Sanatta Hak İhlalleri – Nisan 2020

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Mimesis Haber / Sanat Meclisi’nin Nisan 2020 sanatta hak ihlalleri raporu şöyle:

Mart ayının ikinci haftasında salgın hastalık nedeniyle dünyada ve ülkemizde sanat etkinlikleri durduruldu. Bütün dünya Covid19 ile uğraşırken, ülkemizde sanata olan saldırı, engelleme ve zorlu ekonomik koşullarla karşı karşıya bırakmalar sürdü gitti. İşte Nisan 2020’de sanat alanının içine düştüğü durumlar:

  • Sosyal medyada paylaşılan stand-up videosunda ‘Atatürk, Mevlana, Şems Tebriz-i, Konya ve Konyalılar hakkında aşağılayıcı sözlerde bulunduğu gerekçe gösterilen Emre Günsal, tutuklandı.
  • Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı kurumlarda görev alan 350’nin üzerinde sanatçı ve teknik çalışanın sözleşmeleri ocak ayında yenilenmedi. İş bulma umudu virüs salgını sürecinde iyice ortadan kalkan sanatçıların büyük zorluk içinde kaldığını belirten Kültür Sanat- Sen Başkanı Hülya Eryetli, “Yıllarını vermiş insanlar şu anda açlıkla baş başa kaldılar” dedi. Sözleşmeli olmaları nedeniyle tazminat ve işsizlik maaşı gibi haklardan da yararlanamayan yüzlerce kişi bu süreçte iş bulamadı. Yeni projelerde çalışma imkânı bulanlar ise koronavirüs salgını nedeniyle sosyal hayatın durma noktasına gelmesiyle işlerine devam edemedi. Yedi yıldır Adana Devlet Tiyatrosu’nda çalışan Muhammet Burak Erol sözleşmesinin yenilenmediğini, 50 günün üzerinde çalıştıkları ve başrol oynadığı “Miletos Güzeli” oyunun gösteriminden saatler önce öğrendi. 2 Ocak’ta oyunundan önce sözleşmesinin yenilenmediğini ve çalışmaya devam edemeyeceğini öğrendiğini ifade eden Erol, “Çağırdılar ve çıkışımı verdiler. Hiçbir gerekçe sunulmadı. Şu an hala gerekçe elime gelmedi. Bu durum çok kötü oldu. Özel bir tiyatroya girmiştim ve orada çalışmaya devam ediyordum. Virüsle birlikte oradaki işimizden de olduk. Hem maddi hem de manevi açıdan kötü durumdayız. Bir sürü de borcum vardı. Şu an borçlarımı nasıl ödeyeceğimi bilmiyorum. Ayrı bir evim vardı ama işten çıkınca evi boşaltmak zorunda kaldım. Şimdi ailemle yaşıyorum” dedi. Koronavirüs salgınında güvencesiz çalışma modelinin çöktüğünü belirten Eryetli, “Geçmişte sürekli meslekleri itibarsızlaştırdılar. Doktorları kötülediler, öğretmenleri, sanatçıları kötülediler. Sonra sosyal ve özlük haklarını tırpanlamaya başladılar. Yeni model diye dayattıkları her şey ellerinde kaldı. İtibarsızlaştırmanın ardından yaptıkları ikinci kötülük liyakatsiz insanları göreve getirmek oldu. Bu liyakatsiz insanların yönetimde nasıl çuvalladıklarını görüyoruz. Özel tiyatrolar, sanat merkezleri hepsi çok kötü bir şekilde bu süreçten etkilendi. Piyasa koşullarının bağrına ittikleri sanatçılar kontrolsüz ve örgütsüzler. Bu sürecin turnusol da olduğu doğrudur. Bazı kesimler sendikalaşma yönünde adım atmanın önemini bu süreçte anladılar. Devletin kültürü, sanatı, adaleti, bütün alanları işin ehlilerine bir an önce bırakması gerekiyor. Sanatı bir an önce sanatçılar yönetmeli.”
  • CHP Muğla Milletvekili Süleyman Girgin koronavirüs salgını nedeniyle perdelerini indiren tiyatro emekçilerinin sıkıntılarını Meclis gündemine taşıdı. Sanatın çağdaş ve demokratik bir toplumun kurucu unsurlarından biri olduğunu ifade eden Girgin, “Tiyatro camiası, dekorcusundan kostümcüsüne, senaryo yazarından, yönetmenine ve oyuncusuna kadar on binlerce işçiden oluşan büyük bir ailedir. Bu ailenin en önemli sorunlarından biri sigortasız, yevmiye usulü çalışmanın yaygın olması, işsizlik oranının 5 bin kişiyi çoktan aşmış olmasıdır. Yaşanan salgın nedeniyle turneler iptal, oyunlar iptal, hayatını sadece tiyatro oyunuyla idame ettiren TV projelerinde hiç yer almamış oyuncular dardadır” dedi. Girgin, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’a, “Tiyatrocularımızın dekorcusundan kostümcüsüne, senaryo yazarından, yönetmenine ve oyuncusuna kadar bütün tiyatro camiasını işsizleri ile birlikte kapsayan acil bir destekleme politikasını hayata geçirmeyi düşünüyor musunuz?” diye sordu.
  • Korono virüs salgını nedeniyle dizi setlerine geçici süreliğine ara verildi. Bazı dizi yapımcıları ise salgının büyümesine rağmen çekimlere devam ediyor. Koronavirüs endişesiyle setlerin ertelenmesini talep eden set emekçileri seslerini duyurmaya çalışıyor, set işçileri ise reyting uğruna hayatlarının hiçe sayıldığına dikkat çekerek, kendilerine “beğenmiyorsanız, çalışmayın” denildiğini ifade ediyorlar. “Öyle dediklerinde sessiz kaldık, çünkü işsiz kalma korkumuz vardı. İşsiz kalma korkumuz, virüsün bulaşmasından daha korkutucu geldi” . 2017 yılından beri çalışan bir set işçisi, koronavirüs vakalarının Türkiye’de de görülmesiyle birlikte setlerde yaşananları şu sözlerle anlattı: “Hiçbir şey değişmedi. Biz aynı koşullarda çalışmaya devam ettik. Her sette iki ekip, her ekipte ortalama en az 60 kişi çalışıyorduk. Temassız çalışma imkânımız neredeyse sıfırdı. Bir malzeme gelecekse onu bütün set kullanırdı. 12 gün böyle çalıştık. Hiçbir şekilde bizi düşünen olmadı. Biz de çalışmaya mecburduk. Benim borçlarım var, kiram var. Ailem köyde onlara para göndermem gerekti. Ya bana bulaşırsa korkusu çok yaşadım. Herkeste bir panik vardı. Ama mecburduk.”

Salgın nedeniyle çalıştığı sete 2 hafta ara verildiğini belirten set işçisi, “Geç de olsa bu kararı verdiler. Şimdi köye ailemin yanına geldim. Çünkü çalışmadığım için İstanbul’da yaşayamazdım. Bu süre zarfında ne yapacağımı bilmiyorum. Kiramızı, faturalarımızı nasıl ödeyeceğiz? Sette çalışanların çoğu bundan sonra ne olacağını bilmiyor, hiçbir güvenceleri, ek gelirleri yok. Bir yandan salgından korunmamız gerekiyor, diğer yandan da çalışmamız” şeklinde konuştu. Birçok sete ara verilirken ATV isimli kanalın setlerine ara vermediğini aktaran Ahmet, “sırf reyting uğruna çalışanların hayatını hiçe sayıyorlar” dedi. Bir başka işçi ise, “Hastalansam hastaneye gidecek ne param ne bir sigortam var. Evet, ara verilmesi sağlık açısından iyi oldu ama biz ev kirasını, elektrik, su doğal gaz faturalarımızı nasıl ödeyeceğiz. Şimdi setler durdu para alamıyoruz. Nasıl yaşam sürdüreceksin diye kimse sormuyor. İki seçenek sunuyorlar ya işe gelip koronavirüsten öleceksin ya da seti durduracağız, ödeme yapmayacağız, açlıktan öleceksin. Hangi seçenek daha insancıl, inanın bilmiyorum. Evine ekmek götüren set çalışanlarını biraz düşünsünler” diye konuştu.

Sinema Emekçileri Sendikası (SİNE-SEN) Yönetim Kurulu Üyesi Galip Görür, “bir biçimde sermayenin para kazanmasını ve sektörün dönmesi gerektiğini düşünüyorlar ve insan hayatını hiçe sayıyorlar. Bir an önce setleri durdurmaları gerekiyor. Çalışanların hastalığa yakalanmaması ve virüs salgınının daha fazla yayılmaması için, salgın kontrol altına alınana kadar çalışanların ücretli izne ayrılması ve bu süreci evlerinde geçirmesi sağlanmalıdır. Bu süreç içerisinde çalışanlar mağdur edilmemeli, ödemeleri aksatılmamalı ve tüm özlük hakları zamanında verilmelidir. İşveren, devlet sorumluluğunu mutlaka yerine getirmeli” dedi. Dizi çekimlerinin devam ettirilmesinin hem set emekçilerini hem de halkın sağlığını tehlikeye atmak anlamına geldiğini belirten Oyuncular Sendikası Genel Sekreteri Sercan Gidişoğlu ise, “böyle bir durumda virüsün yayılmasına en müsait ortamdır setler. Bizim sosyal mesafeyi setlerde korumamız mümkün değil. Sürekli ekipmanların elden ele verildiği, temasın olduğu bir ortamda çalışıyorlar. Devletin bu sektörde çalışanlara ücretli izin gibi destek vermesi lazımdır. İşin ekonomik boyutundan önce ATV’nin inadı yüzünden hâlâ durmayan 3, 4 set kaldı. İnsan sağlığını tehlikeye atıyorlar. Bunların da bir an önce durması gerek” şeklinde konuştu.

  • Koronavirüs nedeniyle gösterimlerine ara veren Kadıköy’deki Rexx ve Beyoğlu’ndaki Atlas Sineması tamamen kapanma kararı aldı. İstanbul’un kent yaşamında ve sinema kültüründe önemli yeri olan iki salonun kapanması sinemaseverler tarafından üzüntüyle karşılandı, imza kampanyaları başlatıldı. Sinema Yazarı Gözde Hatunoğlu konuya dair olarak ” Sinemayla ilgili alışkanlıklarımız hızla değişse de “Film salonda izlenir” şiarına sıkıca tutunanlar, Kadıköy’de yaşayanlar, İstanbul’un birçok farklı yerinden çıkıp sinema aşkı için bağımsız sinema salonlarını dolduranlar, film festivallerini yakından takip edenler; hepimiz çok üzgünüz. Rexx, sadece film izlediğimiz bir sinema salonu değil. 1962 yılından beri (o yıllarda ismi Reks) ayakta kalmaya çalışan sinema salonu. O yıllardan çok daha önce, 1922’de Afife Jale’nin sahneye ilk çıktığı yer olan Apollon Tiyatrosu hatta. 100 yıllık koca bir tarih, İstanbul’un önemli kültür merkezlerinden biri, çoğumuzun önünde bir tanışıyla buluştuğu, kimimizin sevgilisinin elini ilk tuttuğu yer belki de… Rexx kapanırsa, Atlas kapanırsa sadece sinema salonu kaybetmiş olmuyoruz aslında. Bir kentin belleğine kazınmış önemli bir parçayı; yazılara, romanlara, filmlere, kim bilir belki de şiirlere konu olmuş bir parçamızı yitiriyoruz. Çok mu geç bilmiyorum ama Beyoğlu Sineması için elimizi taşın altına koyup hep birlikte nasıl didindiğimiz ve sinemamızı nasıl kurtardığımız ortada. Aynısını Rexx ve Atlas için de yapabilmemizi sağlayacak dayanışma ve mücadele gücü de içimizde. Umut tükenmeden hiçbir şey tükenmez” derken, Banu Bozdemir ise “Şu an sinemaların hepsi kapalı ama bazıları gerçekten bir daha açılmamak üzere kapanıyor ya da dönüşüm geçiriyor. Festival sinemalarından Atlas Sineması uzun zamandır kapanmamak için mücadele veriyor, sadece festival zamanlarında tam anlamıyla dolup taşıyordu. Şimdi de bir büyük çaplı bir sinema müzesine dönüşüyor. Biraz zorunlu bir kopuş olsa da en azından sinemadan kopmuyor diye avunabiliriz. Şehrin Anadolu yakasında başka bir festival salonu olan Rexx (Reks) de benzer bir akıbet yaşıyor. Rexx sineması daha radikal bir kararla kapandı, hatta tahliye işlemleri yapıldı. Kimileri bağlı bulunduğu vakıfla yaşanan problem diyor ama biraz geriye çekilip baktığımızda kapısı sokağa bakan sinemaların genel sorunu gibi duruyor. Can suyu olan seyirciyi kaybetmek, büyük sinema kompleksleriyle baş edememek, zamana, mekâna ve izleme algısına yenik düşmek… Ben özellikle Atlas Sinemasında çok film izledim, birçok festival filmiyle orada tanıştım, havasını soludum, kapısının bacasının kırıldığına tanık oldum… Atlas Sinemasının Müdürü Cevdet Bey bize uzun zamandır kapanacağını söylüyordu, sürpriz olmadı ama ikisi de çok eski sinemalar… Ve ben eskinin yaşatılmasını canı gönülden savunan biriyim ama her şey bizim istediğimiz gibi olmuyor maalesef! Bunu en son Emek Sinemasında da deneyimledik. Çok üzücü, keşke bu değerleri gerçek halleriyle yaşatmanın bir yolu olsa” ifadelerini kullandı. 1961 yılında Reks ismiyle açılan, 1996 yılında Rexx olarak faaliyetlerine devam eden mekân Anadolu yakasının en önemli sinema salonuydu. 59 yıllık geçmişinde birçok önemli festivale ev sahipliği yapan Rexx’in bundan iki yıl önce kira bedelinin çok yüksek olması nedeniyle kapanması gündeme gelmişti. İstiklal Caddesi’nin en eski sinema salonlarından olan Atlas Sineması ise mevcut koşullarla baş edemediği için kapanma kararı aldı. Sinemanın iki ortağından biri olan İrfan Atasoy’un oğlu İrfan Atasoy, “Çok üzgünüm. Kültür Bakanlığı tarafından kapanmaya mecbur bırakıldık. Kazanç sıkıntısı veya kira derdimizden değil. Kültür Bakanlığı sinema müzesi yapmak istiyordu. Direnecek bir şey de bırakmadılar bize. Razı olmak zorunda kaldık” şeklinde konuştu. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yapılan yazılı açıklamada, Atlas Sinemasının kapanacağına ilişkin yapılan haberlerin gerçeği yansıtmadığı belirtildi. Aslına uygun restore edilerek sinema müzesine dönüştürüleceği ve eylül ayında açılacağı duyurulan Bakanlık açıklamasında “Tarihi Atlas Sinemasının yenilenmesiyle sinema endüstrimizin ihtiyaç duyduğu gala ve prömiyer gösterimlerine ev sahipliği yapacak olan İstanbul Sinema Müzesinde gerçekleştirilecek sürekli tematik programlarla sinema sanatının farklı sanat disiplinleriyle buluşması sağlanacaktır” denildi.
  • Sanat Yönetmeni, tiyatro ve sinema oyuncusu İsrafil Parlak, evinde intihar etti. Parlak’ın Kars Sanat Merkezi’nin kapatılması nedeniyle uzun süreden beri işsizdi. CHP’li Kars eski Belediye Başkanı Naif Alibeyoğlu, “Ben 1999’da MHP’li belediyeden devralmıştım. Gelir gelmez Sanat Merkezi’ni açmıştım. Orada İsrafil Parlak yönetmenlik yapıyordu. Onlarca oyun sergilenmişti, ulusal oyunları getirmiştik beraber. Yürekli, hayat dolu bir insandı. İsrafil’in hayat damarını kopardılar” dedi. Alibeyoğlu, kendinden sonra gelen AKP’li Belediye Başkanı’nın sanat merkezini kapattığını yerinin de Halk Eğitim Müdürlüğü’ne verildiği söyledi ve şöyle devam etti: “Kars’a sanat merkezi yapılmasında Silivri Cezaevinde tutuklu bulunan iş insanı Osman Kavala’nın büyük emeği ve yardımı olmuştu. Şimdi Osman Kavala gibi adam içeride, katiller dışarıda.” Yönetmen Reis Çelik de sosyal medya hesabından İsrafil Parlak için şunları yazdı: Ömrünün çoğunu Kars’ta tiyatro sahnesini var etmek için savaştı. Tiyatroyu kapadılar. Yalnız kaldı. Biz sinemacılar oraya gittiğimizde her şeyimize koşturan ve hiçbir beklentisi olmayan biriydi. Biz bizim işimiz bitip dönünde İstanbul’a o yine yalnız kaldı. İnsanlara karşılıksız yardım için köy köy dolaşırdı. Ona “Mecnun” derlerdi. Anlamazlardı yine yalnız kaldı. Resmi kurumlarda memurluk yaptı. Bir yanlış görünce hemen en yüksek sesle dile getirirdi. Kimse arkasında durmazdı, yalnız kaldı. O hep yalnızdı ve sevgili yol arkadaşım yalnız başına gitti. Seni ve yalnızlığını unutmayacağım”.
  • Sivas’ın 800 yıllık Tarihi Meydan Camii, altına yapılacak alışveriş merkezi inşaatıyla yok ediliyor. Mimarlar, kaçak başlayan Sivas Merkez Cami Alışveriş Merkezi inşaatı için suç duyurusunda bulundu. Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş-  Candan şöyle dedi: ‘’Sivas Tarihi Kent Meydanı Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemine ait anıtsal sivil ve dini yapılar ile oluşmuş en önemli tarihi meydanlardan biridir. Meydan farklı dönemlerin çok katmanlı kültürünü yansıtmakta, şehrin hem odak noktası hem tarihsel mekânı, hem de simgesi olarak bir bellek mekânıdır. Bu belleği bozacak dokusuna zarar verecek herhangi bir yapılaşmaya evet demek mimarlık mesleğine ve tarihe ihanettir. Sivas Belediyesi Sivas’ın geleceğini ve tarihselliğini yok etmekten vazgeçmelidir. Cami yapıyoruz diyerek, aslında caminin altına dükkânlar, kafeteryalar ve otopark yaparak cami adı altında alışveriş merkezi yapamaya niyetlenen ve toplumun dini duygularını sömüren bu anlayışı kabul etmediğimizi bir kez daha ifade ediyoruz. Mesele camii değil, altındaki dükkânlar, kafeterya ve otopark işletmesinden elde edilecek rantın paylaşımıdır. Cami alışveriş merkezi, ruhsatsız plansız bir şekilde kaçak başlamıştır. Anılan alana ilişkin imar planı kararı bulunmadığı gibi tesis edilmiş bir ruhsat işleminin de bulunmamaktadır. İmar mevzuatına açıkça aykırı davranan KOMAŞ A.Ş. Sivas Belediyesi Başkanlığı ve Sivas Çevre Şehircilik İl Müdürlüğü hakkında Sivas Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduk. Sivas Belediyesi acilen bu kıyımdan vazgeçmelidir. Camilerde ibadetlerin bile yapılamadığı Covid19 sürecinde, cami adı altındaki bu alışveriş merkezi,  kaçak yapılaşmasını derhal durdurmalıdır.”
  • Sanatçı İnisiyatifi adına bir açıklama yapan Burhan Kum, çağrısında şunları söyledi: “Otuz yıldır görsel sanatlar alanında üretim yapan ve bu üretimimi düzenli olarak sergi ve kitaplar aracılığıyla insanlarla paylaşan bir sanatçıyım. Meslektaşlarımla birlikte son otuz yıl zarfında Türkiye’de yaşanan birçok ekonomik ve toplumsal krizle mücadele ettik ancak bugün birçoğumuzun yaşamında daha önce hiç karşılaşmadığı boyutta bir krizle karşı karşıyayız. Özellikle merkezi iktidarın gündeminde hiçbir biçimde yer almayan (Ya da en fazla olağan şüpheli olarak görülen) görsel sanatçıların bu aşamada devletten destek alma şanslarının olamayacağı da aşikâr.  Birçok sanatçının görüşüne başvurarak kaleme aldığım bu metin aracılığıyla kamuoyunun dikkatini krizin görsel sanatçıların yaşam koşulları üzerindeki etkilerine çekmek istiyoruz. Zaten kısıtlı kurumsal destek alabilen ve uzun süreden beri koleksiyoncuların “serbest zamanlı, güvencesiz iş gücü” olan bizler böyle dönemlerde külliyen kendi kaderimize terk ediliyoruz. Eminiz ki kriz atlatılıp tekrar sergiler açmaya başladığımızda koleksiyoncular “yüksek düzeyde” işler beklentisi içinde sergilerimizi ziyaret edeceklerdir. Hâlbuki bu kriz öyle kısa sürede biteceğe benzemiyor. Salgın kontrol altına alınsa bile ardından yaşanacak ekonomik krizin sonucunda sanatçının sanatıyla yaşayabilmesi için en azından iki-üç yıl geçmesi gerekecektir. Bir sanatçı bu süreyi nasıl atlatır, ev ve atölye kirasını nasıl öder, kitabını/malzemesini neyle alır, en önemlisi nasıl hayatta kalır ve ailesini nasıl doyurur? Bu şartlar altında sanat hamisi kurum ve koleksiyonculardan taleplerimizi şöyle sıralayabiliriz: Belediyeler, sınırları içinde faaliyet gösteren sanatçılara “kira ve malzeme yardımı” adı altında maddi destek vermelidir. Aynı yardım sanat galerileri için de söz konusu olmalıdır. Pera Müzesi, İstanbul Modern, SSM, İKSV, Aksanat, Arter, Borusan ve benzeri kurumlar askıya aldıkları faaliyetlerinin bütçeleriyle ve koleksiyoncuların katkılarıyla, bugüne dek sergiler açan her sanatçının belirli miktarda destek alacağı bir fon oluşturulabilir. Her sanatçı aldığı desteği belirli sayıda iş ile ödeyebilir, ya da bu fona katkı sunan koleksiyoncu ve kuruma sanatçıların gelecek sergilerinden belirli sayıda iş seçme hakkı tanınabilir. Koç Holding 2021’deki bienali erteleyip, bu etkinliğe ayırdığı ödenekle eser satın alma ya da ısmarlama yöntemiyle, birçok sanatçıya destek olabilir. İKSV de önümüzdeki yıl içinde planladığı -davetli sanatçıların bile geleceği şüpheli olan- festivaller için aynı yöntemi izleyebilir. Türkiye’de yaşayan ve üreten sanatçılara doğrudan maddi destek de en az bienal ve festivaller düzenlemek kadar ülkenin kültürel hayatına katkı sağlayacaktır.”
  • Koronavirüs salgınıyla birlikte televizyon ve sinema setlerinin durmasının ardından, ekranlarda eski dizilere yer verilmeye başlandı. Sinema Oyuncuları Meslek Birliği (BİROY), kanalların bu eski eserler üzerinden de reklam geliri elde ettiğini belirterek, telif hakkı sahiplerine de teliflerinin ödenmesi çağrısında bulundu. Yayın akışlarında insanların özlediği ve sevdiği eski eserlerin gösterilmeye başlandığı aktarılan açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Evde kaldığımız bu süreçte bu sektörün önemini daha iyi anladık. Çünkü RTÜK Başkanının da ifade ettiği gibi ‘Rağbet gören yerli yapım ve diziler, içinde bulunduğumuz ağır gündemde de rahatlama adresiniz olarak sizlerle olmaya devam ediyor… Ama siz bizi ekranlarda görmeye devam ettikçe çalıştığımızı düşünüyorsunuz. Kanallar reklam alıp bu eserleri sizlere izleterek tekrar para kazanıyor fakat bu eserlerde telif hakkı sahiplerinin teliflerini ödemiyorlar. Özgün katkımızla oluşturulan bu eserleri ticari olarak kullanarak gelir elde eden kanalları hak sahiplerine teliflerini vermeye davet ediyoruz.”

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi, pandemi nedeniyle kültür sanat camiasının çok zor durumda olduğunu anımsatarak, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’a “Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca toplanan özel kopyalama harcında 2017 yılı itibari ile biriken 320 milyon liralık fon nerede?” diye sordu.  İlgezdi, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un yanıtlaması istemiyle Meclis Başkanlığı’na soru önergesi verdi. İlgezdi, Meclis’e taştığı fonla ilgili olarak şu açıklamada bulundu:

“Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca, üretilen, ithal veya ihraç edilen kaset, cd, dvd, matbaa makinesi, fotokopi makinesi gibi ürünlerden yüzde 3 oranında kesinti yapılmakta, söz konusu bu kesintiler ‘telif tazmin bedeli’ ya da bilinen şekliyle ‘özel kopyalama harcı’ adı altında bir fonda toplanmaktadır. 2017 yılı itibarıyla fon büyüklüğünün 320 milyon liraya ulaştığı ifade edilmektedir. Sanat camiası kan ağlarken, bu para, pandemi sürecinde işini kaybeden, iş yapamayan sokak sanatçısından ışıkçısına; saz ekibinden, şoförüne; yeme içme lojistik çalışanından temizlik işçisine kadar çok değişik kademelerde çalışanlar, oyuncular, gişeciler, yer göstericiler, sorumlu müdürlerden set emekçilerine kadar binlerce kişi için önemli bir kaynak olacaktır.” CHP’li İlgezdi, Bakan Ersoy’dan şu sorulara yanıt istedi:

-2020 Nisan ayı itibariyle özel kopyalama harcı adı altında biriken paranın miktarı nedir?

-Özel Kopyalama Harcında biriken tutardan 2003 sonrası yıllar bazında yapılan harcama miktarı nedir?

-Bu harçta biriken paradan hangi kuruluşlar, hangi vakıflar, hangi dernekler, hangi meslek örgütleri, hangi kurumlar yararlanmıştır?

-Yıllar bazında harcanan paranın dağılımı nedir?

-Covid19 salgını nedeniyle özel kopyalama harcında biriken meblağın kullanılması düşünülmekte midir?

-Özel kopyalama harcında biriken meblağın Covid19 için kullanılması düşünülüyorsa hangi kültür sanat meslek örgütlerine, ne kadar yardım yapılacaktır?

-14 Mart 2020 tarihinden bugüne destek başvurusunda bulunan özel tiyatro sayısı nedir?

-Bakanlığınız tarafından özel tiyatrolara ödenen destek toplamı nedir?

-Bu desteklerden kaç tiyatro yararlanmıştır?

-Destek başvurusu reddedilen tiyatro sayısı nedir?

-Reddedilme gerekçeleri nedir?

-Pandemi sürecinde bugüne kadar sektörler bazında yardım talebinde bulunan gerçek kişi sayısı nedir?

-Bu süreçte kaç sanatçıya, kültür sanat emekçisine, set işçisine, firmaya, sokak çalgıcılarına, bağımsız çalışan ses ve müzik sanatçısına ne gibi yardımlar yapılmıştır? -Pandemi sürecinde işini kaybeden sinema set emekçilerinden, mekanlarda şarkı söyleyenlere, müzik yapanlara kadar bakanlığınızca mağdur olan sanatçılar için bir envanter tutulmuş mudur?

-Pandemi tedbirleri kapmasında kapatılan ve halen kapalı olan sinema salonları, tiyatro salonları, kültür merkezleri, konser salonlarının işletmecileri için bir destek sağlayacak mısınız?

-Kültür sanat camiası için bir fon oluşturmayı düşünmekte misiniz?

  • Baskıya ve ayrımcı yaklaşımlara maruz kaldıklarını söyleyen Kürt yayınevleri, bunun yanına koronavirüs salgını ile birlikte ekonomik daralmanın da eklendiğini ve önlerini göremediklerini belirttiler. Henüz karantinanın sonuçlarını görmediklerini söyleyen Avesta Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Abdullah Keskin, “Şehir çalışmalarında birçok yayınevi kapatıldı. Biz de Diyarbakır şubemizi kapatmak durumunda kaldık. Onun ardından doların yükselmesiyle beraber bir kâğıt krizi başladı. İşler tam durma noktasına gelmişken tüm dünyayı avucuna alan virüs meselesi gündeme geldi. Yayınevi 40 gündür kapalı. Sadece on-line satışlar için haftada 1 veya 2 kere bir arkadaşımız gidiyor. Matbaalar kapalı olduğu için bu süreçte bir şey basmadık. Elimizde olan dosyaları baskı için hazırlamaya devam ediyoruz. Ofisi bir nevi eve taşımış durumdayız ama henüz önümüzü göremiyoruz. Bu karantina döneminin ardından basmak üzere elimizde epey dosya olacak. Ona göre karar vereceğiz. Şu ana kadar normal yayınevlerine yapılan yardımların hiçbirinden yararlanmış değiliz. Bizim bu hususta tek beklentimiz; yasaklamalara, el koymaya son verilmesidir. Öbür türlü yayınevlerine yönelik ekonomik destek konusunda ne bir umudum ne bir beklentim var. Yapabildiğimiz kadar kendi yağımızda kavrulmaya çalışacağız” diye konuştu. Sor Yayınları Temsilcisi Reşo Ronahî ise, “Kürtçe yayıncılık bu süreçten daha fazla etkilenebilir. Çünkü zaten salgın öncesinde de Kürtçe okurun az olmasından, dağıtım şirketlerinin ayrımcı yaklaşımlarından ve Kürtçe yayıncılığı destekleyecek yerel yönetimlerin olmamasından dolayı birçok sıkıntı yaşanıyordu. Dağıtımın daha da daralmasıyla birlikte Kürt yayınevleri ciddi ekonomik sıkıntılar yaşayabilirler. Her yıl eylül ayında Diyarbakır’da kitap fuarı düzenleniyordu. Bu fuar Kürtçe yayıncılar için çok önemli bir fuar. Eğer o zamana dek fuarın düzenlenme koşulları olmazsa ekonomik daralma daha da artacaktır” ifadelerini kullandı. Kürt yayıncılığına yönelik baskının görünen ve bilinen bir taraf olduğunu vurgulayan Kürt Dil ve Kültür Ağı Yayıncılık Masası Sözcüsü Deniz Gündüz, “Onun dışında Kürtçe Kürt halkı tarafından yeterince sahiplenip okunulmuyor. Eğitim dili Türkçe. Ona karşı da Kürtçe tutunmaya çalışıyor. Bununla beraber, Kürtçe okuyan çok az bir kesim var. Ekonomik kriz olduğu zaman insan önce kitaptan kesiyor. Zazaki yayın yapan yayınevleri ise daha da çok etkileniyor. Kürtçe yayın yapan kanallar vardı, onları kapatıldı. Bu noktada söylenebilir ki, Kürtlerin kendi diline ve yayınevlerine sahip çıkması gerekir.”

Sanat alanı salgın hastalıktan en ağır darbeyi yiyen sektörlerden biri oldu. Müzik, tiyatro, dans gösterileri durunca binlerce sanat insanı işsiz ve ekmeksiz kaldı. Salgının ilk günlerinde sanat alanına destek vereceğini söyleyen iktidar sözünde durmadı. Sanat alanının özgürleşmesi, konser yasaklarının kalkması için bedenini açlığa yatıran Grup Yorum üyesi Helin Bölek ise yaşamını yitirdi. Emeğimizin ve sanatımızın tehlikede olduğu bir ülkede ve dünyada şimdi de hayatımız tehlikede. Ülkede ve dünyada insanların her gün onlarla, yüzlerle binlerle kırıldığı günlerde, “son sözü direnenler söyleyecek” kararlılığına sığınmaktan başka bir yol yok gibi gözüküyor!

Mimesis Haber

Paylaş.

Yanıtla