Toprak İşleyenin mi, Belirli Güçlerin mi: ‘Kafkas Tebeşir Dairesi’

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Üstün Akmen

Sadri Alışık Kültür Merkezi Birim Sahne, sezona Bertolt Brecht’in (1898-1956) 1944 yılında yazdığı dört bölümden oluşan ünlü “Kafkas Tebeşir Dairesi/Der Kaukasische Kreidekreis), başlıklı seyirlik oyunla fırtına gibi bir giriş yaptı.

Birim Sahne’de oyun, Barış Erdenk’in rejisi ve Yılmaz Onay’ın çevirisiyle (Bertolt Brecht Bütün Oyunları Cilt 11/Mitos – Boyut Yayınları-2000) sahnelenmekte.

Barış Erdenk, epik sahneleme teknikleriyle oyunu yönetmiş, diğer taraftan revülerle, müzikalle, stilizasyonlarla renklendirmiş.

Gel gelelim hayli başarılı bir rejisör olan Barış Erdenk, bazı bölümlerde nedense biçem karmaşasına neden olmuş.

Barış Erdenk’in Oldurdukları

Buna karşın Barış Erdenk, episodik bir dünya sergiliyor, çelişkileriyle yaşayabilen ama bir katlanma ya da ıstırap durumu yerine mücadeleyi kişilik edinen Grusha karakterinin altını dramatize ederek çiziyor.

Brecht karakterlerinin ikilemlerinden (Soylular neden maskeli, anlayamadım, ama) kahraman-suçlu çelişkisini irdeleme yorumunda alkışı hak ediyor.

Elindeki malzemeyi deneyler yoluyla ve belli bir dünya görüşünü aydınlığa çıkartarak yönetiyor.

Barış Erdenk dekor tasarımıyla da, Brecht’in burjuva tiyatrosundaki alışkanlıkları ortadan kaldırmak için önerdiği teatral araçları bilinçli biçimde kullanıyor, kalıp olmaktan da kurtarıyor.

Müzikler

Paul Dessau’nun (1894-1979) 1953-1954 yıllarında yazmış olduğu müzikleri Canset Özge Can (Piyano), Esra Berkman (Kanun), Cecilia Varadi Özdemir (Keman), Hakan Kaya (Akordeon), Yiğit Çakır (Darbuka), Engin Demircioğlu’dan (Davul) oluşan orkestra icra ediyor.

Düzenlemeyi yapan Engin Bayrak abartılı, yalın olmayan, içtenliksiz, ama oyunla ve oyuncuyla “yakın temasta” kalan bir orkestra kurmuş.

Gel gelelim, Epik Müzik’te ezgilerin metinden uzaklaştırılarak söylendiğini; ezgi, ışık, projeksiyon ve tablo değiştirilmesi yoluyla izleyicide eleştirel bir bakışın yaratılmak istendiğini dikkate almamış.

Hele o davul ile darbuka ne öyle yahu?

Müzikal motiflerle yayılan atmosfer kalmamış!

Laytmotife dönüşen, izleyicinin durum saptaması yapmasına, soluklanmasına olanak veren düzenleme konmamış!

Orkestrada zaman beraberliği iğdiş yapılmış!

Vokallerle sesin anlam bilimsel derinliği araştırılmamış!

Koreografi ve Işık Tasarımı

Koreograf Sibel Erdenk hayli yıpratılmış, hayli eskimiş adımlarla bir dans düzeni çizmiş, ama gene de rejiye devinim içinde ritmi sezen/sezdiren desteği sağlamış. Oyuncuların bedenlerini basit birer gösterge vericisi, izleyene yönelik işaretler göndermek için kullanılan birer semafor olarak kullanmamış.

Diğer taraftan, ışık tasarımını kim yaptıysa oyundaki duyguyu, düşünceyi, imajı, zamanı, mekanı, atmosferi, perspektifi bir arada kılan başarılı bir ışık düzeni tasarlayamamış.

Funda Sarı, hem Barış Erdenk’in sahneleyiş mantığına, hem oyunun hızına, dinamiğine hizmet veren, hem de tarih düşme görevini üstlenen giysiler tasarlamış.

Oyunculuklar

Sıra oyuncuları değerlendirmeye geldiğinde, Serhat Parıl’ın (Doktor/ Avukat/ Onbaşı/ Güvey/ Toprak Ağası), Utku Demirkaya’nın (Asker/ Komşu), Yiğit Pakmen’in (Şişko Prens/Yaver/ Sütçü/ Komşu/ Şauva), Göker Ersivri’nin (Simon Çaçava/ Yeğen), Onur Bilge’nin (Keşiş/ Asker/ Doktor/ Avukat/Toprak ağası) yönetmen ne verdiyse aldıklarını ve başarıyla uyguladıklarını söyleyeceğim.

Serhat Yiğit’in (Anlatıcı/Vali/ Lavrenti/ Toprak Ağası/ Asker) özellikle Anlatıcı’da işaret ve dayanak noktaları üzerinde eklemlediği ve bedenini de katarak elde ettiği yönlendirici devinduyumsal ve duygulanımsal şemayı kutlayacağım.

Ece Müderrisoğlu (Soylu Kadın/Komşu Kadın/ Maro/ Yenge) sadece billur sesiyle değil, gövdesini de kontrol altında tutarak mükemmelleştiriyor.

Kaynana/ Soylu Kadın/ Yaşlı Kadın/ Ludovika karakterlerine bürünen Işıl Keskin’in sesindeki gerilim tınılarına, telaffuzuna, tonlamasına zarar vermekte. Işıl Keskin’e bir de vokal klişelerin tuhaf bir biçimde inatçı olduklarını anımsatacağım. O inatçı klişelerle savaşmalı ki karakterlerin sesleri, konuşmaları, gülmeleri içsel duygulara bağımlı kalabilsin.

Dört karaktere (Valinin Karısı/Hancı/ Gürcistan Ana/Komşu Kadın/Köprüdeki Kadın) can veren İlknur Güneş, gövdesi ile ruhu ve iç aksiyonu ile dışa dönük hareketleri arasındaki uyumla dikkat çekiyor. Özellikle Valinin Karısı’nda kutlanası bir oyun vermekte.

Ülgen ile Öden

Levent Ülgen’in Azdak karakterinde oyuna uyumu iyi de Azdak’ı biraz “meddah” olarak mı çiziyor ne?

Gene de Azdak ile içsel bağ kurmayı başarmış.

Bu bağı doğrudan, sezgisel ve doğal bir biçimde oluşturmasıysa gerçekten övgüye değer.

 Songül Öden’in Gruşa’da sesindeki cisimlilik, kösnüllük, müzikalite fevkalade güçlü.

Diğer taraftan rolü biçimlerken, o anı oynamak üzere bazı bilgiler elde ettiği de belli.

Göstermeci oyunculukla gerçekten buluşması gerektiğinin ayırtında Öden, buluşmak için oyun boyunca çabalıyor, buluşuyor.

Sahne üzerinde samimi…

Aklıyla oynuyor.

Gerçekten bir şeyleri biçime sokup, ne göstermek istediğini biliyor ve sadece göstermek istediğini gösteriyor.

Gösterdiğini olabildiğince çapaksız, yalın ve de inandırıcı biçimde veriyor.

Biliyor musunuz, Songül Öden, “Kafkas Tebeşir Dairesi”ndeki Gruşa ile gözümde bu kere daha da yüceliyor.

Evrensel

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Üstün Akmen

Yanıtla