"Siyah Deniz"de Hiçlik

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Dikmen Gürün

Geçen hafta neredeyse “indi-bindi” şeklinde gerçekleştirdiğim kısacık Berlin seyahati sırasında yeni bir oyun izleme fırsatım oldu Deutsches Theater’da; 26 Ekim’de perde açan Dea Loher’in yazdığı Am Schwarzen See (Siyah Deniz).

Oyunun yönetmeni Andreas Kriegenburg. Tiyatro Festivali izleyicisine hiç yabancı olmayan bir isim. 2010’da, Kafka’nın Dava’sını onun dinamik yorumundan ve yaratıcı sahne tasarımından izlemiştik. Almanya’nın, yıldızı salt tiyatroda değil, operada da hızla parlayan yönetmenlerinden biri. Şu sıralarda Münih’te Baverya Devlet Operası’nda 2013 Wagner Yılı için Nibelungen Yüzüğü adlı grubu oluşturan üç opera; Die Walküre, Siegfried, Die Götterdammerung’u sahneliyor.

Die Walküre geçen hafta perdelerini açtı. Yeni sezona çok güçlü girdiği belirtilen Bavyera Devlet Operası’nda büyük yapıtlar sahneleyecek tiyatro yorumcuları arasında Olivier Py, Luc Bondy ve La Fura Dels Baus’un yönetmenlerinden Carlus Padrissada yer alıyor. La Fura Dels Baus,İstanbul’dan sonra Londra’da Engelliler Olimpiyatı’na katıldı renkli gösterisiyle. Şimdi de Münih’te, Bavyera Devlet Operası’nda perde açan Babylon ile başarıyı opera sahnesinde yakaladı. Felsefeci Peter Sloterjik’in librettosunu yazdığı Babylon genç besteci Jörg Widmann’ın çalışması. Orkestrayı yöneten isim Kent Nagano. Bu arada, topluluğun müzikli tiyatro şöleni Carmina Burana’sı da Güney Amerika turnesine hazırlanıyor.

Yine tiyatroya dönecek olursak; Siyah Deniz’in genç yazarı Loher’in genelde yalnızlık, dışlanmışlık, ötekileşmek gibi temaların üstüne giden bir duruşu var yapıtlarında. Burada da olaylar ya da herhangi bir olayın yaşanmadığı boşluk içindeki gelgitler, yalnızlık ve bir tür hiçlik durumu, iki çiftin (Katharina Marie Schubert, Jörg Pose, Natali Seelig, Bernard Moss) alacakaranlıkta eski bir birahanede buluşmalarıyla başlar.

Dört yıl önce çocukları bir sandala binerek denize açılmış ve intihar etmiştir. Bu olaydan sonra, çiftlerden biri başka bir şehre taşınmış, diğeri aynı yerde kalmış, küçük bira fabrikasını işletmeyi sürdürmektedir. O olaydan sonra birbirlerinden kopan çift şimdi buluşmuştur. Sanki amaçsız bir buluşmadırbu. Sanki cehenneme inen yolda birbirlerinden destek almaksızın yapılan bir yürüyüştür bu.

Duyulan acının ötesinde insanların kendi yalnızlıklarıyla hesaplaşmasıdır. Davranışları, birbirlerine ettikleri anlamsız sözler, kilitlenişler, kopuşlar bir anlamda bu garip içsel yolculuğun dışavurumudur. Kadınlardan biri duvara o karanlık denizi ve sandalı çizerken diğerleri belki de artık ölümleri sorgulamadan, ifadesiz bakmaktadırlar resme.

İnsanın çevresine, kendine yabancılaşması, hayata isyan etmesi ve çaresizliğidir seyirciyle paylaşılan. Etkileyici, düşündürücü bir oyun Siyah Deniz. Gerçekle iç içe ama gerçek ötesi bir varoluşun dili seyirciyi kavrayan. Sanki bir Beckett oyunu gibi, küçük dünyalarına sıkışmış insanların çaresizlikleriyle hesaplaşmaları, daha doğrusu, onu bile yapamama halleri…

Keşke Türkçeye çevrilse ve de bu denli güçlü, her sözü benliklerinde hissedecek bir ekiple oynanabilse… Bu arada, Dea Loher, ilk romanı Bugatti taucht auf ile 2012 Almanya Kitap Ödülü’ne de aday gösterildi.

Cumhuriyet

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Dikmen Gürün

1 Yorum

  1. Müge Ünal Tarih:

    Dikmen hocam ; Öyle güzel anlatmışsınız ki, bir heyecan kapladı içimi. Keşke Dea Loher’in “Siyah Deniz” oyunu ülkemize de gelse.İzlemeyi çok isterim.

Yanıtla