Sanatta Alışkanlıkları Kırmak Lazım

Pinterest LinkedIn Tumblr +

unnamed (1)Mimesis Söyleşi / Oyuncu, yönetmen ve aynı zamanda iki yıldır İzmir Devlet Tiyatrosu’nun müdürü olan Tayfun Erarslan ile yeni sezonun başlamasının heyecanı içinde nerdeyse röportaj yaptığımızı unutup sohbete dalıyoruz. Ta ki röportaj kasetini çözmeye çalışırken fark ediyorum ne çok şey konuştuğumuzu, o sohbette anlatılan her şeyi buraya aktarmanın imkanı yok. Bu yıl İzmir Devlet Tiyatrosu’nun 60.kuruluş yılını kutlayacağını, kuruluş yılı sebebiyle kimi şekillenen kiminin hazırlıklarının başında olunan pek çok projenin yolda olduğunu, İzmirli tiyatroseverlerin bu yıl sahne dışında da birçok etkinlikle karşılaşacağının müjdesini vererek yakın zamanda neler bekliyor seyircileri onları aktaralım, sohbetimizde konuşulan ama şimdilik sadece müjdesini verip detaylandıramadığımız konuları da sezon içinde yeni bir sohbetle duyurabilmeyi ümit ederek.

Söyleşi: Mehmet Bozkır, Eylül 2016

Sezon tam başlamak üzereyken bu sene seyircileri neler bekliyor, onunla başlamak istiyorum. İzmir Devlet Tiyatrosu ana sahnesinde sezonu Oyunlarla Yaşayanlar ile açıyor, çok uzun süredir oynanmamış bir oyun bu.

En son 2005’te Ankara Devlet Tiyatrosu’nda oynanmış, daha sonra oynayan herhangi bir topluluk yok. Oğuz Atay’ın kaderi bu galiba, kaderi derken bunu negatif anlamda söylemiyorum, onun makus bir talihi var. Oğuz Atay’ın hayatına baktığınızda hiçbir şey tamamlanmamıştır,” yarım kalmış, yarım bırakmış” diye tanımlayabiliriz, meraklısı bilecektir neden böyle söylediğimi. Oyunlarla Yaşayanlar Oğuz Atay’la bütünleşmiş, onu anlatan ve seyirci gözüyle baktığımızda kendi içinde ciddi riskler taşıyan bir oyun. İzmir için bu oyunun zamanı gelmişti diye düşünüyorum çünkü repertuarımızı oluştururken çizgimizi bozmadan, varoluş amacımızı unutmadan ama biraz üzerinde tartışılabilecek oyunlar seçmek istedik. Oğuz Atay çok özel bir kalem, bizim repertuara almamızın nedeni de bu. Bir de bu yıl üzerine çok spekülasyon çıkarılan devlet tiyatrosu artık yalnızca yerli oyun oynayacak endişesi var biliyorsunuz, endişesi diyorum ben hala iyi niyetle, biz bu oyunla sezonu açma kararını Haziran ayında yaptığımız genişletilmiş yönetim toplantımızda almıştık. Oğuz Atay Türk yazın tarihindeki yabana atılmayacak yazarlardan biridir ve Oyunlarla Yaşayanlar yazarın tek oyunudur. Oynamayı çok istediğimiz, prova sürecini de çok keyifle sürdürdüğümüz bir oyun.

Prömiyere çok az bir zaman kaldı, provalar yoğun şekilde devam ediyor. Oyunun kadrosu kimlerden oluşuyor, emeği geçen isimler kimler?

İzmir Devlet Tiyatrosu yapımı Oyunlarla Yaşayanlar, Oğuz Atay’a bir selam niteliğinde olacak bir anlamda, olmasını ümit ettiğimiz şey Oğuz Atay’ı konuşturmak, tartıştırmak. Oğuz Atay’ın bize ihtiyacı yok şüphesiz ki. Oyunu Murat Sarı yönetiyor, dekorunu Murat Gülmez, kostümlerini Yıldız İpeklioğlu, ışık tasarımını Kemal Gürgün hazırlıyor. Oyuncu kadrosu da Şuayip Ünsal,Neşe Arat, Yusuf Köksal, Selmin Barutçuoğlu, Devrim Akkaya, Işın Yıldız, Sedat Şenoğlu, Selda Bakırtaş ve konservatuvardan yeni mezun İzmir’de ilk defa sahneye çıkacak olan Deniz Burak Mersinli adında genç bir arkadaşımızdan oluşuyor. 7 Ekim’de Konak sahnemizde prömiyer yapacağız.

“Alışkanlıkları kırmak lazım, sanatta alışkanlık bir süre sonra rutini getiriyor. İzmir çok hoşgörülü bir şehir, çok hoş bir seyircisi var, kabul görüyoruz, beğeniliyoruz. Hepimiz duygusal insanlarız, egolarımız var ama alışkanlıklarımız bir süre sonra bizi patinaja sürüklüyor. O nedenle alışkanlıklarımızı kırmak adına da bir yıl sürü şeyi deniyoruz.

Oyunlarla Yaşayanlar az sahnelenmiş bir oyun dedik, sezonun bir diğer açılış oyunu olan Gölge Ustası ise 80’li yılların başında İstanbul’da ve Ankara’da sahnelendikten sonra otuz küsur yıldır devlet tiyatrosunda sahnelenmiyor.

Oyunlarla Yaşayanlar da Gölge Ustası da özel oyunlar, biz bu yıl böyle bir risk alalım daha doğrusu böyle bir dil seçelim istedik. Her iki oyun da yazarlarının dünyasıyla çok bütünleşmiş, bence bu oyunlar Oğuz Atay’ın da Yıldırım Türker’in de Yeşim Dorman’ın da mahremi. Her iki oyun da çok el altında eserler değildi, yazarlarının da bu oyunları kaleme alırken aman illa ki oynansın diye yazmadıkları, böyle bir dertleri olmadığı çok belli ama her iki oyunun içinde de yaşam ve gerçek tiyatro var. Her iki oyunun da prova sürecini çok memnun bir şekilde sürdürüyoruz.

Her iki oyunun benzer bir noktası da yazarlarının çok değerli ve çeşitli eserleri olmasına rağmen asıl tanınır oldukları, emek verdikleri alanın tiyatro olmaması bence.

Oğuz Atay’ın tek oyunu, Yıldırım Türker de tiyatro metinleriyle tanıdığımız bir yazar değil. Oğuz Atay da Yıldırım Türker de Yeşim Dorman da tiyatronun varoluş nedenini çok iyi algılamış yazarlar yoksa hadi bir de oyun yazmayı deneyeyim diye düşündüklerini hiç sanmıyorum. Ki yazdıkları metinleri okuduğunuzda da öyle olmadığı görülüyor zaten. Tiyatronun büyüsünü hissetmişler ve iddiası olmadan çok da iddialı metinler ortaya çıkarmışlar aslında. Çok saf ve işlemeye çok değer malzemeler var her iki oyunda da. Umarım altından kalkarız ve seyircimizi memnun ederiz.

Gölge Ustası’nın kadrosu kimlerden oluşuyor.

Gölge Ustası’nı İstanbul Devlet Tiyatrosu kadrosundan Levent Niş yönetiyor. Dekorunu Savaş Çevirel, kostümünü Buket Akkaya, ışık tasarımını Kemal Gürgün hazırlıyor. Oyuncu kadrosu da Nalan Örgüt, Nevzat Hakan Dönmez, Melek Temel Çekmece ve yine İstanbul’dan yeni mezun bir sanatçı arkadaşımız olan Deniz Genç’ten oluşuyor.

Bu oyunlar sayesinde İzmir seyircisi yeni oyuncularla tanışacak diyebiliriz sanırım.

Bu yıl bizim çok hoşumuza giden bir şey oldu, oyunların yapısı ve rollerin gerektirdiği yaş skalası gibi sebeplerle kadromuzda olmayan oyuncu ihtiyaçları için odition açtık, İstanbul’dan başvurular geldi. Bu piyasanın daralmasından da kaynaklanabilir ama İzmir’in çekim merkezi olması da hoş. Ben iyi yanından bakma taraftarıyım. Odition neticesinde oyunların rejisörlerinin de tercihleri doğrultusunda iki yeni oyuncu arkadaşımız aramıza katılmış oldu.

Açılış oyunları Oyunlarla Yaşayanlar ve Gölge Ustası olacak diye konuştuk ama bu oyunların prömiyer yapmasından önce 1 Ekim’de Bir Garip Orhan Veli sahnelenecek ve aslında sezonu siz açacaksınız.

Neden Bir Garip Orhan Veli açacak sezonu, hemen onu söyleyeyim. Hem bizim teknik takvimimiz sebebiyle hem de bu belki biraz tartışılabilir bir şey ama Bir Garip Orhan Veli’de ben oynuyorum, oyunun sekizinci sezonu. Çok rahat şu düşünülebilir, sezon açılış oyununda müdür kendisi oynuyor diyebilirler, her ne kadar bunun acısını insan olarak çeksem de ben öyle düşünmüyorum, çok rahatlıkla şunu söyleyebilirim. Bir Garip Orhan Veli 2007 yılından yani benim idareci olmadığım yıllardan beri İzmir’de sahnelenen, rüştünü ispat etmiş ve seyircisiyle buluşmuş bir oyundur. Madem ki biz açılış oyunlarımızla Türk tiyatrosu resmi geçiti yapıyoruz Murathan Mungan’ın Orhan Veli’nin şiirlerinden derlediği Bir Garip Orhan Veli de bizim repertuarımızda var, biraz saygı, biraz anma, biraz da repertuar tiyatrosu olma özelliğinden dolayı 8 yıldır var olan ve hala seyirci bulan bir oyunla, özel bir anma gecesiyle açıyoruz sezonu.

Sezonu bu oyunlarla açacak İzmir Devlet Tiyatrosu, bunların devamında seyirciyi neler bekliyor.

Unutmadan şunu da söyleyeyim, yeni bir çocuk oyunumuz da var, Ayışığı Sirki adında Muzaffer Kırıkkalp’in yazdığı ve yönettiği. Muzaffer Kırıkkalp Çukurova Üniv. Devlet Konservatuvarı Oyunculuk Anasanat Dalı’nda öğretim üyesidir, kukla ve hareket üzerine uzmanlık alanına sahip genç bir arkadaşımızdır, bu oyunumuz da 23 Ekim’de prömiyer yapacak. Bunların dışında Ekim’in ilk haftasında provası başlayacak olan ve Wajdı Mouawad’ın yazdığı, Barış Erdenk’in yöneteceği Yanık var. Yine Ekim ayında Behiç Ak’ın yazdığı, Servet Aybar’ın yöneteceği, Tomris Çetinel ve İbrahim Raci Öksüz’ün oynayacağı Newton Bilgisayardan Ne anlar provaya girecek. Ekim oyunda Konak Sahnesi sezonu Oyunlarla Yaşayanlar’la açacak, hemen arkasından bizim geçen sezonun kapanışında İKSEV’in düzenlediği Uluslararası İzmir Festivali için hazırladığımız ve festival kapsamında tek temsil vermiş olan Ermişler ya da Günahkarlar programa girecek.

Bunların dışında önceki sezonlardan devam edecek oyunlar var mı programda?

Ermişler ya da Günahkarlar’ı hariç tutarak söylüyorum çünkü bu oyun için önceki sezondan devam eden demekten çok hazır olan ve sahnelenmeye başlayacak olan oyunumuz demenin uygun olacağını düşünüyorum. Geçtiğimiz sezon sonlarına doğru sahnelenmeye başlanan Evet İstiyorum ve Ağaçlar Ayakta Ölür bu sezon da devam edecek. Geçtiğimiz sezonlarda sahnelenen ve seyircisiyle buluşan Kurban, Şahane Düğün, Lokomopüf, Eşek Kulaklı Kral Midas adlı çocuk oyunlarımız devam edecek. Bunu söylerken bir yandan da şunu düşünüyorum, biz iki sezondur iki sahnede çalışıyoruz, sahnemiz az, elimizde 10 küsur oyun var,nasıl olacak. Ama hiç endişeye kapılmıyoruz Elimizde keşke daha çok sahnemiz olsa da keşke daha çok oyun yapabilsek, biz iki sezondur çok turne yapan, diğer bölge tiyatrolarını da besleyen bir tiyatro haline geldik.

Biraz daha ileride değineceğim bir konuydu ama yeri gelmişken hemen sorayım. Urla Sahnesi’nin şehir merkezinde olmaması sebebiyle İzmir Devlet Tiyatrosu’nun tek sahnesi var diyebiliriz, biz seyirciler olarak bu durumdan çok şikayetçiyiz. İki yıl önce İzmir DT üç sahnesini birden kaybetti, Karşıyaka Ragıp Haykır Sahnesi, Oda Tiyatrosu ve Melek Ökte Sahnesi. Melek Ökte Sahnesi’nin akıbetini hiç bilmiyoruz ama Karşıyaka Sahnesi yeni bir tiyatro binası yapılmak üzere yıkıldı, nedir durum, seyirci ne zaman Karşıyaka Sahnesi’ne kavuşacak?

Melek Ökte Sahnesi’ni kaybettik, bunun sebebi tamamen binanın durumu ve deprem yönetmeliği.Konak Sahnesi restorasyona girdiği zaman Konak’ı sahnesiz bırakmayalım diye geçtiğimiz bir yerdi, geçici olarak konuktuk orada ve deprem yönetmeliği sebebiyle de terk etmek zorunda kaldık. Karşıyaka Sahnesi, Karşıyaka ile bütünleşmiş bir yer, orası özel bir mülktü ve hisseliydi. Bakanlığın ve Genel Müdürlüğün olağanüstü katkılarıyla orası kamulaştırıldı ve Devlet Tiyatrosu’nun mülkü haline geldi. Bina çok eskimişti ve teknik anlamda çok yetersizdi, güçlendirmek mi yıkıp yenisi yapmak mı arasında çok tartışıldı ve yıkılıp yenisinin yapılmasına karar verildi. İnşaata başlandı ama sıkıntılı bir süreç yaşandı, süre uzadıkça da orası tiyatroyla özdeşleşmiş bir yer olduğu için insanlar endişeye kapıldı olmuyor mu, yapılmayacak mı, tiyatroyu kaybettik mi diye. Projenin çizimi, ihale süreci, ruhsatların alınması belli bir süreç aldı, bunlar aşıldıktan sonra Karşıyaka’nın coğrafi konumu ve altyapısı sebebiyle bazı sıkıntılar yaşadık. Bodrum katında da işlevsel alanları olacak bir bina projemiz var, bu proje gereğince zemine 476 fore kazık çakılması gerekiyor ancak inşaat izin saatleri ve Karşıyaka Çarşısı’ndaki çalışma izni saatleri gereğince biz bir gecede 2,bilemediniz en fazla 3 kazık çakabildik. Ama çok şükür ki 15 gün kadar önce bitti bu işlem. Net bir tarih vermek istemiyorum ama benim muradım ve gidişata göre öngörülen şudur ki Nisan 2017’de Karşıyaka Sahnesi’ne kavuşacak ama şunu da açıkça söylüyorum ki yarım yamalak açmaktansa açmamayı tercih ederiz. Şu an için öngörülemeyen sıkıntıların çıkması ve işlerin Nisan ayına kadar tamamlanamaması halinde dahi 2017-2018 sezonunun başında Karşıyaka Sahnesi açılmış olacak.

“ İzmir Devlet Tiyatrosu bu yıl 60.kuruluş yılını kutlayacak. Bu kentin tiyatrosu olarak kentin masallarını anlatacağız, bir anlamda İzmir’de tiyatronun merkezi sayılan Konak Sahnesi dışında sahneden inerek kentin meydanlarında, Smyrna Meydanı’nda, Agora Meydanı’nda oyunlar sahneleyeceğiz, seyircimizle buluşacağız. Tam olarak netleşmese de bunların hazırlıklarını sürdürüyoruz”

Oyunların dışında İzmir Devlet Tiyatrosu Pazartesi Söyleşileri ile de seyirciyle hatta belki tiyatro seyircisi olmayan bir kesimle de buluştu. Pazartesi Söyleşileri İzmir’de uzun yıllar önce yapılan, sonra nedense unutulan ve sizin müdürlük görevine gelmenizle birlikte yeniden başlayan bir proje. Bu proje bu yıl da devam edecek mi, buna yönelik çalışmalarınız var mı?

Pazartesi Söyleşileri devam edecek. Pazartesi Söyleşileri bizim projemiz değil, bir zamanlar İzmir’de yapılmış, sonra nedense unutulmuş, biz sadece var olan ve unutulan bir şeyi yeniden canlandırdık. Devlet Tiyatrosu’nun görevi sadece oyun oynamak ve seyirciyle buluşmak değildir, kentin yaşam alanı, nefes alanı olmak zorundadır. Geçen yıl ki konu başlığımız Tiyatro ve …. bir şeydi, Tiyatro ve Arkeoloji, Tiyatro ve Hukuk, Tiyatro ve Şiir gibi konular arasında bağlarını kurarak panel mi, söyleşi mi, sohbet mi tam da belli olmayan, aslında hepsinden bir şeyler içeren bir çekim merkezi yarattık. Bu yıl devam edecek olmakla birlikte konsepti biraz daha farklı olacak. Bu yıl İzmir Devlet Tiyatrosu’nun 60.yılı,Nisan ayında 60.kuruluş yılımızı kutlayacağız ve ona yönelik bazı hazırlıklarımız var. Pazartesi Söyleşileri de Nisan ayında yapacağımız etkinliğe yönelik ve o atmosfere taşıyacak başlıklarda olacak. Bunun hazırlıkları devam ediyor.

Pazartesi Söyleşileri’ni canlandırmanın dışında-herhalde adına seminer diyebiliriz-özellikle öğretmenlere yönelik drama çalışmaları yaptınız, sertifikalar verdiniz. Neler yapıldı bu çalışma kapsamında, devam edecek misiniz?

Devlet Tiyatrosu var olduğu her bölgede Milli Eğitim Müdürlükleri ile çalışmalar yapmış ve öğrencilere yönelik kurslar açmıştır ancak biz geçen yıl özellikle öğretmenlere yönelik bir şey yapmak istedik çünkü birçoğumuzun oyuncu olmasındaki ilk etken öğretmenlerimizdir. Onların tiyatroyla tanışmasını, bildiklerini yeniden hatırlamasını ya da bilmediklerini öğrenmesini istedik. Bu yıl yine çok yoğun bir talep var, söz veremeyeceğim, hazırlık aşamasındayız, öğretmenlerle devam etmek niyetindeyiz ama mekan sıkıntısı çekiyoruz. Bunun yanında öğrencilere yönelik kurs açmayacağız ama çalışacağımız pilot okullar ve onların seçeceği bir grup öğrenciyi-sayıyı yazık ki sınırlı tutmak zorundayız fiziki koşullar sebebiyle-sahne gerisine alacağız. Bir oyuncunun tiyatroya gelişine, kulise girişine, oyuna hazırlanışına ve sahneye çıkışına şahit olacaklar. Ve hatta uygun olan oyunlarda da onlara oyunu dekorun arkasından seyrettireceğiz, daha doğrusu oyun sırasında sahne arkasında neler olup bitiyor onu seyrettireceğiz. Yine bu yıl yapmak istediğimiz bir diğer şey okuma tiyatroları, birçoğumuzun belleğinde radyo tiyatrosu vardır, mesleki anlamda tiyatroyu sevmemizde ve insani anlamda hayal gücümüzün gelişmesinde çok büyük etkisi olan. Orada mercimek dökerek yaratılan yağmur sesi, tahtaya vurarak çıkarılan ayak sesleri vardır. Oyuncuların ellerine metinleri alarak okumalarının ötesinde biz bunların hepsini seyircinin önünde göstererek okuma tiyatroları yapmayı planlıyoruz.

Geçen yıl İzmir’deki profesyonel, yarı profesyonel, amatör, sahnesi olan-olmayan bütün tiyatro gruplarıyla bir birliktelik kurdunuz ve belirli periyodlarla toplantılar yaptınız.

Bu bize şunu kazandırdı, biz el ele tutuşmaya başladık. Biz devlet tiyatrosu olarak sadece öncülük ettik, sadece yol açtık. Bir tiyatro platformu oluştu, toplantıları rutin olarak devam ediyor ve bu platform bu yıl Direklerarası Ödül Töreni’nde bir bildirge okuyacak, ortak bir hedef belirlenecek ve hatta bu yıl belki de İzmir’de perde açan tüm tiyatrolar afişlerinde o platformu simgeleyen ortak bir logo kullanacaklar. Biz o platformun asla hamisi değiliz, yol göstericisi değiliz, onları dönüştürmek değiştirmek niyetinde değiliz. Her ekip kendi bağımsızlığı ve kendi sanat algısı doğrultusunda yoluna devam edecek ama artık birbirleriyle temas halinde, birbirlerinin sorunlarına dokunarak, ortak bir hedefe doğru hareket edecekler. Bu konuda Konak Belediyesi çok destek oldu, yanılıyor olabilirim ama sanırım ilk defa Alsancak’ta ortak bir gişe açılacak ve tüm tiyatroların biletleri satılacak, sevgili Konak Belediye Başkanı Sema Pekdaş bize bunun sözünü verdi, bir seyirci bu ortak gişeye gittiğinde İzmir’deki tüm tiyatroların programlarını öğrenebilecek.

Söyleşinin başında siz kısmen değindiniz ama ben şu son dönemin en tartışmalı konusunu net bir şekilde sormak istiyorum. Biz bir daha devlet tiyatrosunda Shakespeare, Çehov. Moliere oyunu göremeyecek miyiz, mahrum mu olduk bu yazarlardan?

(Soruyu sorarken gülmeye başlıyor ve lütfen bu gülüşümü yazıya dökün diyor.) Bu tartışma çok acı, çok akıl dışı. Devlet Tiyatrosu bir gün, olağan üstü kuruluş kanununa dayanarak çıkar der ki “Ben bu yıl sadece yerli oyun oynayacağım” ya da “Ben bu yıl sadece yabancı oyun oynayacağım”, gerekçesini doğru açıkladığı takdirde her ikisi de alkışlanası tavırdır. Bu son dönem çıkan tartışmada biz açıkladık dilimiz döndüğünce, elimiz erdiğince. İşine gelen kullandı, işine gelmeyen kullanmadı bu açıklamaları. Meselenin özü şu; devlet tiyatrosu bu yıl sadece açılış oyunlarının tamamını yerli oyunlardan seçti ve bu oyunların kararı Haziran ayında alındı. Devlet Tiyatrosu yetkilileri sezona dair açıklamalar yaparken Temmuz ayında yaşanan talihsiz olayın da etkisi ve dönemin de hassasiyetiyle kurulan cümleler cımbızlandı, çarpıtıldı, başka yerlere çekildi ve çok mesnetsiz, devlet tiyatrosunun, devlet tiyatrosu çalışanlarının hak etmediği bir saldırıya maruz kaldık. Tartışma yaratan bu iddianın aslı astarı yok, az önce saydım size, Yanık, Ağaçlar Ayakta Ölür, Evet İstiyorum gibi oyunlar, hepsi yabancı yazarların oyunları ve İzmir’in repertuarında. Akla aykırı dememin bir nedeni de şu, yılda 150’ye yakın oyun sahneye koyan bir tiyatro sadece yerli oyun oynayarak nasıl ayakta kalabilir, varoluş amacını nasıl gerçekleştirebilir.

Yerli oyun tartışmasının dışında bir de bir türlü gündemden düşmeyen kapatılma meselesi var. Ben kendi adıma şunu söyleyebilirim; Eksikliklerini gören ve beğenmediği yanlarını söyleyen biri olarak devlet tiyatrosunun gerekliliğine ve var olması gerektiğine inanıyorum. Bugün sahip olduğum koşullar sebebiyle devlet tiyatrosu benim için olmazsa olmaz değil ancak devlet tiyatrosunun olmaması ihtimalini düşünemiyorum bile çünkü bu çok büyük bir kesim için ciddi bir mahrumiyet yaratır. Özel tiyatrolar her yere ulaşamıyor, ulaşsa bile ayakta kalabilmesi için belli bir bilet fiyatına oyunlarını sahnelemek zorunda, özel tiyatro geldi diyelim oraya seyircinin verecek parası yok, parası var, ilgisi var diyelim, belki yılda bir oyun gelecek, belki birkaç yılda bir. O nedenle İngiltere örneğini verip bu ülkeye model sunmak bana hiç gerçekçi gelmiyor.

Tam da onu söylüyorum aslında. Soruyu sorarken “ Benim koşullarımda devlet tiyatrosu olmazsa olmaz değil” dediniz. Bir devlet tiyatrosu mensubu olarak, sanat yönetim kurulu üyesi olarak, atanmış sanatçı temsilcisi olarak-bunu sormayacak mısınız diye merak ediyordum, ben altını çizeyim-bu cümlenizden içim acıyor. Ama ne demek istediğinizi anlıyorum, ben bu cümleden ders çıkarmak zorundayım ve tartışılması gereken asıl nokta da bu. Devlet Tiyatrosu bu ülkenin ilk kurumlarından, en eski kurumlarından. Devlet Tiyatrosunun kuruluş gerekçesi, kuruluş amacı henüz ortadan kalkmadı bu ülkede. Biz henüz çok genç bir cumhuriyetiz, bir ülkenin tarihinde 90 yıl,100 yıl çok az zamandır. O yüzden İngiltere, Fransa gelenekleriyle, modelleriyle karşılaştıramayız. Devlet Tiyatrosunun işletme biçimi tartışılabilir ama var oluş amacı tartışılamaz. Bu kurumun varlığına bir saldırı olsa en başta bu kurumun çalışanları karşı çıkar çünkü kurumun varoluş amacı nedeniyle burada olmayı seçmişlerdir, buna inanmışlardır. Kurum kapatılsa çalışanlarına hiçbir şey olmaz, hele de oyunculara hiçbir şey olmaz.

Paylaş.

Yanıtla