Bir “Martı” Kanadından Çehov’a Uzanmak

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Birgül Yeşiloğlu Güler

Çehov oyunları için yazılacak, söylenecek çok şey vardır her zaman… Bense “çok şeyi” bir tarafa bırakıp “bir şeyi” söyleme derdindeyim şu an… Bu bir şeyin adı: Aşk!

Aşk denilince benim aklıma Romeo ve Jüliet gelmez. Aşk denilince ben Çehov’un Martı’sını anımsar ve düşlerim. Çünkü “Martı” tepeden tırnağa aşka bürünmüş bir metindir bana göre… Martı’da her şey ve herkes birbirine aşkla bağlı ya da bağımlıdır. Bu öyle bir aşktır ki martı kanadında gelip kucağınıza konar. Sizi alıp uçsuz bucaksız Rusya göğüne götürüverir bir çırpıda… Oyun biter… Salondan çıkarılır… Başınızın üstünde yaralı bir “Martı” kanat çırpar gecenin karanlığına… Anlamazsınız başınızın üstünde dönüp duran bu “Martı”yı… Islak kaldırımları arşınlarsınız 21. yüzyıl insan telaşıyla… Evinize varırsınız, bakarsınız “Martı” halen yanı başınızda… Uyursunuz… Uyanırsınız “Martı” halen yanı başınızda… Bir kez tanışmışsınızdır arık Çehov’un Martı’sıyla… Ve artık kaçacak yer yoktur. Okumuşsanız ve (ya) seyretmişseniz “Martı”yı artık o hep sizinledir! “Martı” bırakmaz sizi, ne de siz bırakmak istersiniz onu! Aşkla bağlanır size… Siz de ona… Çünkü Anton Çehov aşkla bağlıdır Martı’sına ve Martı’sı da ona!

Sakin bir akşamüstünde Sorin Çiftliği’nde başlar oyun… Çiftliğin hemen yanı başındaki göl ve martılar önemlidir kurgusunda… Rus Devrimi’ne gebe bir zaman dilimi taşınmıştır oyunda… Arka fondan gelen çekiç, öksürük sesleri, kurbağa sesleri ile köpek ulumaları çökmekte olan Rus Çarlığı’nın habercisi gibidir. Sahneye ilk önce Maşa ve Medvedenko girer. Yürüyüşten dönmüşlerdir. Maşa Treplev’e platonik aşkla bağlı ve mutsuzdur.

Medvedenko: Neden hep karalar giyersiniz siz?

Mâşa: Hayatımın yasını tutuyorum. Mutsuzum.

Birazdan sahneye Pyotr Nikolayaviç, İrina Nikolayevna Arkadina ve sevgilisi Boris Alekseyeviç Trigorin’in girecektir. Sorin Çiftliğinde –Treplev’in yazdığı – bir tiyatro oyunu sahnelenecektir. Oyunun tek oyuncusu vardır. O da Treplev’in büyük bir aşkla bağlandığı Nina’dır. Nina sahnede yerini alır ve oynamaya başlar. Arkadina oyun esnasında sıkıldığını ve oyunu beğenmediğini belli eder. Treplev annesinin bu tepkisine kızar, tartışırlar. Oğluna “yeni bir teatral biçim yaratmaya çalıştığını ama başarısız olduğunu” ima eder. Treplev öfkeyle oyunu yarıda keser ve sahneden ayrılır.

Treplev- “Yeni biçimlere gereksinim var. Yeni biçimler bulunamıyorsa eğer, hiçbir şey olmasın daha iyi.”

Oyun boyunca önemli olayların Treplev üzerinden yaşandığını ancak aksiyonu hareket geçiren itici gücün herkeste olduğunu belirtmek gerekir. Bu anlamda oyunun belli bir eksen etrafında yoğunlaştırılmadığını, her karakterin kendine özgü bir iç dünyada yaşadığını ve bu durumunda iletişimsizliğe hizmet ettiğini söylemek mümkün…

İkinci perde güzel bir öğleden sonra Arkadina, Maşa ve Nina’nın sohbetiyle başlar. Eski ve güzel günlerin yâd edildiği sohbetin ardından Arkadina ve Şamrayev tartışmaya başlarlar. Arkadina, çiftlikten ayrılmaya karar verir. Bu arada Treplev Nina’ya vurduğu bir ölü bir martı getirir. Nina korkmuştur.

Treplev- Bugün bir martıyı öldürme alçaklığında bulundum. (…) Yakında kendimi de böyle öldüreceğim.

Nina ve Treplev arasındaki sohbet Trigorin’in gelmesiyle son bulur. Treplev, Trigorin’den hoşlanmamaktadır. Çünkü Nina ve Trigorin arasındaki duygusal bir yakınlaşma onu kıskandırmaktadır. Treplev öfkeyle oradan ayrılır. Nina ve Trigorin sohbet ederler. Nina, Trigorin’e aktris olmayı her şeyden çok istediğini söyler. Nina, tiyatroya ve ünlü bir oyuncu olma amacına aşkla bağlıdır. Bu arada Trigorin, Treplev’in vurduğu martıdan esinlenerek bir oyun kurgusu yazmaya başlamıştır bile…

Trigorin- (…) Çocukluğundan beri göl kıyısında yaşayan bir genç kız var, sizin gibi biri; tıpkı bir martı gibi seviyor bu gölü ve bir martı gibi de mutlu ve özgür… Günün birinde bir adam geliyor oraya, kızı görüyor ve yapacak başka bir işi olmadığından yazık ediyor kıza, tıpkı bu martı gibi…

Arkadina çiftlikten ayrılmaktan vazgeçmiş ve Nina da buna çok sevinmiştir.

Üçüncü perde Maşa’nın Trigorin’e Medvedenko ile evleneceğini söylemesiyle başlar. Medvedenko, Maşa’nın kendisine âşık olmadığını bile bile onunla evlenmek istemektedir. Çünkü Medvedenko Maşa’ya aşkla bağlıdır. Maşa yine mutsuz ve sarhoştur. Nina Trigorin’e bir madalyon hediye eder. Bu arada Treplev’in intihar ettiği ancak hafif bir yarayla durumu atlattığı öğrenilir. Arkadina ile Sorin sahneye girerler. Sorin’in sağlığı kötüye gitmektedir. Arkadina önce Sorin’le daha sonra da Treplev ile tartışır. Trigorin, Nina’ya âşık olduğunu ve Arkadina’ya ondan ayrılmak istediğini söyler. Arkadina ise Trigorin’e ondan ayrılamayacağını söyleyerek onu Moskova’ya dönmeleri konusunda ikna eder. Çünkü Arkadina ünlü yazar Tirigorin’e aşkla bağlıdır. Nina vedalaşmak için malikâneye gelir. Trigorin’e aktris olmak için Moskova’ya kaçacağını söyler. Trigorin, Nina’yı öper ve Moskova’da onu bekleyeceğini söyler. Nina mutludur. Çünkü Trigorin’e de en az tiyatro kadar aşkla bağlıdır.

Dördüncü Perde iki yıl sonrasına açılır. Maşa Medvedenko ile evlenmiş, iki çocuğu olmuştur ancak Treplev’e hissettiği platonik aşkı bitmemiştir. Nina ve Trigorin Moskova’da birlikte yaşamışlar ancak Trigori’nin Arkadina’ya dönmesiyle ilişkileri bitmiştir. Nina aktris olarak düşlediği başarıyı yakalayamamıştır. Treplev de bunalımdan çıkamamıştır. Bu arada Sorin’in sağlığı iyice bozulmuştur. Bu nedenle Arkadina’ya Sorin’in durumunu açıklayan bir telgraf çekilmiş ve çiftliğe çağırmıştır.

Arkadina ve Trigorin iki yıl sonra tekrar çiftliktedirler. Nina ,Treplev ile konuşmak için gizlice çiftliğe gelir. Seneler sonra karşılaşan Nina ve Treplev geçmiş ve düşleri hakkında konuşurlar. Treplev, Nina’yı sevdiğini ve onunla kalmasını ister ancak Nina teklifi kabul etmez. Treplev yıkılır. Duygusal bir çöküş yaşar. Sahne gerisinden boğuk bir silah sesi duyulur. Anlaşılır ki Treplev yarım kalan intiharını tamamlamış ve kendini öldürmüştür.

Anton Çehov’un 1896 yılında yazdığı -devrim öncesi Rusya’yı eksen alan- Martı (Çayka) adlı oyunu bu sezon Bursa Devlet Tiyatrosu’nun Ahmet Vefik Paşa (AVP) sahnesinde oynanıyor. Çehov eserlerinde “Rus gündelik yaşamını bütün yönleriyle gözler önüne seren, toplumcu gerçekçi bir tavırla çökmekte olan Çarlık yönetiminin birey üzerinde yarattığı bunalımları ele almış, bireyin iç dünyası ve gerilimlerine ilişkin gözlemlerini büyük bir nesnellikle anlatmıştır. Kapitalizmin kırsal hayat üzerindeki etkileri, orta sınıfın ve aydınların açmazları, köylülerin korkunç yoksulluğu ile sonu yaklaşan aristokrat kesimin asalak yaşamı” (Aziz Çalışlar, Çehov ve Moskova Sanat Tiyatrosu, Mitos Boyut Kültür Dizisi, 1996) konu alan öykü ve oyunlar yazmıştır. Çehov’un oyunlarındaki mücadelenin özünü kişilere verilen şeyle, kişilerin arzuladıkları şey arasındaki aykırılık ve çelişki oluşturur. Çehov’da kişinin mücadelesi, şimdiye kadar yerine getirilmemiş veya getirilememiş olan belli, somut bir arzudan kaynaklanır. Örneğin, Martı’da mücadele, karşılık görmeyen sevgiden ötürü duyulan şiddetli acı veya tanınmış bir yazarın veya aktristin durumuna duyulan özlem biçiminde belirlenir. Bu nedenle Çehov’un tiyatrosunu, içinde hareketin yer almadığı, ruhsal durumları tasvir eden “atmosfer” tiyatrosu olarak tanımlanmak doğru olacaktır. (B. Mihayloviç Eyhehbaum, O proze. Hudojesfvennaya literatura. Leningrad, 1969, s. 367)

Modern ve gerçekçi oyun olarak tanımlanan “Martı” Levent Suner rejisiyle sahneye koyuluyor. Levent Suner, rejisine yönelik değerlendirmesinde “bu çok sevdiğim oyunu bir kez daha sahnelerken, döneminde çerçeve sahne için yazılmış bu gerçekçi tiyatro yapıtını alışılagelen mekânından çıkarmayı, seyirciyle arasında yer alan duvarı kırmayı hedefledim. Bu amaçla Çehov’u yeniden okuyarak onun modern tiyatroya kapı açan yeniliklerini barındıran ve oyunu seyirciye yaklaştıran bir reji yorumunu” (DT, Martı Oyun Broşürü) benimsediğini anlatıyor.

Oyuncu kadrosunu Demet Oran, Belgin Bilgin, Cem Arabacıoğlu, Yener Sezgin, Reha Taşman, Cansu Yılmaz, Erçin Işık, Nergiz Acar, Murat Divitçioğlu, Adnan Tunalı, Burak Berkan, Burak Bektaş, Gökçe Kurt’un oluşturduğu oyunda Çehov’un usta kalemine ve eşsiz karakterle derinliğine bir kez daha tanıklık ediliyor. Çehov’un oyun karakter ve tiplerini, İrina Nikolayevna Arkadina (bir aktrist), Konstantin Gavriloviç Treplev (Arkadina’nın oyun yazarı oğlu), Pyotr Nikolayeviç Sorin (Arkadina’nın erkek kardeşi), Nina Mihalayeviç Zareçnaya (komşu çiftlikte yaşayan genç taşra kızı), İlya Afanasyeviç Şamrayev (emekli bir üsteğmen ve aynı zamanda Sorin’in malikânesinin kâhyası), Polina Andreyevna (Şamrayev’in karısı), Maşa (Şamrayev ile Polina’nın kızları), Boris Alekseyeviç Trigorin (dönemin ünlü bir yazarı), Yevgeni Sergeyviç Dorn (Doktor), Semyon Semyonoviç Medvedenko (öğretmen), Yakov (işçi), bir hizmetçi ve bir aşçı olarak sıralamak mümkün…

“Martı”nın dramaturgisini Füsun Ataman Berke yapmış. Dramaturg Füsun Ataman Berke oyundaki ana çatışmanın iki sınıfın çaresiz tutunma çabaları arasındaki karşıtlıktan doğduğunu vurgularken Çehov’un “değişen dünya düzenine uyum sağlamaya çalışan insanların, kendilerini ve varlık alanlarını tanımlamaya çalışırken içine düştükleri şaşkın, ürkek ve dışarıdan bakıldığında komik sayılabilecek durumu” (DT, Martı Oyun Broşürü) gözler önüne serdiğini belirtiyor. Oyunun dekor tasarımı Ufuk Üsterman’ın usta ellerine bırakılmış. Çehov oyunlarında görülen pasif bekleyişin fotoğrafını Üsterman’ın yaratıcı tasarımında bulmak mümkün ancak etkilenmemek mümkün değil… Aynı başarı özellikle Sevgi Türkay’ın kostüm tasarımları için de geçerli… Oyun sırasında kostümleri –sanki bir karakteri seyrediyormuşçasına- kendinizi şaşkınlık ve hayranlık içinde “suçüstü” yakalamanız da mümkün… Sevgi Türkay’ın kostümdeki başarısı dikkat çekici… Işık tasarımının Ali Kahraman tarafından yapıldığı oyunda özellikle göl, gece ve ay vurguları işlenilmiş.

Çehov oyunlarında -sıklıkla- görülen absürt ve simgesel yaklaşım yönetmen Levent Suner tarafından değerlendirilip, sahneye taşınmış. Işık oyunlarıyla seyircinin bazen göl, bazense orman olarak kullanıldığı rejide teknik donanımlardan yardım alınmış. Çehov oyun boyunca göle aşkla bağlı, gölden ayrıl(a)mayan martıları bir motif olarak seyirciye sık sık anımsatıyor. Hatta yazar bu motifi o kadar önemsiyor ki oyun metnine bile onun adını verir: Martı!

Oyunculuk açısından oyunu değerlendirdiğimizde Arkadina rolündeki Demet Oran’ın, -özellikle- fiziki koşullarını ve beden dilini zekice kullandığını söylemek mümkün… Treplev’i karakterini oynayan Erçin Işık ve Nina karakterini oynayan Cansu Yılmaz’ın rolünü “içselleştirme” açısından biraz daha mesai harcamaları gerektiği düşüncesindeyim. Maşa rolündeki Nergiz Acar ve Şamrayev rolündeki Adnan Tunalı’nın alt metin okumalarını doğru yaptıklarını söylemek mümkün… İki perde boyunca ahşap zemin üzerinde geçen “Martı” oyunu -her ne kadar tahta gıcırtısı ve ayak seslerinden dolayı sizi rahatsız etse de- yine de seyredilmeli diye düşünüyorum. Şimdiden iyi seyirler…

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Birgül Yeşiloğlu Güler

Yanıtla