Sahnenin En İyi Lear’ı Sustu

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Sevin Okyay’ın Birgün’de yayınlanan yazısı / Günümüzün sinemaseverleri için hep Bilbo Baggins olarak kalacak. Ian Holm, önce Yüzüklerin Efendisi üçlemesinin iki filminde Bilbo’yu oynamıştı. Fellowship of the Ring / Yüzük Kardeşliği (2001) ile yola koyuldular. Onun ardından Return of the King / Kralın Dönüşü (2003) geldi. Derken Shire’ın Hobbit’leriyle tanıştık: An Unexpected Journey / Beklenmedik Yolculuk (2012) ve The Desolation of Smaug / Smaug’un Çorak Toprakları (2013). Böylece, toplam altı Tolkien uyarlamasının dördünde çeşitli yaşlardaki Bilbo Baggins’e can verdi. Ülkesinde çok sevilen, bizim ne yazık ki bilmediğimiz bir Tolkien’i daha var: 1981’de BBC Radyo 4’ün JRR Tolkien romanları dramatizasyonunda Frodo’yu oynamıştı.

Kimi basın organları onun ölüm haberini Bilbo başlıklı olarak verdi. Bazıları da öyle başladı, ayıp olmasın diye bir-iki filminden, belki bir oyunundan da söz etti. Bizim ise böyle yapacak halimiz yok. Hemen hemen hepsini gördüğümüz iyi filmlerdeki performansları bir yana, devrinin en iyi Shakespeare oyuncularından biri ve muhtemelen gelmiş geçmiş en iyi Kral Lear’ı olan Ian Holm’u işte bu oyunla İstanbul’da izlemiştik.

Aktör üstelik bu rolü, sahneye çıkmadığı yirmi yılın ardından üstlenmişti. Otuz üç yıldır da bir Shakespeare oyununda rol almamıştı. 1997’de Richard Eyre “Kral Lear”i Cottlesloe at the National Theatre’da başrolde Ian Holm’le sahnelemişti.

Aynı yıl gerçekleşen 9. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’nde Holm’lu “Kral Lear”, Aya İrini’de festival izleyicisiyle buluştu. Oyun, İngiltere’de yılın tiyatro olaylarından biriydi. The Times yazarı Benedict Nightingale Holm’ü, “belki de gördüğüm en iyi Lear”, diye değerlendirdi. Daily Mail’den Shaun Usher “kesinlikle yüzyılın en iyi Learlerinden biri, ki sayıları çok azdır,” dedi. Holm’ün aralarına katıldığı, hatta yarım adım önlerinde durduğu büyük Lear yorumcuları panteonunda Laurence Olivier, John Gielgud, Michael Redgrave, Paul Scofield yer alıyor.

King Lear/Kral Lear ona 1998’de Laurence Olivier En İyi Aktör Tiyatro Ödülü’nü, 1997 Londra Eleştirmenler Çevresi Tiyatro En İyi Aktör Ödülü’nü ve Londra Evening Standard Tiyatro En İyi Aktör ödülünü getirdi. Oysa 1976’da “The Iceman Cometh”ta sahne korkusuna kapılıp oyunu bırakarak çıkmış, ondan sonra da ancak üç oyunda dönme cesaretini bulmuştu. Sonradan bu olay için, “Hafızama kazınmış çıkmayan bir yara izi” diyecekti. Parmağında da hakiki bir yara izi vardı. Coriolanus’te Laurence Olivier’nin kılıcının hatırası.

Her yana çekilebilen, her şekli alabilen bir aktördü. Zeki, mantıklı, soğukkanlıydı. İzleyicinin sempatisini kazanmaya çalışmazdı. Ama en duygusal rolünde bile duygularını kontrol altında tutardı. Anı gelene kadar. Onun dışında hep “daha azı aslında daha çoktur” anlayışıyla oynardı. Bu yaklaşım ona Olivier’den başka pek az tiyatro oyuncusunun sahip olduğu şeyi getirmişti: Sahne ve perdede eşit ölçüde başarı. Yıldız kalitesi, meziyetleri olan bir karakter oyuncusuydu.

Yazının devamı için tıklayın: Birgün

Paylaş.

Yanıtla