Kadın Gözüyle Bakmak

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Dikmen Gürün

kadın gözüyle bakmakZehra İpşiroğlu’nun Cumhuriyet Kitapları’ndan çıkan ‘Kadın Gözüyle Yazmak ve Yaşamak’ adlı kitabı 12 yazarın yaşamöyküsüne odaklanıyor.

Kadına şiddetin önlenemez yükselişini yaşıyoruz, hele de şu dönemde… Çocuk kadınlar… Kadın çocuklar… Ezilen kadınlar… Aşağılanan kadınlar… Kadın cinayetleri… Kadını indirgeyen zihniyet giderek yeşeriyor, besleniyor…

Zehra İpşiroğlu’nun hazırladığı ve de kısa bir süre önce, Cumhuriyet Kitapları’ndan çıkan “Kadınların Gözüyle Yazmak ve Yaşamak” adlı imece kitabında, on iki kadın yazarın kendi kalemlerinden yaşamöyküleri üzerine odaklanıyor İpşiroğlu. Kendisi de dâhil olmak üzere, bu on iki yazar, yaşamöykülerini toplumsal cinsiyet açısından yeniden kurguluyorlar. Neden böyle bir kurgulama? İpşiroğlu, “Bizim toplumumuzda kadın olmak, hele başarılı bir kadın olmak hiç de kolay bir iş değil” diyor.

Politik bilinç ve mücadele

Zeynep Oral, Pelin Şener Derventli, Gülsüm Cengiz, Berin Uyar, Arife Kalender, Ayşe Sarısavın, Songül Kaya Karadağ, Müge İplikçi, Ayşe Kilimci, Mine Söğüt, Nurten Kum ve Zehra İpşiroğlu, yaşam öyküleriyle yer alıyorlar kitapta. Yazarlar, Zeynep Oral gibi kentsoylu ya da Arife Kalender gibi kırsal kesimden geliyor. Kırsal kesimden ve kentten gelen yazarların öyküleri birbirinden farklı olsa da ortak bir noktada buluşuyorlar. Bu ortak nokta, kadın olmanın getirdiği sınıflandırılmalar ve bunların kırılmasıyla bağlantılı. Bazı kadınlar bugünkü konumlarına dağları aşarak gelmişler, bazıları ise küçük yaşta sorgulamayı öğrenerek… Tabii ki bu gelişim, her iki durumda da, sonuçta politik bilinçlenme ve mücadeleyle bire bir bağlantılı.

Zeynep Oral “Yazdıkça öğreniyorum” diyor örneğin, kendi yaşam öyküsünün bir yerinde. “Çalıştığım gazetede ‘Kadına yönelik şiddet’ dizisini yaparken… Ne çok, ne çok kadın kocasından, babasından, ağabeyinden, sevgilisinden, nişanlısından dayak yiyor!.. Gücün, iktidarın, baskının, tehdidin ifade aracı olarak şiddet, her yeri ama en çok aile ilişkilerini sarmış durumda…” Sonra, kadın emeğinin nasıl sömürüldüğünden, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da suyun peşinde kadınlardan, berdel olayından, kendi deyişiyle feodal ilişkilerde dişliler arasında ezilen kadınlardan söz ediyor… Ve Birleşmiş Milletler Dünya Kadın Konferansı’yla başlayan sürmekte olan uğraşlar…

Arife Kalender, “şiirlerimde ‘duvar’ ve ‘uçurum’ imgelerini sık kullanışımda elbette yaşadıklarımın çok etkisi var” diyor… Yazarları, yazılanları tek tek ele alamıyorum ama tüm bu öyküler mozaik taşları gibi. Bir araya geldiklerinde Türkiye’deki ataerkil yapılanmayı gösteriyor.

Zehra İpşiroğlu uzun zamandır toplumsal cinsiyet üzerine çalışan bir yazar. Daha önce, Anadolu’dan göç etmiş, ekonomik özgürlüğü olmayan kadınlar ya da düşük gelir seviyesindeki işçi kadınların sorunlarını gündeme getirdi Aydınlanan Yollar’da. Özgürlük Yolları. Almanya’ya göç eden kadınların yaşamöyküleri üzerine odaklanıyordu. Üçlemenin son kitabı olarak nitelendirebileceğim bu çalışmasında da toplumda yazar olarak belli bir ekonomik ve sosyal statü elde etmiş kadınların hangi süreçlerden geçtikleri, ne tür engellerle karşılaştıkları üzerinde duruyor İpşiroğlu. “Kitabın tasarımı bu sorular ekseninde oluştu. Projede yer almanın ilk koşulu toplumsal cinsiyet konusunda bir duyarlılığımızın olmasıydı” diyor.

Zehra İpşiroğlu’nun bu çalışmayla vurguladığı önemli bir husus bizde özel yaşamın, aile ilişkilerinin tabu konular oluşu ve de bugünkü iktidarın da tabulaştırmayı iyice desteklediği. Kadın evinde otursun, üç çocuk doğursun, erkeğe hizmet etsin gibi… Bütün bu dayatmaların temelinde de kadını hiçe sayan bir zihniyet söz konusu. Bunun bilincinde olmak gerekiyor da, acaba toplum olarak yeterince bilincinde miyiz? Çözüm nedir? Çözüm isteniyor mu? Eğitim yeterli mi? Günümüzde küçük yaşlardan başlayarak her geçen gün biraz daha cinsiyet ayrımcılığı üstüne odaklanan kapalı ve dar bir eğitim sistemiyle bu kısırdöngüden nasıl çıkılabilir?

Cumhuriyet

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Dikmen Gürün

Yanıtla