temsiliyeti, azınlık, yoksulluk, adaletsizlik gibi kavramları işleyerek görünür kılmak ister. Onun karakterleri çoğu zaman toplum nazarında kaybedenlerdir. Söz gelimi, kahramanlık destanı yazmak isteyen fakat Haliç’e yirmi yıl demirlenmiş gemide tahta tüfekle tayfasına talim yaptıran Asaf Kaptan’dır, köşe yazısı yazdığı için öldürülen Sabahattin Âli’dir, sahneye çıkmak yasak olduğu için ahlaksızlıkla suçlanan ve işkence gören Afife Jale’dir. Ama metnin sonunda izleyicinin gözünde en haklı ve en hakikatli olan da yine onlardır. Çektikleri acının yanında, gösterdikleri mücadele ve haklı direniş ile toplumsal bellekte bir kez daha yer ediniyorlar Özbudak’ın kaleminde.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Fuldem Özkan

Yanıtla