Özlem Turhal ile Görünmez Oyuncu Kitabı Üzerine

Pinterest LinkedIn Tumblr +

GorunmezMimesis Haber/Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi tarafından basılan, Yoshi Oida’nın Görünmez Oyuncu kitabı, oyuncu ve eğitmen Özlem Turhal tarafından Türkçe’ye çevrildi. Bu söyleşi Mesele dergisinin Ekim ayı 82.sayısında Mustafa Sancak tarafından yapılmış, derginin editörü Berat Günçıkan’ın izniyle yayınlanmıştır.

Özlem Turhal, oyunculuğun gizemli sırlarının peşinden koşmayı misyon edinmiş bir oyunculuk dedektifidir. Tüm bedenini, bilinçaltını ve düşünme yeteneğini bu uğurda bir laboratuar gibi kullanma becerisine sahip gerçek bir oyuncudur. Tam anlamıyla bir oyunculuk işçisidir. Dostoyevski romanlarında gerçeğin peşine düşmüş bir karakter gibi hayatını oyunculuk mesleğini çözmeye adamış modern dünyanın simyacısı gibidir. Duyu ve duygu belleğini bir radar gibi kullanarak sıradan bir sohbeti biranda masalsı hale getirebilen nadir insanlardandır.

Türkçemize“Görünmez Oyuncu” gibi çok önemli bir kitabı kazandırarak bizlere mesleki sağlama yaptırmayı başardı. Artık son söz Oğuz Atay’ın: “Ben buradayım sevgili okuyucum sen neredesin acaba”

OYUNCU SEYİRCİYE AYI GÖSTERMELİ, YANİ ‘GÖRÜNMEZ’ OLABİLMELİ

-Yoshi Oida kimdir? Oida dünyada nasıl bilinir?

Yoshi Oida çok merak uyandırıcı bir tiyatro insanı. Örneğin İlk yönettiği oyunda Tibet Ölüler Kitabından esinlenmiş. Budizmde ruhsal arayışı temel alan bir oyun. Daha sonra Peter Brook’la İran mitolojisinden Sufizmi konu alan Conference of the Birds-Simurg üzerine bir oyunda beraber çalışmış. Her iki oyunu da anlattığı dinlerle sınırlı kalmadan herkesin içinde kendini bulacağı şekilde yorumlanmış. Oida kendisini izleyen herkesi büyüleyen yalın oyunculuğuyla hayal gücüne her zaman yer bırakan bir oyuncu. Yönetmen olarak da kendini oyuncularının ya da çalıştığı malzemenin üzerinde görmeden, yine saflıkla hayal gücünü davet ediyor, aynı kitabındaki gibi. Bildiğim kadarıyla Tuncel Kurtiz’le de Peter Brook’un bir kaç projesinde beraber sahne aldılar.

-Bu kitabı çevirmeye neden ihtiyaç duydunuz?

Ben aslında kendimi çevirmen olarak tanımlayamam. Çevirdiğim şimdilik tek kitap bu. Bir de Israel Horovitz’in oyunlarını çevirdim o kadar. Kısaca, çevirilerimi tamamen kişisel beğenilerim doğrultusunda yapıyorum. Yoshi Oida’nın bu kitabının öncelikle tabii ki ismi dikkatimi çekti, ne de olsa hepimiz hayatımızın bir bölümünde “görünmez” olabilmeyi istemişizdir. Benim “görünmez” olmayı istediğim sebeplerle Yoshi Oida’nın yapılandırdığı görünmezlik çok güzel örtüşüyordu. İşte o zaman bu kitabı mutlaka çevirmem gerektiğini düşündüm.

– “Görünmez Oyuncu” başlığıyla Yoshi Oida ne(yi) anlatmak istiyor?

Zaten kitabı okuyunca da göreceksiniz Oida doğrudan ifadelerle değil hikâyelerle yol öneriyor. Görünmez oyuncunun ne olduğunu da en güzel bu hikâye anlatıyor: “Kabuki tiyatrosunda ‘aya bakmak’ denilen ve oyuncunun işaret parmağıyla gökyüzünü gösterdiği bir hareket vardır. Kimi oyuncular bu hareketi çok zarif bir şekilde yapar; seyirciyi yaptığı hareketin güzelliğiyle büyüler, herkesi bu konudaki ustalığına hayran bırakır. Kimi oyuncular ise aynı hareketi yapar, ama seyirci hareketin zarafetinin farkına varmaz, ayı gösteren oyuncuyu değil, oyuncunun işaret ettiği ayı görür.” Yoshi Oida’nın gönlü seyirciye ayı göstermeyi başaran oyuncudan, yani ‘görünmez’ olabilen oyuncudan yanadır. Geliştirdiği oyunculuk metodunun da özü budur.

Star oyuncu olmak varken sizce kim “görünmez oyuncu” olmak ister?

Kim istemez ki! Özelilikle şimdi herkes bir ekranın başında bölünmüş kimliğiyle diğer hayatları röntgenlerken ve kendi sanal varoluşunu sağlamaya, oldurmaya çalışırken görünmez olmayı istemek çok uzak bir istek gibi görünebilir ama ben tam tersi olduğunu düşünüyorum. Bütün bu sosyal medya araçları da görünmezlik gereçleri… Bir oyuncu içinse star olmak yerine görünmez olmak elbette bir tercih meselesi. Bize Actors Studio’da “less is less – az azdır” diye öğrettiler. “Her zaman parıldamalısın, en iyiyi her an ortaya koyabilmelisin, sen şimdi en iyisini yapmazsan sırada bekleyen senden çok daha iyiler var, yoksa rolü onlar alır” Tabii bu Amerikan sistemi.

Oida’nın önerdiği naif yaklaşımın yanında bu çok vahşi kalıyor. Ben her ikisinin de bir oyuncunun mesleki hayatında bir dönem teşkil ettiğini düşünüyorum. Daha derinden bakılırsa Oida aslında daha sert bir yol öneriyor, kitapta oyunculuk tekniğini sadece No ve Kabuki tiyatrolarından değil, Ninjalardan ve Samuraylardan aldığı örneklerle de besliyor. Her iki yaklaşımın da özünde ciddi bir adanmışlık barındırması da kaçınılmaz.

-Seyirci sahnede aktörden çok yıldız mı görmek istiyor acaba?

Tabii ki; seyircinin oyun izlemeye gelirken birçok sebebi oluyor, bunu genellemekten kaçınırım. Eğlenmek istemek, gerçeklerden kaçmak ya da gerçeği aramak, ünlü birini görmek, kendi yaşamındaki bir olayla özdeşleştirebileceği bir oyun izlemek ve çıkışı öyle bulmaya çalışmak, kim bilir daha birçok nedeni var seyircinin. Yoshi Oida’nın önerisi doğrultusunda; oyuncu seyirciyi koklamalı ve oyununu her gece ona göre yapılandırmalı. No tiyatrosunda bir deyim var “Bin gözü birleştirmelisin”.

-Oida’ya göre iyi bir oyuncunun tanımı var mı?

Yok. Bu kitap sonuç değil yol öneriyor. Hatta Üstat Zeami’den yaptığı alıntıyla cevaplayayım:

 “Serbestçe oyna, yolu çalış ve sonra rüzgarı göreceksin”

– Oida’nın yaklaşımı oyuncudan ziyade tiyatronun nasıl olması gerektiğine mi yönelik sizce?

Bu kitap yazarın diğer- henüz çevirmediğim- kitaplarında da olduğu gibi sahneyle ilgili pratik bilgiler içeriyor. Hem dekordan, kostümden, metinden bahsediyor hem de oyuncudan. Yazarın çocukluğundan itibaren aldığı eğitimin ve yaşadığı kültürün Batı dünyasıyla, Peter Brook’la olan çalışmalarıyla kaynaşmasını görüyoruz daha çok.

Oida’nın yaklaşımını diğer oyunculuk metotlarından ayıran farklı kılan bir özelliği olduğuna inanıyor musunuz?

Burada akademisyen yanımdan sıyrılıp oyuncu kimliğimle konuşmam gerekirse; Yoshi Oida’nın önerdiği bu oyunculuk çalışması benim şimdiye kadar karşılaştığım en “anlaşılır” daha da önemlisi en “uygulanabilir” teknik. Her ne kadar Metot oyunculuğunun Kabesinden gelsem de Stanislavski sisteminin dışındaki teknikler hep ilgimi çekti. Zaten oyunculuk da dâhil bütün sanat-zanaat eğitimlerinde birçok öğretiyi bedeninizde gezdirmelisiniz ki kendinize özel tekniğinizi oluşturabilesiniz. Yoshi Oida’nın temizlikle başlayıp seyirci karşısına çıkıncaya kadar olan süreçte sessiz bir rehber gibi yanınızda ilerleyen; hikâyelerle ruhunuzu ve hayal gücünüzü, fiziksel çalışmalarla bedeninizi besleyen bu tekniği uzun yıllardır oyunculuk yapanlara da yeni başlayanlara da mükemmel bir yol gösterici.

-Oida’nın oyunculuğa yaklaşımı bir metot mudur yoksa bize kendi oyunculuğumuzun sağlamasını yapabileceğimiz bir tablo mudur?

Dediğim gibi o bir yol öneriyor, metodu üslup, tarz anlamında algılarsak evet önerdiği bir yöntem var.

-Oida’nın Budizm, meditasyon, dövüş sanatlarıyla sentezlediği ve doğu batı kombinasyonuna ulaşan tiyatro yaklaşımının sizce ülkemizdeki karşılığı ne olurdu? Örneğin Mevlevi felsefesinin dervişleri diyebileceğimiz semazenlerin ruhani bir merkez etrafında dönmeleri ya da semah ritüelleri Türk tiyatrosunun oyunculukta kendi metodunu bulmasına katkı sağlar mı?

Bu antropolojinin işi… Üzerinde yaşadığımız toprağın barındırdığı enerjiyi bedenimizde hissetmek ve oradan bunu sanatla aktarmak ne güzel düşününce… Bunun üzerine benim henüz araştırma aşamasında olduğum bir çalışma var; ritüellerden bir teknik damıtmak. Bu tiyatro antropolojisinde, Victor Turner ve Schnecher ikilisinin derin ve cesur araştırmalar yaptığı, Grotowski’nin öğretilerinde hep var olan bir yaklaşım. Benim yapacağım çalışma sadece bunların üzerine bir ek olacak, buralardan bu topraktan.

Oyunculuk egzersizlerinde hayal gücü, fiziksel ve ruhsal tekniklerle, bilincin yükseltilmesi üzerine bir yaklaşım söz konusu. Bu Japon Kabuki ve No tiyatrosuna özgü bir durum mu? Yoksa Yoshi’nin geliştirdiği yaklaşımlar mıdır?

Yoshi Oida’nın bu kitap içinde önerdiği teknikleri eğitiminden ve içinde yetiştiği kültürden sıyırmak aslında çok da mümkün değil. Özellikle bir oyuncunun iç dünyasını yapılandırmak için anlattığı hikâyeler elbette Japon kültürünün yoğun izlerini taşıyor. Örneğin oyunculukta, tek başına yapılan çalışmalarda bile her zaman izlendiğini düşündüğünde, hayali bir seyirci karşısında oyuncunun bedeninin çalışmadan daha fazla faydalanacağını anlatıyor. Bu tür önermeleri sadece kültürüne değil tecrübesine dayanarak yapıyor.

-Oida’nın oyunculuk tekniğinde ya da yaklaşımında Peter Brook’la çalışmalarının katkısı var mı? Peter Brook’la olan süreci Oida’nın tiyatroya yaklaşımında Doğu-Batı kombinasyonunu bulmasına nasıl katkı sağlamıştır?

Peter Brook ve Yoshi Oida Doğuyla Batıyı tiyatroda incelikle sentezlediler. Pratikte Yoshi Oida kitabında Peter Brook’la ilk çalışmaya başladığı zamanlarda nasıl “farklı” hissettiğinden bahsediyor. Aslında tipik bir hikâye, bavulunu alıp Japonya’dan tek bir Batı dili bilmeden başlayan yolculuğu Peter Brook’la karşılaşınca yönünü buluyor. Beraber çalıştıkları süreçte her ikisi de birbirlerinden ne kadar beslendiklerini gerçek tiyatro insanlarına yakışır bir tevazu içinde ifade ediyorlar.

-Yoshi’nin oyunculuk yaklaşımında Budizm, dövüş sanatları, yoga ve meditasyon nasıl bir öneme sahip? Budizm’i maneviyattan çok oyunculuğun işçiliğinde kullanabileceği bir Pratik olarak mı görüyor ve nerelerden beslenerek oyunculuğa ait bir üslup geliştiriyor?

Çoğunlukla Üstat Zeami’den alıntılarla söze başlıyor Oida, Motokiyo Zeami No Tiyatrosunun yaratılmasından sorumluydu. Zen Budizmini dönemin modern metinleri içine katıyor, Çin ve Japon geleneklerinden besleniyordu. Oida hem onun öğretilerini hem de Kabuki ve No tiyatrolarının gerekleri olan üst seviyede fiziksel yetkinliği sağlamak için yapılan çalışmaları birleştiriyor, temelde pratiğe dayalı bir yöntem öneriyor ama anlattığı hikâyelerle de okuyucunun/oyuncunun hayal gücünü tahrik ediyor. İçi boş olan bir eylemin sadece fiziksel bir hareketten ibaret olduğunun da altını çiziyor.

-Oyunculukta metot yaklaşımlarını kültürel farklılıkların oluşturduğuna inanıyor musunuz?  İnanıyorsanız ülkemizde metot oyunculuğuna yaklaşımı nasıl tanımlarsınız?

Elbette. Türkiye’de oyunculuk eğitimi geçtiğimiz yıllarda ivme kazanmaya başladı. Artık birçok öğretmen eğitim almak, kendilerini geliştirmek için daha hevesliler. Önceden iyi oyuncuların ve birkaç akademisyenin elindeydi oyunculuk eğitimi. Ancak Metot oyunculuğunun Türkiye’de hala tam anlaşılmamış olduğunu gözlemlediğimi söyleyebilirim. İnsanlar takım tutar gibi ben metotcuyum ben değilim tartışması içine girebiliyorlar. Bir de metoda inanmayan koca koca akademisyenler var, onlara hiç değinmeyeyim. Hayalet değil ki bu inananlara görünsün! Metot oyunculuğu, Stanislavski sisteminin Lee Strasberg ve Grup Tiyatrosunun birçok tiyatro insanı tarafından metodize edilmiş halidir. Onlar da kendi içlerinde ayrılığa düşmüşlerdir; Adler, Meisner, Strasberg ve diğerleri… Ama koskoca metoda inanmamak ancak buralarda mümkün… Benim yüksek lisansımı yaptığım Actors’ Studio halen dünya üzerinde metot öğreten yerler içinde ilk işaret edilen yer ki zaten her şey orada başladı. Buna rağmen Actors’da Türkiye’de bilinenin aksine hala en basit tanımıyla içten dışa oyunculuk dikte edilmiyor, Meisner’dan, Michael Chekhov’a, Suzuki seminerlerine kadar geniş bir yelpazede eğitim veriliyor. Yani Türkiye’de genç, araştıran eğitmenlerin çoğalması yaşça daha büyük akademisyenlerin bu kör anlayışlarını ve yaklaşımlarını umarım silecek.

-Sanatın gerçeği aramanın bir yolu olduğu ve bu yolda en bilinmez olan insanı çözümlemeye çalıştığına yönelik bir yaklaşımı mı var Oida’nın?

Genellikle tiyatro eğitimi kişisel gelişimle karşılaştırılır. Bu her ikisinin de öznesinin insan olmasından kaynaklanıyor tabii. Boğaziçi’nde verdiğim derslerde bazen psikoloji bölümünden öğrencilerim oluyor, özellikle dersimi almak istediklerini ileride yapacakları meslekte sonuca odaklı olmak istemediklerini söylüyorlar. Bunu şöyle yorumluyorum, oyunculuk eğitimi kati kalıplar, metotlar, yollar içermemeli. Yoshi Oida bu kitapta bir süreçten bahsediyor, soru sormanızı sağlıyor ama asla cevaplara sizi zorlamıyor, kendini keşfetme yolunda bir oyuncu ve bir birey olarak bu kitaptan faydalanacak çok insan var.

– Yoshi’nin egzersiz ya da tekniklerini kendi üzerinizde denediniz mi?

Tabii ki denedim. Dediğim gibi bu kitap karşılaştığım en uygulanabilir tekniği anlatıyor. Bir oyuncu oynarken meşgul olmalı, fiziksel bağını koparmamalı ve aynı zamanda esnek olmalı. Çeviriyi neredeyse oturarak değil sürekli iki ayağımın üzerinde yaptım, çok zevkliydi.

– Stanislavski sistemi Oida’nın oyunculuğa yaklaşımında nasıl bir yere sahiptir?

Oyunculuk üzerine kurulmuş bütün sistemler insan bedeninin sınırsızlığı/sınırlılığı içinde hareket alanı buluyor. Stanislavski sisteminde olan Strasberg’in de metodize ettiği “Duyu Hafızası” Oida’nın önerdiği yolda çok güzel işliyor. Bütün sınıflarımda mutlaka Oida’nın 9 delik çalışmasını duyu hafızasıyla harmanlayarak uyguluyorum, beden hayal gücüyle buluştuğunda imkânlar, seçenekler sonsuz oluyor.

– Oida’nın tiyatroya yaklaşımında yetenek ve metot işçiliği nasıl bir orana sahiptir sizce?

Yetenek çok tartışmalı bir konu. Japon tiyatrosunda  “oyunculuk” ayrı bir yetenek olarak varlığını göstermez. Bütün gösteriye ya “dans” ya “şarkı söyleme” ya da “konuşma” denilir. Batılıların “oyunculuk” adını verdikleri sanat ise bütün bu yeteneklerin toplamıdır. Her disiplinde olduğu gibi tekrar önemlidir. Yetenek çalışarak gelişir. Oida kitabında Ninjaların görünmez olmayı başarmak için yıllarca eğitim aldıklarından bahsediyor, oyuncuların da yeteneklerini göstermek için değil yok olmayı başarmak için çok çalışması gerektiğini söylüyor.

– Kitabı ilk okuduğumda Yoshi Oida’nın, oyunculuğun temel parçacıklarındaki gizemli, sırları ele aldığını hissettim. Ketumluktan uzak son derece samimi ve paylaşmaya odaklıydı tüm söyledikleri.  Oyunculuk eğitiminde eksik olan şey biraz bu mu sizce de?

Oyunculuk senin benim yapmaktan zevk aldığım, gündelik olarak özen gösterdiğim, merak ettiğim bir heyecanın dışına çıktığında işler biraz sarpa sarıyor. Yüceltmek, imkânsız hedefler koymak, mitleştirmek eğlenceden uzaklaştırıyor. Ben oyunculuk eğitmenlerinin genç, yaşlı, kıdemli, kıdemsiz donanımlarının bir sağlamasını yapmalarının uygun olacağını düşünüyorum. Çünkü sadece teknikler evrim geçirmiyor, biz değişiyoruz, dünya dönüyor bir bakıyorsun bir ay önceki insan değilsin. Sıkı sıkıya bir inanışa bir tekniğe bağlanmak, böyle sanatsal bir bağnazlık içine girmek doğal olarak hiç bir sanatçıyı ilerletmez. Örneğin metot oyunculuğunu hala Stanislavski sisteminin önerdiği şekilde uygulamaya çalışmak anlamsız. Actors Studio bile artık yaklaşımını güncellemişken böyle teatral muhafazakârlık ancak yerimizde saydırır.

– Oida fiziksel ve iç bedene yönelik yaklaşımlarını kendi deneyimlerini mi yoksa belli bir tekniği mi kılavuz alarak oluşturmuştur?

Üstat Zeami’nin öğretilerinden fazlasıyla faydalanmış. Bunun yanı sıra çeşitli Samuray, Ninja, efsanevi Kabuki ve No oyuncularının hikâyeleri, çay seremonisi, kendi çocukluk ve oyunculuk anıları, Japon kültürü de var. Elbette onun deneyiminde ve donanımında bir tiyatro insanının yaşamı boyunca beslendikleriyle oluşturmuştur.

-Bundan sonra çevirmeyi düşündüğünüz kitaplar var mı?

Evet. Yine Oida’nın diğer iki kitabını da çevireceğim. Ben böyle bir üstatla tanışmaktan, öğretilerini bedenimde ve ruhumda gezdirmekten ve özellikle onu Türkçeyle buluşturmaktan çok zevk aldım.

Özlem Turhal de Chiara Hakkında:

Bilkent Üniversitesi Tiyatro Oyunculuğu bölümünden mezun olduktan sonra New School University Actors Studio Drama School(NY)’da oyunculuk yüksek lisansı yaptı. Tezi, Mrozek’in “Strip-tease” adlı oyunu, Actors Studio’dan aldığı davetle sergilendi.

Off-Broadway yapımı olan Franz Kafka’nın “Dönüşüm” adlı eserinin sahne yorumundaki rolüyle American Actors’ Association’a (AEA) katıldı. Türkiye’ye döndükten sonra çeşitli yerli ve yabancı sinema filmlerinde ve tiyatro oyunlarında oyuncu olarak yer aldı. Israel Horovitz’in “6 Otel” projesini, “Kuyruk” ve “Mizansen” oyunlarını Türkçeleştirdi. “Karakter Omurgası ve Duyu Hafızası” üzerine çeşitli üniversitelerde öğretim görevliliği ve atölyeler üstlendi. Nâzım Hikmet Akademisi Sinema Bölümü’nde Oyuncu Yönetimi dersini veriyor ve “Bir senaryo-Yedi Film”          projesinin yürütücüsü. Halen Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatları Bölümünde öğretim görevlisi. “Literary Character Analysis Through Acting” dersini vermekte. Aktif oyuncu, anne ve Capoeirista

Röportaj: Mustafa Sancak

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Oyunculuk Anasanat Dalı Mezunu

Sadri Alışık Kültür Merkezi Eğitmeni

Özel Ataşehir Adıgüzel Güzel Sanatlar Lisesi Tiyatro Bölüm Başkanı

Fotoğraf: Selin Kiraz

Mimesis Haber/Bülent Sezgin

Paylaş.

Yanıtla