Babamı Kim Öldürdü: Tiyatro İhtiyacı

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Özgenur Korlu

Tüketim toplumunun yükselişi, güvende hissedebilmek için ihtiyaç duyduğumuz şeylerin sayısını da arttırdı. Gerekçe güvenlik olduğu sürece, güç sahiplerinin eli daha kuvvetli. Bu düzende neyin güvenlik için gerçekten gerekli olduğuna kimse emin değil. Bu belirsizlik her şeye, aşı ve maskeye bile, şüpheyle yaklaşmaya neden oluyor. Şüphe, daha fazla güvenlik ihtiyacını beraberinde getiriyor. Böyle bir düzende tiyatro, ihtiyaç olarak görülmüyor.

Güvenlik ihtiyacının dayattığı sıkı kurallar, alternatif bir düzenin ihtimalini dahi görünmez kılar. Öncelik en hızlı ve güç sahipleri için en kolay/kârlı şekilde güvenliğin sağlanmasıdır. Bu yüzden alternatifi aramak bile bir kural ihlali olarak görülür. Tiyatro ise özünde alternatiftir. Belki de bu yüzden güvenlik ihtiyacında ilk o terk edilir.

Seyirci kalmayı değil, seyirci olmayı seçen ve bunu bir unvan gibi gururla taşıyan ben bile tehlike anında ilk olarak tiyatro biletlerimi denize attım. Ancak güvenliğimi garanti altına aldıktan sonra sıra tiyatroya gelebildi. Bu ihtiyacı fark edebilmem için ise tiyatronun evime kadar gelmesi gerekti.

….

Edouard Louis’in Ayberk Erkay tarafından çevrilen romanından uyarlanan Babamı Kim Öldürdü, en basit tarifiyle bizi homofobik baba – gay erkek evlat yüzleşmesine götürüyor. Bu oldukça kişisel hikayede kahramanların bir önemi yok. Çünkü sınıfla yaratılan güvensizlik, alternatifi düşlemenin hep sonraya ertelenmesine, geç kalınmasına neden oluyor. Bu durumda kahramanların özgünlüğü hikayenin sonunu değiştirmeye yetmiyor. Kişisel olanın politikliği, sınıfın kaderi tarafından yutuluyor. Başka bir düzenin ihtimaline inanmaya başlasa da baba ölüyor…

Diğer yandan, soru işaretsiz bir cümle olan “Babamı kim öldürdü”, bize hikayeyi en azından başkaları için değiştirebilme hayalini kurduruyor. Louis’in satır aralarına gizlediği hikayesi, aslında babasınınkinin bir alternatifi. Yine taşra, yine babanın boşluğu, yine kardeşlerin kalabalığı, yine yoksul bir ev… Ama bu kez içeriden doktoralı bir yazar çıkıyor. Bu alternatifin ihtimali oyun sonrasında da sizi bırakmıyor. Bu kez sonu soru işaretli soruların peşine düşüyorsunuz: Baba nasıl kurtulurdu? Daha iyi siyasetçilerin, daha iyi politikaların olması kaçınılmaz sonu değiştirir miydi? Dayanışma, örgütlenme? Fabrikada çalışmak yerine başka bir iş bulsaydı ya da okulda kalabilseydi sonu aynı olur muydu? Onun için başka bir hayat mümkün müydü?

Ben soruları aşıp ne Onur Ünsal’ın 105 dakika boyunca ritmi hiç düşürmeden sürdürdüğü tek kişilik performansına, ne ayrıntılarıyla Onur Ünsal’ın sahnede yalnız kalmamasını sağlayan Cansu Aslan’ın sahne tasarımına, ne Kemal Aydoğan’ın özlediğimiz rejisine, ne de tüm bunları bir televizyon ekranından canlı canlı seyretme gelemiyorum. Sahnedeki bu emeği ve bu emeğin bizim ekranlarımıza kadar gelişini kötü eleştirmenler gibi “Muazzam!” diye tivitleyip geçiştiriyorum. Fakat yeniden hissetmeye başladığım tiyatro ihtiyacını geçiştirmeye niyetim yok. Aksine Louis’in bana yüklediği soruların benzerlerini bu kez tiyatro için sormak, kader görülen sonu durdurmak istiyorum. Başaramazsam bile bunun için inat etmek!

Tiyatroyu kim, ne kurtaracak? Tiyatro emekçileri yokluktan tükenmesinin önüne nasıl geçilebilir? Bağımsız tiyatroların borçları nasıl ve ne kadar ertelenebilir? İhtiyaç duydukları maddi destek paketleri ne zaman gelecek? Tiyatro kanunu ne zaman çıkacak? Bu kanunun çıkması için biz ne yapmalıyız? Tiyatronun yaşayabileceği bir düzen kurulması için illa da bağımsız tiyatroların kurban edilmesi mi gerekiyor? Bu düzenin alternatifi ne?

Alternatif, şimdilik tiyatro sanatının iki alametinden birini eksik sunan, mekanda buluşturamasa da anda bir araya getiren bir ekran. Alternatifler her zaman en iyi ihtimali sunmak zorunda değil. Fakat bu alternatifin beklediğimden çok daha iyi olduğunu da itiraf etmeliyim. Yokluğunun güvenlik ihtiyacı gerekçe gösterilerek kabul ettirildiği bir zamanda, tiyatro ihtiyacını bir talep olarak ortaya çıkaracak yegane arz şekli bu. Bu arz ile bin beş yüz hanede önce tiyatronun da bir ihtiyaç olduğu fark edilir. Sonrası… Kim bilir? Yaşamak, inat etmektir.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Özgenur Korlu

Yanıtla