Boks Ringinde Şiddet

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Dikmen Gürün

DOT, Bryony Lavery’nin oyunu ‘Süpernova’da gündelik hayattaki şiddeti boks dünyası üzerinden ele alıyor.

DOT Beyoğlu’nda Mısır Apartmanı’nda faaliyete başladığı 2005 yılından bu yana oyun seçimlerinde aynı çizgiyi sürdürüyor. Sert ve her anlamda vurucu. Tercihini, genelde Britanya adasından gelen günümüz yazarlarından yana kullanıyor. O suların salt kendi ülkelerinde değil, dünyada dikkat çeken oyunlarını İstanbul seyircisiyle buluşturuyor; Simon Stephens, Mark Ravenhill, David Harrower, David Eldridge gibi… Hakan Günday da topluluğun 2010’da birlikte çalıştığı ve sanıyorum önümüzdeki dönemlerde birlikte çalışmayı sürdüreceği bizden bir yazar. Sonuçta, önemli olan, DOT’un bu metinlerde yakaladığı dili kendi seyircisiyle ustalıkla paylaşıyor olması.

Çelişkiler

DOT’un Maçka G-Mall’da açtığı yeni tiyatro mekânında (mekân krizinin had safhada yaşandığı şu ortamda Maçka G-Mall ekibine teşekkürler) yine İngiltere’den bir yazarın, Bryony Lavery’nin “Süpernova” (Beautiful Burnout) adlı oyunu oynuyor. Oyunun yazarı genç bir kadın. Belki de kadın olduğu için boks dünyasına daha duyarlı bir pencereden bakabiliyor. Bu sert spor (!) dünyasının kabuğu kazındığında ortaya çıkan hassas dünyalara, farklı resimlere, özlemlere, arayışlara da dokunuyor. Ünlü olmak ve para kazanmak gibi hedeflerin altında yatan zaaflar, duygular, gerginlikler…

Bir jimnastik salonunda yumruklarıyla ünlü olmak, yumruklarıyla zengin olmak için çalışan dört genç, söz konusu duyguları, gerilimleri, iç dünyalarında esen fırtınaları kendini adeta tanrılaştıran antrenör Bobby Burgess’in (Ünal Silver) gölgesinde, bir boks ringinin içinde yaşıyorlar. Kazanmak için hiç durmadan çalışan gençlerin dünyaları zaman zaman ringin dışına taşıyor ve o noktada kişisel sorgulamalar çıkıyor ortaya. Ajay Chopra (Cemil Büyükdeğerli), Cameron Burns (Hakan Kurtaş), Carlotta (Berrak Kuş) ve Neil Neill (Tuğrul Tülek) için kurtuluşa giden yoldur boksun acımasız profesyonel dünyasında söz sahibi olmak…

Bir kadın olarak erkeklerle eşleşemediği için, bu alanda en az onlar kadar iyi olan Carlotta, şansını baştan kaybedecek ama yine de o ringin içinde adeta dans edercesine saldırmayı sürdürecektir beyninden silip atamadığı hasmına karşı. Cameron ise diğer ikisi kadar isteklidir belki ama, şampiyonluk yarışında yer almak için yeterli değildir salt istekli olmak.

Fiziksel tiyatro

Kendini kobra olarak tanımlayan Ajay’in aşırı güveni ve belli bir noktadan sonra baskıya başkaldıran tavrı, yapılacak maçta onu Neil’le karşı saflarda yer almaya itecektir. Ekibe en son katılan Neil ise şampiyon olmak için gerekli pırıltıya sahiptir. Belki sert bir dövüşçü olacaktır teknik anlamda ama, aynı zamanda duygusaldır da. Şan ve şöhreti kendisi için olduğu kadar annesi Dina (Pınar Töre) için de istemektedir.

Aslında, diyaloglar arasında yakalanan bu gençlerin hepsinde birtakım kırıklıkların, özlemlerin var olduğu gerçeğidir. Dina ve Neil ilişkisinde hassas kırılma noktalarının altı belki daha güçlü çizilmiştir. Belki de bu kırılma noktalarıdır Neil’in yıkımına giden yolu hazırlayan…

Cemil Büyükdeğerli, Hakan Kurtaş, Berrak Kuş ve Tuğrul Tülek güçlü fiziksel performanslarının ötesinde, yaşadıkları buruklukları, hatta eziklikleri ve birbirlerine (dışarıya) karşı takındıkları donuk-mesafeli-acımasız-sert tavırları tempolu oyunlarıyla veriyorlar izleyiciye. Adeta dans ediyorlar dördü de o ringin içinde. Tan Temel, Sernaz Demirel tarafından verilen dans eğitimi yoğun bir çalışma ve egzersiz ürünü.

Bu genç insanlarda yakalanan burukluk “Süpernova”yı agresif bir oyun olmanın çok ötesinde bir yerlere taşıyor. Fiziksel tiyatronun başarılı örneklerinden biri. Zaten oyunun ilk kez sahnelendiği Frantic Assembly de bu tür çalışmalarıyla dikkat çeken bir topluluk. Burada da tabii ki Murat Daltaban’ın oyun seçiminden prova sürecine uzanan titiz, detaycı yaklaşımı dikkat çekiyor. Daltaban, izleyiciye boks dünyasının yumuşak karnını gösterirken şiddet içeren bir sporla bu sporu bir kurtuluş olarak gören insanların iç dünyalarındaki çelişkileri, duyarlı çıkışları vurguluyor. Bu gençlerin hepsi biliyor, görüyor, hissediyorlar bu yarışta bir kişinin “kazanan”, diğerlerinin “kaybeden” olacağını. Ama kaybetmenin, kaybeden olmanın sınırları nereye kadar uzanır acımasız bir yarış içinde…

Cumhuriyet

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Dikmen Gürün

Yanıtla