Sanatta Hak İhlalleri – Kasım 2020

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Mimesis Haber / Sanat Meclisi’nin hazırladığı, Kasım 2020 Sanatta Hak İhlalleri Raporu’nu okurlarımızla paylaşıyoruz.

Yeni sanat sezonu Ekim aydında salgın hastalık büyük bir patlama yapınca adeta durma noktasına geldi. Özellikle müzik, tiyatro, dans, opera alanında sanatçılar birbirinden farklı mağduriyetler yaşamaya başladılar. İşte Kasım 2020’de sanat alanının başına gelenler:

  • Pandemi koşullarında devletin özellikle kültür ve sanatı desteklemek gibi bir amacının ve bir politikasının olmadığı çok belli. Süreçten etkilenen sanatçılara kulak verdiğimizde durumun ne kadar ciddi olduğu anlaşılıyor. Örneğin, Konser ve etkinliklerin iptal olduğunu, sahne aldıkları mekanlardan uzak kaldıklarını dile getiren Agora Minör Müzik Grubu şöyle düşünüyor: “Yaşamak, müzik yapabilmek, buna zaman ayırabilmek, gerekli araç gereç ve teknik ve müzikal enstrümanlara sahip olmak için para kazanıyor olmak gerekiyor. Pandemi bunların hepsini olumsuz etkiledi. Özellikle tek gelir kaynağı müzik olan insanlar için yıkıcı bir dönem. Yeni uygulamalar müzisyenleri ve müzik sayesinde yaşayan insanları da gözetmeli”. Zarfsız Kuşlar Kukla ve Mim Evi çatısı altında performanslar ve atölyeler gerçekleştiren Oyuncu İlker Kılıçer ise, pandemi döneminde sokakları sahne olarak kullandığını söylüyor ve “sokak performansının elbette ekonomik olarak pek bir getirisi yok. Tüm faturalarımı ve kiramı yatırabilmem için haftanın 3-4 günü sokağa çıkmam gerekiyor. Fakat burada ortaya koyduğum öneri, sanatın sokakta da fiziksel mesafelerle yapılabileceği sonucuydu. Yerel yönetimlerin bu yapılabilirlik üzerinden bizlere finansal destek vermeleri açısından önemli bir adım bence. Sahne oyunlarını da sokağa uyarlayabiliriz aslında” diye devam ediyor. “Pandemi tüm sanat disiplinlerinde kaos yarattığı gibi tiyatroyu da ‘Seyirciye ulaşmak’ babında çok olumsuz etkiledi” diyerek sözlerine başlayan Özgür Tiyatro Genel Sanat Yönetmeni Özgür Başkaya, “Oyuncular kendilerini seyircileriyle buluşarak ifade ederler. Ancak salonlar uzun süre kapalı kaldı. Sokak oyunlarına ve gösterilere izin verilmedi ve hâlâ verilmiyor. Seyircisine ulaşamayan tiyatronun eli ayağı kesilmiş oldu” Tiyatroda oyuncu, yönetmen, ışıkçı, dekoratör gibi görevlerde çalışanların ekonomik olarak zorluk yaşadığını ifade eden Başkaya, profesyonel tiyatroların batma noktasına geldiğini, salonların ise kapanma aşamasında olduğunu dile getirdi. İşsiz kalan tiyatro çalışanlarının başka işler yapmaya çalıştığını anlatan Başkaya, salonlar açılmaya başlasa da insanların tedirgin olduğu için gelmediğini söyledi. Bu süreç tiyatronun ve tiyatrocuların desteklenmesini gerektiğini belirten Başkaya, “Virüs müzik yayınıyla bulaşıyor sanırım. Tiyatro salonlarına kota koydular ancak camilere, mitinglere, parti toplantılarına koymadılar. Muhtemelen oralardan bulaşmıyordu virüs. Sanatın bir virüs olduğu gerçeğiyle bu konuyu kapatıyorum” dedi. Tiyatroların örgütlenme ihtiyacı olduğunu söyleyen Başkaya, “Her ne kadar talepler sadece ekonomik olarak görünse de örgütlenme iyidir. İzmir Tiyatroları Derneği bu konuda önemli açılımlar sağladı. Pandemiden ve ceberut kapitalist sistemden kurtulacağımız umuduyla ve inadına tiyatro diyerek yaşamaya devam” ifadelerini kullandı. İzmir Müzisyenler Derneği ise, sigortasız, güvencesiz, çalışma şartlarının kötülüğü, gece çalışmadan dolayı ekonomik, sosyal ve psikolojik sorunlarla uğraştıklarını söyleyerek, müzik ve sahne emekçilerinin örgütlenmesinin önemine vurgu yaptı. Pandemiden dolayı etkilenen emekçilerin ev eşyalarını, müzik aletlerini satıp erzak alan, kira ödeyen, hatta müziği geri dönmemek üzere bırakan birçok müzisyenin olduğunu ifade eden dernek, “Yaşamak, müzik yapabilmek, buna zaman ayırabilmek, gerekli araç gereç ve teknik ve müzikal enstrümanlara sahip olmak için para kazanıyor olmak gerekiyor. Pandemi bunların hepsini olumsuz etkiledi” diyerek sanatçılar için bir destek programının hazırlaması gerektiğini dikkat çekti.
  • Devlet Tiyatroları Sanatçıları Derneği (DETİS) yönetim kurulu tarafından yapılan yazılı açıklamada “DT’nin en üst yetkili makamı bakanlık tarafından tabelada bir isim haline getirilmiştir” Bir süre önce DT’nin kritik önem taşıyan bazı makamlarına atamalar yapıldığı hatırlatılan açıklamada, “Yapılan yetkisizleştirme ve etkisizleştirme hamlesi ile DT ve DOB Genel Müdürlükleri fiilen ortadan kaldırılmıştır. Böylelikle ülkenin en önemli ve gerekli iki en büyük sanat kurumunun yıkım çalışmaları bitmiş, enkaz altında kalan değerleri de hızla yağmalanmaktadır. Sanat kurumlarını sanatçıların yönetmesine gerek yoktur cümlesi, cahil ve çarpık bir zihnin ürünüdür. Telafisi mümkün olmayan bir gaflet, dalalet ve hıyanettir! Sanat kurumlarını, iktidar sahiplerinin ideolojisine terk etmektir. ‘Sanat’ ve ‘sanat kurumları’ siyaset üstü bir yapıda korunmalı, kollanmalıdır. Hiç kimsenin keyfine veyahut ideolojisinin insafına terk edilmemelidir.” denildi.
  • CHP Genel Başkan Yardımcısı Gamze Akkuş İlgezdi’nin pandemi sürecinde çok iş yapamayan ve zor şartlardan geçen sanatçılar için özel kopyalama harcında bulunan 320 milyon liralık fonun kullanılması talebini bakanlık reddetti. İlgezdi, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca, üretilen, ithal veya ihraç edilen kaset, CD, DVD, matbaa makinesi, fotokopi makinesi gibi ürünlerden yüzde 3 oranında yapılan kesintinin “özel kopyalama harcı” adı altında bir fonda toplandığına dikkat çekti. 2017 yılı itibarıyla fon büyüklüğünün 320 milyon liraya ulaştığını kaydeden İlgezdi, 2020 yılı itibari ile fonda biriken paranın ne kadar olduğu sorusuna ise bakanlığın yanıt vermediğini söyledi. Bakan Mehmet Nuri Ersoy, Genel Başkan Yardımcısı Gamze Akkuş İlgezdi’nin soru önergesine verdiği yanıtta “Özel kopyalama harcında bulunan meblağ fikri mülkiyet sisteminin güçlendirilmesi ve kültürel ve sanatsal faaliyetlerin yürütülmesi amacıyla kullanılmaktadır. Bu amaçlar doğrultusunda gelirin kullanılabileceği alanlar yönetmelikte sayılmıştır” Bakanın yanıtını eleştiren İlgezdi ise, “Olağanüstü bir dönemden geçiyoruz. Sanat camiası kan ağlıyor. En son mekanların 22’de kapanma zorunluluğu ile az sayıda iş yapan müzisyenler de işlerinden oldu. Sanat camiası bu kadar zor durumdayken eldeki hazır fonu sanatçılar için harcamayan bakanlık bahaneler uyduruyor” dedi.
  • İzmir’de kültür-sanat emekçileri Kovid-19 pandemi önlemleri gerekçesiyle restoran-kafe-bar gibi yerlerin gece saat 22.00’de kapanmasını protesto etti. Enstrümanları ile yarım saatlik sessiz eylem yapan kültür-sanat emekçileri, “Sanatın Saati Olmaz” diye bir açıklama yayımlayarak, “Açlıkla sınamakta olduğumuz yetmez gibi, geleceğimiz de kısıtlamaları yapanların insafına terk edilmiş durumdadır. Üstelik kamuoyu yoklamasına gerek duymaksızın yapılan bu kısıtlamaların zamanı ve hudutları net olarak belirlenmediğinden, biz kültür işçileri bir belirsizlik girdabı içinde çırpınmaya terk edildik” İşletmecilerin ve çalışanların ekonomik sorunlar yaşadığına dikkat çekilen açıklamada, hiçbir tampon oluşturmadan uygulanan yasaklarla çöküşün eşiğine gelen işletme ağının yanı sıra, burada istihdam edilen kültür işçileri başta olmak üzere tüm emekçilerin açlığa terk edildiğine vurgu yapıldı: “Sanat öldürmez, sanat yaşatır! Sanat mekânla, sanat zaman ile kısıtlanamaz. Sanat hayatın ta kendisidir. Kültür-sanat işçileri olarak, etkinlikler ve etkinlik mekânları üzerindeki kısıtlamaların ivedilikle kaldırılmasını talep ediyoruz.” 
  • Evrensel Basım Yayın, Evrensel Kültür ve Tîroj dergisi 29 Ekim 2016’da Kanun Hükmünde Kararname’yle kapatıldı. Üzerinden 4 yıl geçmesine rağmen birçok yayınevi ve kültür sanat dergisinin mağduriyeti devam ediyor. Evrensel Basım Yayın Genel Yayın Yönetmeni Cavit Nacitarhan: “Onlarca özel timin zırhlı araçlarla kapımıza dayanılıp ablukaya alındığımız, kapımıza mühür vurulup 30 yıllık birikimimize el konulup ve tüm yayınevi emekçileri olarak sokağa atılıp işsiz bırakıldığımız, haklarımızın gasp edildiği günler yaşadık. 675 sayılı KHK ile kapatıldığımız güne dek, telif ve çeviri eserler olmak üzere milyonlarca baskı yapmış 700 başlık kitap yayınlamış ve kültür sanat dergileri çıkartmış muhalif bir yayınevi olarak, hukuksuzluğun ve zorbalığın hüküm sürdüğü coğrafyada namuslu bir yayıncılık yapmanın karşılığı oldu kapatılmak. Yanlış hatırlamıyorsam KHK ile 30 civarında yayınevi kapatıldı… Ve bu kadar yayınevi içinde ilgili kurumlara başvuran, tüm hukuksal kanalları zorlayıp takip eden tek yayıneviyiz diyebilirim. Çünkü haklıyız. Zaten onları rahatsız eden durum da budur. ‘Herkes bu durumu kabullendi siz de pes edin artık’ diyorlar bize. Göstermelik de olsa açılan ve online sorgulama yapabildiğimiz tek yer ‘OHAL Komisyonu Başvuru Takip Sistemi’dir. Düzenli bir şekilde ziyaret ettiğimiz bu adrese girdiğimizde ‘İnceleme devam ediyor’ uyarısıyla karşılaşıyoruz. Onların inceleme dediği şey ‘Kılıf arıyoruz’ demekten başka bir anlama gelmiyor. Dosyamız OHAL inceleme komisyonunda bekletildiği gibi Anayasa Mahkemesi tarafından da beklemeye alınmıştır. Avukatlarımızın her iki kuruma yaptığı başvuru sonuçlandığında ve iç hukuk yolları tükendiğinde AİHM yolu açılacaktır”. Tîroj Dergisi Yazı İşleri Müdürü Bülent Ulus: “Darbe denince akla ilk gelen askerlerin sivil yönetimi zor (silah) kullanarak alaşağı etmesi, yasal durumu askıya alarak iktidara el koymasıdır. Sivil darbe de aslında yasalarla, yönetmeliklerle, KHK’lerle hukuku askıya almak ve bu hukuk dışı uygulamaları yine kolluk kuvveti zoruyla yürütmeden öte bir şey değildir. 15 Temmuz 2016’da Fetullah Gülen destekli bir askerî darbe girişimi yaşandı. Kısa süre sonra AKP iktidarı, olağanüstü hal ilan ederek hızla devreye koydu.  AKP âdeta önceden hazırlığı yapılmış bir ‘yol haritasıyla’, mücadele tarihleri boyunca Gülen hareketinin karşısında bulunan, darbenin her türüne itiraz edebilecek sol-sosyalist-muhalif kesimlere yöneldi. Tîroj da bu yönelme de kapatılan ilk kültür sanat dergilerinden biri oldu. Oysa bu dergi AKP’nin iktidarda olduğu 2003 Newroz’unda yayın hayatına başlamış ve kapatıldığı 29 Ekim 2016’ya kadar aralıksız 82 sayı yayınını sürdürmüştü. Bu süre içinde ne toplatılan bir sayısı ne de ceza alan bir yazısı olmuştu. Ancak kapatılan diğer birçok dergi, gazete, ajans gibi Tîroj’un da AKP’nin politikalarına muhalif olması kapatılması için yeterli bir gerekçe oluşturdu. Türkiye’de gerek askerî gerekse sivil iktidarlar eliyle yaratılan zorbaca dayatmalar, uygulamalar halkın, gerçeğin sesi olan muhalif basını susturamamıştır. Tîroj da 82 sayı boyunca sayfalarına taşıdığı yazılarla, dosyalarla Kürt kültürüne, sanatına, edebiyatına, diline sunduğu katkılarla bu mücadelenin bir ışık huzmesi olarak kalacaktır”. Evrensel Kültür Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Aydın Çubukçu: “Evrensel Kültür dergisi, bir ‘Kararname’ ile kapatıldı. Her sözü kanun olan bir kurumun hükmüydü bu, takvimler 29 Ekim 2016’yı gösteriyordu. O günlerde dergi, 300. sayısıyla 25. yaşını kutlamaya hazırlanıyordu. Kapımıza kilit vurulduğu andan başlayarak aydın ve sanatçılar, yazarlar, dergiler ve gazeteler hem bu kararı protesto ettiler hem de dergi ve yayıneviyle, gerçekten takdirle ve saygıyla anılması gereken büyük bir dayanışma gösterdiler. Evrensel Kültür, 25 yıl boyunca yalnızca bir sanat-edebiyat dergisi değil, bir ‘aydınlanma ansiklopedisi’ gibi olmaya gayret etti. Doğa bilimleri, müzik, felsefe, tarih, arkeoloji, matematik gibi alanlardan gelen ışığı da okuyucusuna iletmeye çalıştı. Her ay yayımladığı dosyalarla güncel ve teorik sanat-edebiyat sorunlarını tartıştı. En az iki kuşaktan genci kültür ve sanatın bir mücadele alanı olduğuna ikna etti. Bugün ‘kendi’ kültürünü bir türlü ‘hâkim kılamamaktan’ yakınan reislerin yenilgiyi kabul ettikleri bir meydanda Evrensel Kültür, gururla binlerce yıllık insanlık kültürünün ışığını yükseltti”.
  • Pandemi sürecinde oyun sergileyemeyen tiyatro sahneleri tek tek kapanıyor. 2010 yılının Mayıs ayında Tiyatro Açıkça tarafından İstanbul Kadıköy’de açılan tiyatro sahnesi Öykü Sahne, sosyal medya hesapları üzerinden yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi: “Öykü Sahne; bu süre içinde programında pek çok konuk tiyatroya yer vermiş, atölyelerinde yüzlerce kişiye tiyatro sevgisi aşılamış, oyunculuk alanında düzenli atölyeler yapmış, ustaları sahnesinde ağırlamış, özellikle gençlere kapılarını ardına kadar açmıştı. Tiyatromuzun birikmiş sorunları için çeşitli çatılar altındaki mücadelemizle, kalıcı çözümler üretmeye çalışırken ülkemizde sanat üreten yurttaşlar olarak hakkımız olan, ‘acil’ ‘destek’ ihtiyacımız karşılanmadı! Zaten ‘vergi ve SGK borcumuz olduğu için’ proje desteğine de başvuramamıştık! Başta KOVID salgını olmak üzere; altyapı sorunlarımız, birikmiş kira borçlarımız, şimdiki ilçe yerel yönetimi ve Büyükşehir Belediyesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından desteklenmediğimiz için… Sahnemizi kapatıyoruz!”
  • Türk sinemasının duayen oyuncularından Nilüfer Aydan (80) hakkında ‘cumhurbaşkanına hakaret’ suçundan 4 yıl 8 aya kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı. İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ağustos ayında düzenlenen iddianamede, Nilüfer Aydan’ın sosyal medya hesabından 2016-2017 ve 2018’de yaptığı 4 paylaşımın cumhurbaşkanını tahkir kastı ile yaptığı ileri sürülerek paylaşımların düşünce ve eleştiri özgürlüğünde değerlendirilemeyeceğini belirtildi. Soruşturma kapsamında ifade veren Nilüfer Aydan ise sosyal medya hesabının kendisine ait olduğunu ancak FETÖ/PDY övgüleri içeren bir paylaşımının olmadığını belirtti. Yaşından dolayı ve teknolojiyi de yeterince bilmediğinden bazen parkta otururken herhangi bir şey yazdıracağı zaman orada bulunan gençlere paylaşımlarını yazdırdığını belirten Aydan, “Suça konu paylaşımları kendi cep telefonundan parkta oturan gençler tarafından yazılmış olabilir” Sanatçının 1 yıl 2 aydan 4 yıl 8 aya kadar hapis cezası ile cezalandırılması talep edildi. Önümüzdeki günlerde İstanbul Anadolu Asliye Ceza Mahkemesi’nde hakim karşısına çıkacak. Aydan hakkında dava açılmasına neden olan bazı ifadeler şöyle: İlüzyonlarla gerçekleri çarpıtmaya, imitasyonlarla halkı kandırmaya çalışıyorlar… Diktatör kaybedeceğini biliyor… Darbe değil piyes… Eğer beton yığını binalarsa eserin her birini ne kadar pahalıya yaptırdığını bilmiyor muyuz sanıyorsun?”
  • Yazarlar Sendikası, Ruhan Mavruk’a sahip çıktı: “Türkiye Yazarlar Sendikası üyesi de olan Ruhan Mavruk; ince duyarlıkların şairidir, öykücüdür, çevirmendir. Tüm yaşamı edebiyat, sanat, insan hakları ve demokrasi mücadelesiyle geçmiş arkadaşımızdır. Terör örgütü üyesi iddiası usdışıdır. Şair-yazarlar teröre karşıdır, özgürlük ve demokrasinin, insan haklarının savunucusudur. Ruhan Mavruk serbest bırakın!”
  • Kamu Emekçileri Sendikası Konfederasyonu’na (KESK) bağlı Kültür Sanat-Sen Cumhurbaşkanlığının 17. 11. 2020 tarihinde açıklamış olduğu koronavirüs tedbirleri kapsamına sanat emekçilerinin dahil edilmediğini belirtti. Sendika, Devlet Opera ve Balesi müdürlüklerinde yapılan konser programlarının bilim kurulu kararları ve önerileriyle çeliştiğini vurguladı. Kültür Sanat-Sen yaptığı yazılı açıklamasında şu görüşlere yer verdi: “Alınan yeni tedbirlerle görüldü ki; kamu idaresinin toplum sağlığını koruma yönünde ne niyeti ne de çabası yok. Cumhurbaşkanlığı tarafından açıklanan tedbirler hayata geçirilirken konser, oyun ve her türden temsil yapmayı önlerine hedef olarak koymaları ciddi çelişki yaratmaktadır. Opera-Bale, tiyatro, koro ve topluluklar yapısı itibariyle kolektif çalışmanın yapıldığı, yine üretimlerinin de sergilenmesi suretiyle insanları bir araya getiren kurumlardır. Bir opera korosu şarkı söylerken yarattığı eforla birlikte 8 metreye kadar tükürük yoluyla zerre saçabilmektedir. Sahnede 60 kişi görüyorsanız sahne altında çalışanlarla bilin ki bu 120 kişidir. Yüz metre kare alan içinde efor sarf eden 120 kişi, buna bir de aynı giriş çıkış, tuvalet gibi alanları kullanan izleyici kitlesini ekleyince işin vahameti daha net anlaşılacaktır.” Kültür Sanat-Sen, Cumhurbaşkanlığı tarafından açıklanan tedbirlerin bir an önce uygulanmasını ve alınması gereken önlemleri şöyle sıraladı: “-Temsil ve prova sayılarının azaltılması -Temsili yapılacak eserlerin seçiminde daha az kadro ile yapılabilecek olanların tercih edilmesi -Maske kullanamadıkları için nefesli sazlar ve koronun programdan çıkarılması ya da daha az enstrüman kullanılarak yapılması, -Temsil sürelerinin 1 saatten az olması ve tek perdelik olması.”
  • Bu yıl onuncusunu kutlamaya hazırlanan Malatya Uluslararası Film Festivali’nin iptalinin iki ayrı açıklamayla bildirilmesi akılları karıştırırken tartışmaları da beraberinde getirdi. Malatya 10. Uluslararası Film Festivali neden iptal edildi? “Oyuncu ödülleri kadın ve erkek diye ayrılmadan, yönetmene yapıldığı gibi tek ödüle indirgensin, cinsiyet ayırımı yapılmasın” denildi diye mi, yoksa “pandemi koşullarında sanatçı katılımının sağlanamayacağı bir festival olmasın diye mi?” Malatya Belediyesi’nin sabaha karşı yaptığı ve festivalin organizasyonunu yürüten TÜRSAK Vakfı’nı suçlayan ilk açıklamasında, bir süredir bazı çevrelerce sürdürülen “ödüllerde kadın erkek ayırımı kaldırılarak cinsiyetsizlik mi yaratılıyor, nesil tehlikeye mi düşüyor!” kampanyasından etkilenildiği ve bu spekülasyonların önünün alınmak istendiği belli oluyor. Hatta Malatya’da bu kararın Vali ve Belediye Başkanı tarafından gece hızlıca alındığı da konuşuluyor. Ancak aradan yaklaşık 24 saat geçtikten sonra, (belli ki neslin korunması konusunda sakinleşilmiş), Malatya Belediyesi’nin yayımladığı ikinci açıklamada “Pandemi koşullarında festivalin istendiği biçimde yapılamayacağı ve önümüzdeki yıllar daha iyi yapılması hedeflendiği için iptal edildiği” öne çıkarılırken ilk açıklamadaki suçlayıcı ifadelerin kaldırılmış olduğu da dikkati çekiyor. Festivalin organizasyonundan sorumlu Malatya Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanı Murat Nalçacı, “Film Festivali bizim için çok değerli. Onuncu yaşında, tek amacımız, onu korumak. TÜRSAK VAKFI ile çalışmalara başladığımızdan beri ilerisi için çok güzel hayallerimiz oldu. Ancak bu yıl pandemi nedeniyle Platform’u yapamıyoruz, yarışmayı uluslararası yaptığımız zaman davet ettiğimiz sanatçılar gelemeyecek. Ulusal yarışmada bile ödül alacak sanatçılar gelemezse anlamı olmayacak. Gösterimler online ve canlı olmak üzere yarı yarıya yapılacaktı ama onda da bir sağlık sorunu yaşama ihtimali var. Bu sorunlar birikti, göl oldu. Güdük bir şey yapmaktansa ortak karar alarak iptal etmeyi uygun bulduk” açıklaması yapıyor. Peki, ya Malatya Belediyesi’nin gece vakti yaptığı “cinsiyetsizlik tanımlamasının bütün dünyayı ve geleceğimizi tehdit eden, değerlerimiz ile bağdaşmayan bir yaklaşım” ifadesi; Milli Gazete’nin “Siz orada Ne Filmler Çeviriyorsunuz” manşeti, “tepkilere dayanamayınca festivali iptal ettiler” haberini nasıl değerlendiriyorsunuz sorusuna ise Nalçacı şu açıklamayı yapıyor: “Bu konuşulanlar komik şeyler. Maksadı aşan ifadeler. Yıllardır görüyoruz, iyi bir şey yaptığınız zaman alkışlayan da oluyor, karşı çıkıp eleştiren de. Üç beş kişinin gereksiz ithamları. İlk açıklama çok acele hazırlanmıştı. Üzerinde çalışıldı ve 24 saat sonra Malatya Belediyesi’nin yayımladığı ikinci açıklamada iptal kararının önümüzdeki yıllarda daha sağlıklı yapılmasını sağlamak amacıyla alındığı vurgulandı.” Sadece belli bir çevreden gelmiş olsa bile bu eleştirilerin iptal kararında ne denli etkili olduğu sorusuna ise Nalçacı “Bu da bardağı taşıran damla oldu diyelim. Bu tepkilerin olsa olsa yüzde 3-5 oranında etkisi olmuştur” diye netlik getiriyor.
  • Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde 12 Aralık günü hakkında Ankara Cumhuriyet Savcılığı tarafından başlatılan Kobane soruşturması kapsamında gözaltına alınan ve Ankara’ya götürülen Kürt PEN üyesi ve Kürt Edebiyatçılar Derneği yöneticisi Yazar Nezir Çakan, 16 Aralık günü çıkarıldığı 5. Sulh Ceza Hakimliği tarafından tutuklandı.
  • Urfa Barosu, 14 Kasım’da Tahir Elçi Konferans Salonu’nda sahnelenmesi beklenen İtalyan yazar DarioFo’nun “Bêrû” ( Yüzsüz) adlı Kürtçe tiyatro oyunun Şanlıurfa Valiliği’nin 13 Kasım tarihli kararı ile kent merkezi ve ilçelerinde süresiz olarak yasaklandığını duyurdu: “Kürtçe dilinde oynanan “Berû” adlı tiyatro oyunu, Şanlıurfa Valiliğinin 13. 11. 2020 tarihli kararı ile Şanlıurfa il merkezi ve ilçeleri dahil olmak üzere Şanlıurfa coğrafi sınırları içerisinde süresiz olarak yasaklanmıştır”. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Şehir Tiyatroları tarafından salgın döneminde özel tiyatrolara destek projesi kapsamında Gaziosmanpaşa Sahnesi’nde sahnelenmesine saatler kalan “Bêrû” (Yüzsüz) adlı Kürtçe tiyatro oyunu, Gaziosmanpaşa Kaymakamlığı tarafından “Kamu düzenini bozabileceği” gerekçesi ile yasaklanmıştı. Dario Fo’nun yazdığı oyunda “PKK propagandası” yapıldığı öne sürülmüş, İstanbul Valiliği ise “PKK propagandası” içerdiği gerekçesiyle oyuncular hakkında adli sürecin başlatıldığını açıklamıştı.
  • CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Kuşoğlu, Sayıştayın 2019 yılı Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi için düzenlediği raporda yer alan Resim Heykel Müzesi’ndeki kayıp tabloların akıbetini sordu. Kuşoğlu, 4 bin 24 tablonun ayırt edici özellikleriyle envantere alınmadığı ve durumun yolsuzluğa açık olduğunu, 404 tablonun da müzede bulunmadığını söyledi. Kuşoğlu, savcılığa suç duyurusunda bulunacaklarını ifade etti.
  • Kültür Sanat-Sen yaptığı açıklamada, pandemiye karşı alınan önlemlerin Devlet Tiyatroları’nın çalışma koşullarında gerekli korumayı sağlayamadığını ifade etti. Böylesine büyük bir salgında tek başına hijyen kuralına uymanın tiyatro emekçileri için yeterli olmadığı belirtilen açıklamada, “Provalarda ve temsillerde maske kullanımı ve sosyal mesafe kuralına uyulması imkânsızdır. Oyuncular makyaj sırasında ve sonrasında risk altındadır. Sahne üstünde ise maske kullanımı mümkün değildir. Sahne gerisinde çalışan teknik personelimiz tiyatro faaliyetini sürdürmek adına belirlenen kurallara riayet edememektedir” Kulislerin, makyaj ve giyinme odalarının sayıca ve fiziki koşullar açısından yetersizliğine dikkat çekilen açıklamada, Devlet Tiyatroları kuruluşundan bugüne Anadolu’nun her köşesine sanatı ulaştırma görev ve sorumluluğu ile turneler yaptığı ifade edildi. Bu turneler gerçekleştirilirken ulaşım, konaklama, yeme içme ve sosyal ilişkiler tiyatro emekçilerini salgın açısından riske soktuğu aktarılan açıklamada, “Kalabalık şekilde çok uzun otobüs yolculukları yapılmakta, günlerce sanatçılar ve teknik ekipler uygun olmayan koşullarda otellerde birden çok kişi aynı odalarda konaklamak zorunda kalıyor” denildi.  Sanatçılara konser öncesi test yapılmadığı, konser verilen salonun hijyen ve havalandırma açısından kontrolünün yerine getirilmediği, konserlerde sanatçıların maske taktığı ama maskeyle şarkı söylerken sanatsal açıdan efor ve verimliliği sağlamanın mümkün olmadığı gibi birçok sorun sıralandı. Bu nedenle konserlerin neredeyse ‘bitse de gitsek’ mantığıyla yapılan etkinlikler haline geldiği belirtilen açıklamada, “Dans gösterilerine gelecek olursak; yapılan sanat, doğası gereği efor gerektiren ve maske, mesafe kurallarının uygulanmasının mümkün olmadığı bir sanat alanıdır. Bu alanda çalışan emekçiler gerek sahnedekiler gerek sahne arkası düşünüldüğünde salgın riskine karşı savunmasız kalmaktadırlar” denildi. Devlet Tiyatroları dışındaki diğer ödenekli tiyatroların emekçilerini ve seyircilerini korumak için çalışmalarına ara verdiğine dikkat çekilen açıklamada, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğünün ve Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğünün de aynı duyarlılık ile davranıp provaları ve temsilleri acilen durdurması çağrısında bulunulan açıklamada, “Önce hayat sonra sanat” denildi.
  • Sanatçı Şenol Akdağ’ın geçen yıl tutuklanıp daha sonra tahliye edildiği ve ‘terör örgütü üyesi olmak’ iddiasıyla yargılandığı davanın duruşması İstanbul 34. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü. Duruşmada, davanın iki tanığından biri dinlendi. Daha önce verdiği ifadeyi tekrarlayan tanık, Akdağ’ın yalnızca Grup Munzur’un solisti olarak bildiğini ve bazı konserlerde dinlediğini söyledi. Mahkeme Heyeti davayı 2 Şubat’a erteledi. Duruşmanın ardından Akdağ’ın avukatı Meral Hanbayat, bir sonraki duruşmada da ikinci tanığın dinlenmesini beklediklerini aktardı. İkinci tanığın da daha önce verdiği ifadede Akdağ’ı şahsen tanımadığını söylediğini hatırlatan Hanbayat, “Haksız bir dava olduğu buradan da belli oluyor. Buradan suç çıkartmak trajikomik bir hikâye”.
  • Kış tüm insanların olduğu gibi sanatçının da kapısına dayanıverdi. Geçtiğimiz Mart ayından bu yana salgın hastalıkla “çok başarılı” bir mücadele verdiğini iddia eden iktidar ve sağlık yöneticilerinin başarısızlığı Kasım ayında doruklara vardı. İktidar sağlık alanındaki her başarısızlığının acısını sanat alanından çıkarmaya çalışıyor. Sanatçının küçük ekmeğini kazandığı lokaller kapatılarak, tiyatro oyunları engellenerek, konserlere salon verilmeyerek, bu alandaki insanların yaşama hakları ellerinden alınmış bulunuyor. Birkaç ay önce sanat alanının özgürlüğü için hayatını ortaya koyarak direnen Grup Yorum müzisyenlerine burun kıvırarak bakanlar vardı… Şimdi felaket herkesin üstüne çöktü, sokaklarda sessiz direnişler var. Yüz müzisyenin hayatına son verdiği, yüzlerce müzisyenin müzik aletlerini satarak evine ekmek götürmeye çalıştığı bir ortamda birileri de müzisyenlerden kimlik bilgileri toplamaya çalışıyor. Karşımızda ise karanlık bir kış soğuğu parasız, pulsuz kalmış bizleri yok etmek üzere bekliyor.

Mimesis Haber

Paylaş.

Yanıtla