EÜTT’den Ayak Bacak Fabrikası

Pinterest LinkedIn Tumblr +

9 Mayıs tarihinde Ege Üniversitesi Tiyatro Topluluğu’ndan (EÜTT) Ayak Bacak Fabrikası’nı izleme fırsatı buldum. Yazıda kısaca hem oyun hem de EÜTT’nin fuayesinden edindiğim izlenimleri paylaşmaya çalışacağım.

EÜTT uzun zamandır İstanbul Amatör Tiyatro Günleri’ne düzenli bir şekilde katılım gösteren gruplardan. Özellikle Gyula Hay’ın At oyununu sahneye koydukları 2008 yılından bu yana deneyimli kuşağın mezun olması ile beraber yeni bir kadroyu sahnede izleme fırsatı buluyoruz. Geçen sene dramaturji açısından pek çok arazlar barındırsa da estetik açıdan keyifle izlenen Mahagonny Kentinin Yükselişi ve Düşüşü adlı oyunu izlemiştik. Bu oyundan en çok aklımda kalan, diğer pek çok seyirci gibi, başarılı ve oyuna içkin bir şekilde tasarlanan/icra edilen müzik kullanımıydı. Bu seneki oyunlarını da merakla bekledim. Grup bu sene Türkiyeli bir yazarın oyununu oynayarak hem Türkiye Tiyatrosu’na hem de yakın Türkiye tarihine eğilmeyi tercih etmiş. Bu doğrultuda kalabalık kadrolarına da uygun olan Sermet Çağan’ın Ayak Bacak Fabrikası adlı oyununu seçmişler.

Oyun, yazarın 1963 yılında kaleme aldığı bir kara mizah. Türkiye’de pek çok üniversiteli grubun da sahneye koyduğu metin, derebeylerinin hükmünde buğday üretimine bağımlı bir halkın iktidar araçları ile manipüle edilip kara tohuma muhtaç bırakılmasını işler. Toplum iktidar ilişkisini ekonomik temeller üzerinden irdeler. Din, gelenek gibi çeşitli ideolojik aygıtlar ile kara tohuma muhtaç bırakılan halk, oyunun ortasında kötürüm kalır. Ayak bacak fabrikası kurma vaatleri ile durum daha da trajikomik bir hale bürünür. Metin tarım toplumundan endüstrileşme yolunda pusulasını kaybetmiş Türkiye’nin 60’lı yıllarındaki sömürü-baskı ortamını irdeler.

EÜTT bir ön oyun dışında metnin akışına ya da dramaturjisine yapısal müdahalelerde bulunmamış. Kalabalık kadroları ile (sahnede 46 kişilik oyuncu-müzisyen kadrosu vardı) yüksek bir tempoda takibi bir miktar zor olan metni başarıyla sergilediler.

Ön oyun bir grup köylünün nükleer santral kurulsun kurulmasın tartışmaları ile kendi arzuhallerini anlatacaklarını söylemesi ile başladı.  Bu bölümde özellikle kalabalık odakları oluşturan yeni oyuncuların rol çalmadan aksiyonlu bir şekilde ön oyunu icra ettiklerini gördük. Ki bu durum özellikle üniversite tiyatrolarında, bana göre kolektif bilinci ve sahne disiplinini imleyen son derece önemli bir noktaydı. Tüm oyuncular sahne trafiğine uygun bir şekilde yer yer klişeye düşse de eğlenceli karakterleri ile daha başında seyirciyi oyuna dahil etmeyi başardı.

Öküzler ve vatandaş tiplemeleri öykünün seyirciye geçmesine başarılı bir şekilde katkı sundular. Grotesk bir üslupla seyirci karşısına çıkan derebeyleri odağı ilk perdeyi akıtmada sorun yaşamasalar da aksiyon çeşitliliği ve tiplemelerin derinleşmesi sorunu sebebiyle özellikle ikinci perdede seyirciyi bir nebze yordu.

Bu noktada fuayede de gelen halkın homojen ve fazlasıyla saf çizildiği eleştirisinin de temelinde dolaylı bir noktadan derebeyleri ve rahip odağının dramaturjisindeki sorunların yattığı kanaatindeyim. Fuayede eğitim araştırma çalışmalarında yakın Türkiye tarihi ve tiyatrosuna dair giriş düzeyinde aktarımlar ve okumalar yaptığını belirten grup, bunların yanında Althusser’in Devletin İdeolojik Aygıları (DİA) adlı çalışmasını da irdelediklerini belirtti. Bu noktada halkın çok çabuk ve kolay bir şekilde iktidar figürlerinin ideolojik manipülasyonlarına aldanmalarının temelindeki sorunun, Althusser’in değindiği o aygıtların, derebeyleri odağında incelikli bir şekilde işlenememesinden kaynaklandığı görüşündeyim. Hukuk ya da din aygıtlarının fazlasıyla karikatür jestler ile sahnelenmesi seyircinin bu kısımları sadece bir gönderme silsilesi olarak izlemesine yol açtı. Bu da oyunun yapısının temelindeki iktidarın aldatma pratiklerini ideolojik manipülasyonlardan daha çok kolluk kuvvetlerin baskısı olarak gösterdi. Diğer yandan halk da metindeki akışa paralel bir şekilde sadece korku ile boyun eğmek yerine gönüllü bir şekilde kara tohum yeme pratiği sergileyince ortaya homojen ve fazlası ile saf bir güruh çıktı. Sorun halkın oyunculuk üslubu ya da dramaturjisinden ziyade iktidar figürlerinin oyun boyunca plastik ve köşeli aksiyonlarla gösterilmesinden kaynaklanıyor. Üslubun çeşitlenmesi ve halka karşı baskı mekanizmalarını farklı, ikna mekanizmalarını farklı aksiyonlarla icra etmeleri hem iktidar odağının izlenirliğine destek verecek hem de dramaturjik açıdan daha incelikli bir noktadan üniversite öğrencisi ya da mezunlarına da aynı mekanizmalara nasıl dahil olduklarını anımsatarak kafalarda çok daha derin çatlaklar bırakacaktır. Kasabalı insanların inandırıcılıktan uzak yöntemlerle göstermeci bir şekilde güce tapınmaları seyirciyi baştan halkı kendinden uzaklaştırarak “sahnedeki” olarak seyretmesine neden olabiliyor.

Oyun, hızlı sahne geçişleri ve başarılı yan tiplemeleri ile iki saat boyunca keyifli bir şekilde kendini izlettirdi. Oyun sonunda aklımda kalan temel nokta dramaturjik arazları olsa da, 46 kişilik kalabalık bir kadronun disiplinli bir şekilde ortaya temiz bir oyun çıkardıklarıydı. Yalnızca fuayede de konuşulan müzik kullanımının sahnedeki aksiyonu yer yer destekleyen yer yer ona tavır alan geçen seneki kullanımından uzak olması düşündürücüydü. Bu noktada icrada sorun yaşamayan grubun tiyatroda yapılan canlı müziğin çeşitli fonksiyonlarını araştırmaktan vazgeçip sadece arka planda kalması ileriki senelerde grubun dikkat etmesi gereken bir nokta. İcracılığın geçen seneye göre geliştiğini gördük. Bu gelişmenin sahne müziğinde dramaturji arayışlarından uzak bir şekilde kalmaması ve Mahagonny’de olduğu gibi sahnedeki olaylara dahil olan canlı bir öğe olarak kullanılması benim en büyük temennimdir.

Oyun fuayesinde gelen samimi bir özeleştiri grubun arka plan çalışmalarında iyi bir sene geçirdiğini gösteriyordu. İzole, apolitik lise kültürünün devamı olarak uzatılmış çocukluk içerisinde üniversite hayatına başlayan genç kuşağın pek çok tiyatro grubunun irdelemeye çekindiği yakın Türkiye tarihini kendilerinin de bir şeylerin farkına varmak için irdelemeye çalıştıklarını belirttiler. Dileğimiz ileriki dönemlerde de grubun entelektüel arka plan çalışmalarına devam ederek paylaşılabilir ürünler ortaya koymaları. Bu sayede hem sahne üzerindeki üretim daha da derinleşecek hem de diğer üniversite tiyatroları ile dışbükey bir aynada şekli değiştirilerek okutulan Türkiye tarihini irdeleme fırsatı verecektir.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Nevzat Eser

Yanıtla