Abraham Hurtado ile Sanatsal Araştırma Pratiklerinde Yerellik, Yöre ve Doğa

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Mimesis Söyleşi / AADK Spain (Aktuelle Architektur Der Kultur) Murcia eyaletine bağlı Blanca’da kurulmuş; kuruluş perspektifi, mekanı ve şu zamana kadar biriktirdikleri ile oldukça kendine has bir sanatçı misafir programı. Kendisini sadece sanatçı araştırmalarına adamış bu harika mekanla, 2018 yılında Festival Cumplicidades / Lizbon ile AADK’nın birlikte yaptığı sanatçı misafir programı “Território dos Corpos” sayesinde tanıştım. Akdenizli 5 koreograf olarak beden-coğrafya ilişkisi üzerine bir ay çalıştık, birlikte yaşadık. Akabinde Lizbon’da festival bağlamında 7 farklı mekanda mekan özgü koreografik önermelerde bulunduk. Mekanın kurucusu Abraham Hurtado, bu rezidans programında sorularıyla, yorumlarıyla sürece katkıda bulundu. Kendi özgünlüğüyle sanatçıların özgürlüğüne oldukça önem veren biri olduğu için…

Söyleşi: Gizem Aksu

Abraham Hurtado, beden üzerine disiplinler ötesi çalışan bir sanatçı, küratör, düşünür. Avrupa çağdaş dans sahnelerindeki uzunca yolculuğundan sonra sanat piyasasının kalbinden doğaya kaçan ve son yıllarda da sanat piyasasının içinde sanat üretimine dair ekolojik sızıntılar yaratmaya çalışan bir kültür-sanat girişimcisi. 2018 yılındaki tanışıklığımızdan sonra temasımızı yitirmedik ve Tanzplattform 2020 bağlamında Abraham’la Münih’te tekrar kavuşunca kendisiyle sanat-ekoloji ilişkisi, AADK bağlamında sanatsal araştırma pratiklerine getirdikleri ekolojik yönelim ve yöntemler üzerine sınırları açık bir sohbet ettik.

Pandeminin gölgesinde oluşacak araştırma ve üretim pratiklerinde doğaya sadece kulak vermek değil, doğaya bol bol dokunma ihtiyacımız da olacak gibi… Gerçi ne zaman ihtiyacımız olmadı ki?

Merhaba Abraham, öncelikle bu kahvaltılı sohbeti kabul ettiğin için çok teşekkür ederim. Seninle sohbet etmek her zaman için bir zevk. Senden bahsederek başlayalım mı?

Kendimi; sanatı kendini ifade etmek için ve hayallerini gerçekleştirmek için kullanan bir insan olarak tanımlayabilirim. Bunun için sanatçı olmam gerekiyorsa sanatçı; küratör olmam gerekiyorsa küratör; film yönetmem gerekirse film yönetmeni olabilirim. Etrafındakilere merak duyan ve bu merak doğrultusunda birlikte hareket geçmek için diğer insanları etkileyen bir insan olarak tanımlayabilirim kendimi.

Değişim ve dönüşüme inanan bir sanatçısın ve bu değişim dönüşümü etrafındaki komünite ile yapmaya ilgi duyuyorsun. Bu süreci ele alırsak nasıl değişimlerden geçtin, bahsedebilir misin? Sevgili Brenda Dixon-Gottschild’a referans verecek olursam ne gibi şansların, ne gibi zorlukların, ne gibi değişimlerin oldu?

İcracı olarak hali hazırda uluslararası bir kariyerimin olmasını bu süreçteki şansım olarak sayabilirim. İspanya’dan yetişen ve uluslararası üne sahip bir koreografla çalışırken (Meg Stuart) “kendim için ne yapmak istiyorum” diye soruyordum. İspanya’nın güneyinde, Murcia bölgesinde Blanca’da bir sanat merkezi açmayı istedim. Murcialı olup son 30 yılını çalıştığı için hiç burada geçirememiş bir insan olarak, şu an sanat merkezi olarak kullandığımız yerin kullanıma açık hale gelmesi büyük bir şans oldu ve bu yer için proje hazırladık.

2006-2012 arasında Berlin’de, dünyanın farklı yerlerinden Berlin’e gelen sanatçıların buluştuğu bir platform deneyimi yaşamıştım; buradaki hareketi ve deneyimi kullanarak, geçerli olan büyük festivaller, büyük koreograflar ve büyük kurumlar çerçevesinin dışında başka bir çerçeveyi Blanca’da kurmak istedim. O dönem sanatçı olarak ne yapmak istediğimi epey düşünüyordum. Performansçı olarak kendi bağlı olduğum, parçası olduğum sistemi yeniden üretmeden ne yapabilirim sorusu üzerine düşünüyordum… Kendi topluluğumu kurmak, koreograf olup, prodüksiyon temelli üretimler yapıp bunların turnelerini düzenlemek istemiyordum, çünkü bunları 25 sene önce yapıyordum. Kendi sanatsal alanımı kurarken bunları yeniden yapmak istemedim.

2006-12 yılları arasındaki bu platform bir sanatçı olarak kendi yaklaşımımı belirlememde  önemli oldu. Zorluk, bu alıştığım sistemden ve tiyatro sahnesinden çıkıp, kendi içinde kapalı dramaturjilerden çıkıp bedenle farklı mekanlarda düşünmeye, iş yapmaya başladığımda oldu. Kendi işlerimde prezans ve prezansın yokluğu, prezansın mekanı nasıl etkilediği ve mekandan nasıl etkilendiği ile sıkça ilgileniyorum. Berlin’de deneyimlediğim süreç odağını, araştırma odağını, sunum formatını, çağdaş pratiklerin yerelleşmesi ve çeşitlenmesi fikrini Blanca’ya taşımayı önemsedim.

Blanca’da AADK’yı açtığımızdan beri 500’den fazla uluslararası sanatçı konakladı, farklı disiplinlerden farklı coğrafyalardan sanatçılar sadece bu özel coğrafyayla buluşmak, burada üretmek için misafir olarak geldi. Bu süreçte yerellik ve yöre/yer kavramları ile ilgilenmeye başladım. Misafir programının işaret ettiği ve ilişkilendiği üç kavram var: beden, yöre/yer ve mekansallık. Bu mekansallık fiziksel olmak durumunda değil, bizi çevreleyenlerle ilgili kavramsal ve entellektüel düzlem de olabilir. Program bir şekilde geçici komüniteler yaratmayı başardı. Buraya gelen ve buraya katkıda bulunan ama aynı zamanda oradaki birikimden alan, faydalanan bir komüniteden bahsedebilirim. Bu hareketlilik sürerken bir yandan bu koşullarda yaşamaya ve çalışmaya karar veren sanatçılar da oldu, böylece aynı zamanda kalıcı bir komünite de yarattığımızı söyleyebilirim.

Sanatçıların kendi süreçlerini yansıtabilecekleri; üretim kaygısı ve baskısı olmadan kendileri olabilecekleri; diğer sanatçılarla birlikte olabilecekleri, kendi yaklaşımlarını gözden geçirebilecekleri; kendilerine ”hata yapma/başarısız olma” izni verebilecekleri bir mekan kurduk.

Çünkü biliyorsun, hata/başarısızlık, sanatta izin verilen bir şey değil. Her zaman başarılı olmak ve başarmak zorundayız. Biz bu programda başarısızlığı, hatayı alanda tutmaya ve kucaklamaya  çalışıyoruz. Hatayı ancak deneyen yapar. Denemeye önem veriyoruz, “başarabilirsin/başaramayabilirsin”lerle pek ilgilenmiyoruz. Bu yüzden de program, daha çok süreçle ilgili.

Sürecin de izleyici ile paylaşılabilecek önemde bir sanatsal öneri olduğunu düşünüyorum. Sunumlar bazen sadece bazı sanatta uzmanlaşmış kişilerin anladığı, erişebildiği şeylere dönüşebiliyor. O yüzden araştırma sürecinin paylaşımının, sanatın alımlanması açısından daha fazla empati yarattığını düşünüyorum.

Bir sonraki soruya geçmeden, senin AADK’yı kurma sürecini anlatırken aklıma gelen ve genel olarak önemsediğim başka bir soruyu araya sıkıştırmak istiyorum. Nasıl hayal ettiğimiz üzerine sık sık düşünen biriyim. Sen geçici komüniteler oluşturmaktan bahsederken böylesi komünitelerin hayal etme biçimlerimizi nasıl etkilediğini düşünüyorsun? Üretme baskısı olmadan bir araya gelmenin, bu tür geçici komüniteler oluşturmanın hayal kurma ve hayali gerçekleştirmede katkısı olduğunu düşünüyor musun?

Düşünüyorum… Şu an uğraştığımız şey büyük arşivimiz. Belli bir zamanda yapılmış, sonlandırılmamış, uçucu etkinliklerden oluşan bu arşiv hayal etmeyi, imajinasyonu besliyor. 1, 4, 6 ay sürelerde mekanda kalmış, 500’den fazla sanatçının oluşturduğu bir arşivimiz var. Bu arşiv birçok fikri, sanatsal vizyonu, gündelik hayat fragmanını içeriyor. Metinler, fotoğraflar, söyleşiler videolardan oluşan, birlikte hayal etmeyi ve düş kurmayı destekleyen, belki bu hayallerin bir parçası olan bir arşivimiz var ve bunu nasıl erişime açabiliriz sorusuyla uğraşıyoruz. Misafir sanatçı programındaki ekosistem fikri, bu geçici komüniteleri politik bağlamda da değerli bir hale getiriyor. Ürettiklerimizle, tükettiklerimizle, çevrili olduklarımızla daha samimi, derin ve sorumluluk üstlenen bir yerden nasıl ilişkilenebiliriz sorusu, önemli bir politik soru olarak karşımızda. Blanca’da sürekli kalan sanatçı komünitesi olarak bizlerin de, oraya hayal etmeye gelmiş sanatçılara nasıl bir aracılık, alan kurarak onların sürecini destekleyeceğimiz sorusu da …

Bu arşivle uğraşılması ve erişime açılmasının yollarının aranmasına şahsen çok sevindim. Blanca sakinlerinden AADK’ya, burada oluşan arşive, belleğe ilgi nasıl; gittikçe şeffaflaşan ve geçirgenleşen bir hal var mı?

Tam olarak o süreçteyiz diyebilirim. Dünyanın farklı yerlerinden gelmiş sanatçıların katkısıyla, uluslarası bir bakış açısıyla kurulmuş, tüm disiplinlerden araştırma süreçlerinin ve disiplinlerarası pratiklerin kayıtlı olduğu bu arşivi; spesifik bir mekanın tarihini okumak için de kullanabilirsiniz. Bence bu, kamusal bir hak. Bu yüzden bu arşiv önemli ve internete yüklenmeli. Bu arşivi nasıl toparlayacağımızı ve erişime açacağımızı 2018 yılında düşünmeye başladık ve arşivdeki imajların salt imaj olmasından çıkıp bağlamı da aktaran, taşıyan bir hale gelmesini önemsiyoruz.

Tabii ki bu arşiv çalışmalarını, alternatif bir tarih yazma edimi olarak görüyorum. Buradaki özneleri, olayları ilişkileri bağlamlarından koparmadan nasıl arşivleyeceğiz sorusu çok önemli.

Bu yerel tarihlerden küresel tarihin alımlanışının nasıl etkileneceği sorusu da …

Sanırım bu konuda bizim de sorumluluğumuz var; aksi takdirde adını tarihe yazmaya çalışanlar yerel tarihleri pek de umursamıyor.

Katılıyorum.

Bu misafir programı mekanı, yerel ekolojiden beslenen, yerel bir insan tarafından kurulmuş bir mekan. Bu mekanı kurarken ve belki hala neoliberalizmin getirdiği ve gerektirdiği üretim pratiklerine düşmemek ve üretkenlik baskısına yakalanmamak için neler yaptınız? Hele ki şu anda misafir programında üretim yapmak için belli bir kapışmanın yaşanabildiği ya da misafir programının belli bir güç gibi algılandığı bir zamanda…

Bizi bundan koruyan şey, programdan herhangi bir ürünle çıkma zorunluluğu olmaması. Prodüksiyon yapma kısmında değil, onun bir önceki basamağında yer alıyoruz, dolayısıyla iş sunumundan önceki süreçte yer alıyoruz. Mesela, bir sanatçının prodüksiyonu yapmadan önce, kavram, estetik ya da dramaturji üzerine düşünebildiği bir yer gibi düşünebiliriz. Prodüksiyon üretmek için de bazı davetler alıyoruz ama yapmıyoruz. Çünkü bilinen anlamda ihtiyaçları karşılayamayız, üretim yapılması için stüdyo veremeyiz. Aslında tam da bilinen üretim formlarının ötesine gidilmesi için uğraşıyoruz. Berlin’deki gibi güzel pencereleri olan, güzel dans zemini olan bir stüdyomuz yok. Ama sanatçıları, mekanla, toplumla, kültürle ilişkili olarak nasıl araştırma yapılabilir sorusu bağlamında zorlayabiliriz. Piyasa tabii bir canavar gibi tüm yenilikleri yemek istiyor. Bu bağlamda misafir programları para kazanılabilecek şeylere dönüştü. Para kazandığında güç de kazanıyorsun, güç kazandığında kendini kanıtlamaya başlıyorsun, kendini kanıtladıkça tanınmaya başlıyorsun ve tanındıkça bağımlı hale geliyorsun. Bu, sistemin takip ettiği mantık ve misafir programı bu mantığa uydurulabiliyor. Ben, artık yerleşik bir sanatçı olduğumu idrak ettiğim an, atladım sistemden. Ben bağımsızlığa önem veriyorum. Bazen bağımsızlık parasızlıkla ve destek almamakla olmakla ilişkilendiriliyor, ben böyle görmüyorum. Bence bağımsız olmak, size ne yapacağınızı dikte edecek birinin olmamasıyla ilgili. Bu yüzden bir ajansla çalışmadım, eserlerimi de satmadım. O yüzden çoğu zaman beni bir kutuya yerleştirmekte zorlandılar.

Bence bu anlamda Blanca bir yandan sanatçının kendiyle olmasına, bir şeylerin kendiliğinden gelişmesine izin verirken seni çevreliyor da. Mekan, paylaşımı ve iletişimi cesaretlendirecek şekilde düşünülmüş.

Bu noktada Blanca’yı bir komün değil de komünite olarak hayal ettiğimizi paylaşmak isterim. Her bir kişiyi kucaklayacak bir komünite inşa etmek… Elena bu anlamda alanı daha çok tutan, komüniteyi kucaklayan kişi diyebilirim. Ben de kişiselliği ve kendiliği ön planda olan biriyim; bu anlamda iyi bir denge tutturuyoruz.

Biraz da sanat üretmeye, düşünmeye dair ekolojik yöntemler üzerine konuşmak istiyorum. Sanatçılar olarak, savaş ve şiddetle kaynakların küresel bir krizde olduğu bu zamanda doğadan, ekolojik var oluştan neler öğrenebiliriz, neler duyabiliriz?

Bulunduğumuz doğayı, bizi saran çevreyi nasıl dinliyoruz? Farklı coğrafyalardan mekana gelen sanatçılar, geldikleri yerdeki durumlar hakkında bizi bilgilendiriyor. Bu fikir alışverişlerinin çok zenginleştirici ve ortak bir ilgiye doğru birlikte harekete geçmek adına önemli olduğunu düşünüyorum. Ekolojiyi, nasıl davrandığımızdan birbirimizle nasıl ilişkilendiğimize kadar bir bütün olarak düşünmek lazım. Geçtiğimiz Aralık ayında farklı disiplinlerden insanlarla ekoloji üzerine bir buluşma gerçekleştirdik ve ortaya çıkan ortak karar şuydu: Zamana ihtiyacımız var. Şu ana kadar yaptığımız şeyler için bir bahane bulmak istemem ama ne yaptıysak ikinci kere düşünmeden yaptık. Ve bazen iki kere düşünmek çok önemli ve güzel oluyor, ikinci kere düşündüğünde bir şeyleri daha az tüketme, daha sürdürülebilir çözümler düşünme, daha ekolojik olma ihtimalin var. Hiper üretimin sana daha iyi bir pozisyon kazandıracağı bir yalan bence. Hiper üretimin ve hiper aktifliğin nasıl zarar verdiğini kendi sağlığımda deneyimledim.

Peki bunları nasıl fark ettin, nasıl bu değişimi gerçekleştirdin?

Hastalandım. Hiper üretimden, koşturmaktan, yarışmaktan hasta düştüm. Bedenimin, “tüm bunları yaptığın için hastasın” sinyalini duydum. Bu kırılganlık beni güçlendirdi, o yüzden hata yapmak,  kırılgan olmak güzel. Çünkü böylece değişebiliyorsun, dönüşebiliyorsun. Kırılgan olmaya izin verebilmeliyiz.

Ben de Hisler Arşivi üzerinde çalışırken sistemin hislerin geri dönüşebilemesine zaman tanımadığını, izin vermediğini gözlemlemiştim. Hislerin bedenselleştirilmesine ve bedende sindirilene kadar kalmasına izin verilmiyor. Hisleri bedenselleştirmeye, hislerle durmaya zaman yok ve geri dönüştüremediğin hisler ya bloke oluyor ya da bastırılıyor ve kendisini zaman içinde başka şekillerde açığa vuruyor.

Hisler aslında içkin güçlerimiz ve bunlar yapılar tarafından kontrol altına alındığında bu güçlerimiz de elimizden alınıyor ve sistem sizi sadece emeğe indirgiyor. Ekolojik düşüncede eylemden çok sindirmeye ihtiyacımız var, bir şeyleri sindirmeden hareket etmeye değil. Tibetlilerin evreni dinlemesi gibi, bizi çevreleyen şeylere bakmak, özen göstermek… Timothy Morton’un Ecological Thought kitabında ekolojik entelektüellik üzerine söyledikleri çok etkileyici: “Fikirleri nasıl daha sürdürülebilir kılabiliriz?”

İçten ve ilham verici paylaşımların çok teşekkürler sevgili Abraham.

Ben teşekkür ederim, benim için çok zevkli oldu.

*AADK Spain hakkındaki daha fazla bilgi için https://aadk.es/en/

Paylaş.

Yanıtla