Yalancısınız

Pinterest LinkedIn Tumblr +

murat-yaykin-79-4[Birgün gazetesinden Murat Yaykın’ın yazısını paylaşıyoruz.]

İktidar sürekli yalan üretiyor. Çekilmez hale geldiler. Muhalif gazeteleri baskı altına alıyor, gazetecileri içeri atıyor, fezleke veriyor, tüm dokunulmazlıkların kaldırılmasına yanaşmıyor, abluka altına aldığı bölgelerde inceleme yapılmasına izin vermiyor ve daha birçok şey… İktidar yalan üretmeye ara vermiyor. İnsanların özgürce konuşma hakkına tecavüz ediyor. Şimdi bu yalanları sıralamakla satırlarımı meşgul etmek istemiyorum. İktidara yalancısınız diyorum yani ona karşı parrhesiastes’lik yapıyorum.

– En kötüsü nedir bilir misin? Özgürce konuşma hakkından mahrumdur insan.

– İnsanın zihninden geçenleri söylemekten men edilmesi… Bu bir kölenin yaşamına benziyor.

– İnsan yönetenlerin aptallığına dayanmak zorunda kalıyor.

– Delilerle deliliklerinde buluşmak… Bu insanı hasta eder.

– İnsan kendi yararı uğruna doğasına karşı geliyor ve köle oluyor böylece.

Bu diyalog; Euripides’in ‘Fenikeli Kadınlar’ında sürgünden dönen Polyneikes ile oğluna sürgün hayatının zorluklarını soran İokaste arasında geçen bir konuşma. Bu hafta sonu bir arkadaşla ‘parrhesia’ üzerine kısa sohbetimiz oldu. ‘Fenikeli Kadınlar’ı ben okumadım, bir yazı okurken bu diyaloğa rastladım. Doğruyu söyleyememe ile kölelik arasında bir ilişki var.

Doğruyu söyleme, hakikati gösterme ve konuşma özgürlüğü iktidara yönelik olduğunda Euripides’in ilk defa kullandığı parrhesia’dan bahsetmiş oluyoruz. Michel Foucault da ‘serbest konuşma’, ‘korkusuz konuşma’ olarak çevrilebilen bu terim dirençli bir iletişim modeline izin veriyor. Foucault, kavramın bu özelliğini Euripides’in tragedyalarından yola çıkarak ortaya koyuyor. Bu oyunlardaki parrhesiastes’ler, bir krala veya bir tanrıya karşı, onların öfkesini göze alarak doğruyu dile getirirler. Bir anlamda kamusal bir görevle hareket ederler, egemenlerin gerçeği görmesini sağlamak ve ona göre davranmaya davet çıkarırlar.

Parrhesia eşitler arasındaki bir konuşma değil; konuşmacı dinleyiciden daha aşağı bir statüde olmalı. Parrhesia kullanan kişi, yani parrhesiastes, aklındaki her şeyi söyleyen kişi: Hiçbir şeyi saklamaz, özgürce ifade eder, korkusuzca konuşur, doğruyu söyler, kalbini ve zihnini konuşma yoluyla başkalarına açar. Zincire Vurulmuş Prometheus bu çerçevede yerini bulur. Prometheus, tiran Zeus’a karşı, haksızlığa uğrayan insanların yanında. Ateşi çalarak insanlığa armağan eder. Onun tiran karşısında ‘bozguncu’ olduğu söylenir ve bunun bedelini zincire vurularak öder. Foucault ‘parrhesia’da konuşmacının özgürlüğünü kullandığını ve kandırma yerine dürüstlüğü, sahtelik ya da sessizlik yerine hakikati, hayat ve emniyet yerine ölümü, yaltaklanma yerine eleştiriyi, kendi çıkarını koruma ve ahlaki kayıtsızlık yerine ahlaki ödevi tercih ettiğini belirtir.

İdeal anlamda demokrasi; düşünce ve ifade özgürlüğü temeline dayanır, despotluğa varan tek adam rejimi değildir. Günümüzde sınıfçı, ırkçı, cinsiyetçi hükümete karşı fikirlerin duyulması ve görünürlük kazanması, iyice zorlaşmışken daha güçsüz olan parrhesiastes’lerin eleştirilerine ihtiyaç var. Yani doğruyu iktidarın zorbalıklarına rağmen iktidara cesaretle söyleyene… Güçsüz dedimse gücünü buradan alan muhaliflere… Siyaset yapmak insanın kendini kurması ve tamamlamasıyla ilgilidir: Sokak fiziki konumdan dolayı var olan bir yapı değil, insanların birlikte eylemde bulunmalarından ve konuşmalarından doğan bir örgütlenmedir.

Sınıfçı, ırkçı, cinsiyetçi iktidarın nefret dolu söylemleri monolog şeklindedir. Nietzsche’ye göre kurumsallaşmış bir ahlaksızlık olan devlet, iyinin ve kötünün bütün dilleriyle yalan söylemektedir. Bu mekanizmanın içindeki yer alan insan ise yalana eşlik etmektedir.

Sanatta mış gibi yapamazsınız/yapmamalısınız. Bu postmodern aklın yoludur. Sistem içinden eleştirirmiş gibi yapmak… Tiyatro rejisinde, filminizde, fotoğrafınızda, romanınızda, öykünüzde, resminizde kısaca ne üretiyorsanız diliniz parrhesia’ya dönük olmalı. Yönetenlerin aptallığına dayanmak zorunda değildir sanatçı, aydın ya da hepimiz/herkes. Herkes dedim, çünkü iktidarın suratına ahlaksızlığını vurmak için sanatçı ya da aydın olmak zorunluluğu yoktur, bunu yapması gereken ‘herkes’tir. Yalanlara ya da hatalara sığınmak kaçmaktır. “Yalan öyle nüfuz etmiş ki insanların diline, ‘doğruyu söylemek gerekirse…’ diye bir kalıp var,” diyor Dostoyevski. Bir de;

“Ya hatalarınla yüzleşir, ya da hatalarınla yüzsüzleşirsin. Cahil olmak ayrı, pislik olmak ayrıdır.”

Birgün

Paylaş.

Yanıtla