İzmir Devlet Tiyatrosu: Gömü “Bir Küp Altın”

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Serkan Fırtına

İzmir Devlet Tiyatrosu, Adnan Menderes Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi’nin (ADÜSEM) davetlisi olarak “Gömü Bir Küp Altın” oyunuyla Aydınlı tiyatroseverlerle buluştu. Devlet Tiyatrolarının özellikle yerleşik sahnesi olmayan yerlere turne yapması oralarda yaşayan seyirciler için çok sevindirici bir gelişme. İnsanlar her ay hangi oyunlar gelecek diye merak içerisindeler ve biletler çoğu zaman günler öncesinden tükeniyor. Aydın tiyatro anlamında seyircisini oluşturabilmiş ender Anadolu kentlerinden birisi. Belediye tiyatrosunun uzun yıllara dayanan geçmişi, kentteki diğer yerel toplulukların her geçen gün artan sayıları, özel tiyatroların çoğunlukla İzmir’e geldikleri zaman Aydın’a da uğramaları, seyirci sayısını çoğaltan etmenler olarak sayılabilir. Kentin sosyo-kültürel yapısı da bu anlamda tiyatroyla ilgili kitlelerin sayısını arttıran bir diğer durum.

Oyun, Adnan Menderes Üniversitesi Atatürk Kongre Merkezi’nde sahnelendi. Tiyatro oyunları için pek uygun olmayan bu sahnede maalesef çok fazla oyun izlenemiyor. Çok amaçlı salon olarak inşa edilen yerlerde tiyatro oyunu sahnelemek zor olabiliyor. Dekor yerleştirmesi başlı başına bir sorun. Oyuncuların seyirci ile gereken iletişimi kurmaları da salonun genel yapısı itibariyle zor olabiliyor. Ancak tüm bu olumsuzluklara rağmen üniversitenin uzun zaman sonra böylesine bir etkinliğe ev sahipliği yapması önemli ve tebrik edilmesi gereken bir davranış.

Gelelim oyuna; Necati Cumalı’nın 1972 yılında kaleme aldığı “Gömü” adlı oyun, mübadele ile birlikte Yunanistan’dan İzmir’in Urla ilçesine ailesiyle birlikte göç eden yazarın deneyimi ve gözlemlerine dayanıyor. 1983 Tarihli Devlet Tiyatroları oyun broşüründe yazar, oyun kişilerinin gerçek yaşamda tanıdığı kişilerden oluştuğundan bahsetmektedir.

Oyunun geçtiği mekân İzmir Urla. O yıllarda ilçe bir kasaba hüviyetindedir. Olaylar da yetmişler Türkiye’sinde geçiyor. Dramaturgik olarak herhangi bir güncelleştirmeye gidilmemiş. Oyunun aktüel boyutu için derinlikli bir çalışma yapıldı mı ya da buna gerek görüldü mü bilmiyorum. Oyun orijinal adından farklı olarak “Gömü Bir Küp Altın” adıyla sahnelenmiş. Oyun ilk sahnelendiği 1972 yılında da Mahir Canova tarafından “Bir Küp Altın” adıyla sahneye konmuş.

Mübadele zamanında tarlaya gömüldüğü düşünülen bir hazinenin peşine düşen bir grup kasabalının, bu esnada kendi yaşamlarındaki değerlerin farkına varmalarını ve birlikteliklerini pekiştirmelerini sağlayan olaylar dizisi etrafında işleyen oyun; insani değerlerin maddi değerlerden daha önemli olduğu mesajı üzerinden ilerliyor.  İlginçlik boyutu açısından fazla bir sürpriz taşımayan oyun, sıradan olaylar çerçevesinde ilerliyor ve seyircinin merak öğesini (oyunun başındaki kahve falında çıkanların gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini ve gömünün bulunup, bulunmayacağını merak etmek dışında) yeterince tatmin edemiyor. Oyun içinde gömü iki farklı anlamda kullanılıyor. Biri maddi açıdan aranan hazine, diğeri ise hazine bahanesiyle aranan aşk ve eş arayışı olarak beliriyor.

1970’lerin seyirci beğenisine uygun gelebilecek bir oyunun (eğer güncelleştirme çalışması yapılmıyorsa) günümüzde sahnelenmesinin pek bir yenilik teşkil edeceğini düşünmüyorum.

Eğer bir metin günümüze uyarlanmıyorsa ve dönem oyunu olarak sahneleniyorsa, oyunun geçtiği çağ ve dönemin siyasal, toplumsal ve kültürel koşulları hangi göstergelerle oyunlara yansıtılıyor? Bunun deşifre edilmesi gerekiyor.

Oyun metninde, bütün kişileri aynı noktadan birleştiren para ve servet konusu, aynı zamanda hepsinin mümkün olduğunca uzak durmaya çalıştıkları bir konudur da. Kasabalıların çıkartılacak gömüyle birlikte Urla’yı kalkındıracak hayalleri vardır. Bu düşüncenin de sahnelemede yeterince ortaya serilmediği görülüyor.

Oyunun kostüm tasarımı için söylemek istediklerim aslında Devlet Tiyatroları’nın birçok oyununda gözlemlediğim bir sorunu yansıtıyor. Oyunun türü ve biçemi her ne olursa olsun, tüm kostümlerin cicili bicili olmasını bir türlü anlayamıyorum! Köyde geçen bir oyunda kahvehanede gündelik kıyafetleriyle duran köylülerin kostümleri nasıl bu kadar yeni, jilet gibi ütülü olabiliyor merak ediyorum. Tiyatroda inandırıcılık ögesinin, özellikle kapalı biçim oyunlarda ne kadar önemli olduğunu söylememe gerek yok! Çok renkli ve güzel hazırlanmış kostümlerin, sandıktan yeni çıkmış gibi sunulması hangi amaca hizmet ediyor?

Dekor tasarımı ise, oyunun yapısına uygun olarak işlevsel bir şekilde kullanılmış. Ancak, gömü olduğu düşünülen alanın kazılması için ortaya serilen alan daha inandırıcı bir şekilde hazırlanabilirdi.

Oyun metninde olmayan, günümüz seyircisinin ilgi duyması adına bıkkınlık verircesine kullanılan cinsel içerikli eklemeler ve imaların oyun içerisindeki nedenselliğini nereye koyacağız? Sorular bitmez…İşin acı olan kısmı, bazı özel tiyatroların -kısmen anlayabildiğim- cinsel ve kaba güldürüye kaçma hastalıklarına ödenekli tiyatrolarında tutuluyor olmaları. Seyirci zaten gülmesi gereken yerde gülüyor. İlla ki ona daha çok kahkaha attırma derdinde olmanıza gerek yok. Oyun çıkışında konuştuğum seyircilerin bazılarının da benimle aynı fikirde olduklarını öğrendim. Unutulmaması gereken bir konu var ki, DT seyircisinin büyük bir çoğunluğu tiyatroyu takip eden kitlelerden oluşuyor.

Oyunda görev alan tüm oyuncuların sahne hâkimiyetleri, seyirci ile kurdukları ilişki gayet başarılıydı. Özellikle olanakları zayıf bir sahnede canlı olarak şarkı söylemek ve oynamak kutlanması gereken şeyler. Ancak, oyunlarda metinlerden çok, dans ve müziğe daha çok önem verilmeye başlandığını bu oyunda da fark ettim. Seyirciyi görsel ve işitsel olarak etkilemeye çalışmak her şeyin önüne geçmiş gibi bir durum oluştu. Tiyatro bir matematiktir. Sahne etmenleri içerisinde kullandığınız bir şeyin azlığı veya fazlalığı estetik bütünlükte sorunlara neden olabilir. Konu ve olaylar itibariyle yer yer sıkıcı olan oyuna hareket katması adına başarılı olan dans ve müzikler neredeyse oyunun anlattıklarından daha çok ilgi gördü.

Sonuç olarak, sahnelemesinde herhangi bir yenilik göremediğim oyun, iki saat boyunca seyirciler için, ele aldığı konudan çok, dans ve müzikleri ile akıllarda kalan bir seyirlik oldu.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Serkan Fırtına

Yanıtla