Berlin’de Bir Gezi Oyunu

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Bahar Çuhadar

Gezi Direnişi’nin ilk haftasında İstanbul’da olan Alman yazar Marianna Salzmann, Berlinlilerin karşısına bir Gezi oyunuyla çıkıyor. Salzmann’ın eleştirisi ise Avrupa’ya…

Berlin Maxim Gorki Tiyatrosu’nun bir anlamda stüdyo sahnesi ‘Studio R’da karşılaşıyoruz. Ben çat diye bahçe kapısından girip kantini sorduğum esnada, onlar okuma provasındalar. Bana yol göstermeye gönüllü oluyor, yürürken bir yandan tanışıyoruz. “Ben Marianna” deyince “Salzmann mı?” diyorum. Benim İstanbul’dan ve Radikal’den geldiğimi duyunca küçük bir çığlık atıyor. Bir saat sonra tekrar buluşmak üzere sözleşiyoruz.

Marianna Salzmann Alman tiyatrosunun yeni yazınının genç ve öne çıkan isimlerinden. Karşılıklı oturunca söylediği üzere ‘âşık olduğu’ İstanbul’da, 2012’de, Tarabya Kültür Akademisi bursu ile bir süre kalmıştı. ‘Sarı Çiyan Müziği’ (Almanca’dan Türkçe’ye Sibel Arslan Yeşilay tarafından kazandırılmıştı), ‘Muttermale Fenster Blau’, ‘Beg Your Pardon’ gibi oyunları bol takdir ve ödüllerle karşılandı. Oyunlarında Avrupa’daki faşizm dalgasına muzip eleştiriler getiriyor. Bu Rus kökenli genç Alman yazarın, okuma provalarına denk geldiğim son oyununun Gezi Direnişi üzerine olduğunu öğreniyorum. Ve pek tabii ki yine kendi politik perspektifinden bakarak yaklaşıp anlatıyor Gezi’yi…

Marianna, Gezi Direnişi’nin ilk haftası esnasında Osmanbey’de yaşayan bir arkadaşının yanındaymış. Kentsel dönüşüm en çok kafa yorduğu meselelerden biri olduğu için 29 Mayıs’ta haberdar olduğu parktaki hareketliliğe heyecanla yaklaşmış. 1 Haziran’ı ise gazın kaldığı daireye kadar geldiği bir gün olarak anımsıyor: “Bu, tarihi bir an dedim. Orada olduğum için çok şanslıydım. Olanların bir parçası olduğum için çok gururluyum. İstanbul’u bir kadın, bir âşık gibi görüyorum. Onun için mücadele ettiğim için de gurur duyuyorum. İlk hafta protestolara katıldım. İkinci hafta Almanya’ya dönmek zorunda kaldım.”

Şu anda Berlin Maxim Gorki Devlet Tiyatrosu’nda sahnelenen üç kişilik oyunu ‘Hurenkinder Schusterjunge’ o bir haftada yaşayıp sonrasında da takipte kaldıklarının etkisiyle çıkmış ortaya. “İstanbullu arkadaşlarım bana ‘Bu senin devrimin değil. Git ve buradaki sesi dışarıya duyur; git, öykümüzü anlat’ dediler. Berlin’e geldim, İstanbul’da olanları anlattım ve bu oyunu yazdım.”

Marianna oyununu Gezi protestoları sırasında hayatını kaybeden, yaralanan insanlara adadığını söylüyor ve en önemli kısma geliyor: “Oyunda Türkiye’yi ya da Erdoğan’ı değil Avrupa’nın rolünü, onların Gezi’de olanlara seyirci kalıp hiçbir şey yapmamasını sorguluyorum. Benim Almanya’da Erdoğan’dan bahsetmem bir şey ifade etmez ama Almanya’nın rolünden bahsedebilirim.”

Oyun, dışarıda gaz bulutu ve şiddetli polis müdahalesi içinde bir protesto sürerken aynı dairede bulunan bir genç erkek, bir kadın ve bir yaşlı adamın ekseninde dönüyor. Marianna daireyi Avrupa olarak almış ele. İçeridekiler; dışarıdaki sesleri duyan, gazı hisseden ama ‘güvenli bölgeden’ de kafasını çıkarmayan üç Avrupalı.

Penguenler Berlin’de!

Provalar sürerken, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Berlin’de olduğunu duyunca ekip olarak sokaktaki protesto yürüyüşüne katıldıklarını anlatıyor heyecanla: “Gezi için bir oyun yapıyorduk ve Erdoğan buradaydı; bir şey yapmamanın imkânı yoktu! Penguen kostümleri ayarladık, gaz maskeleri taktık ve Brandenburg Kapısı’nda Erdoğan’ı protesto edenlere karıştık. Polis ancak üçerli gruplar olarak yürüyebileceğimizi söyledi ve Erdoğan’ın olduğu istikameti gösterip ‘Buraya gidemezsiniz’ dedi. Polis bize Erdoğan’ın yerini söylemiş oldu! Biz de o yöne gittik. Ayrılıp Postdamer Meydanı’nın her köşesinde birer penguen olarak beklemeye başladık. Sanat performansı gibiydi, polis de bir şey yapamadı tabii…”

Marianna, Gezi Parkı ile vatandaşı olduğu Almanya’nın bağını da ekonomik-politik bir perspektiften kuruyor ki oyununun temel düşüncesi de buradan: “Gezi bir kentsel dönüşüm meselesi olarak başladı. Peki kentsel dönüşümün sorumlusu kim? Saturn, Baumarkt, Metro… İstanbul’da gördüğüm bir sürü devasa bina ve süpermarket zinciri Alman. Bir yandan ülkenize gelip yatırım yapıyor, ciddi kazanç sağlıyor ve bir şekilde şehre zarar veriyoruz. Bir yandan da sizin AB’ye girmenizi kabul etmiyoruz. Çünkü sizi yeterince demokratik bulmuyoruz! Bu yüzden Türkiye’de olanların bir şekilde Avrupa’nın da sorumluluğunda olduğunu düşünüyorum.”

Radikal

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Bahar Çuhadar

Yanıtla