TİYAGAMM’ın “Çukur”u Üzerine

Pinterest LinkedIn Tumblr +

İstanbul Amatör Tiyatro Günleri,  2 Mayıs Pazar gününde TİYAGAMM’ın “Çukur” adlı oyunuyla açıldı, Çukur, Coşkun Irmak’ın Bok Çukuru oyunundan bir uyarlama. Grup, yazarla çıkan bir anlaşmazlık ve oyun finalini değiştirmeleri sebebiyle oyunu bir uyarlama olarak çıkarma formülüne gitmiş.

Oyun sonrası söyleşide ele alınan konulardan biri, üniversite tiyatrolarında son zamanlarda sıkça duyduğumuz problemlerdendi: Üniversite yönetimlerinin tiyatro kulüplerine çalışma mekanı sağlamaması. Bu yıl, grubun çalışma yaptığı “koridorun” kullanımında kısıtlamalar yaşanmış.  Üniversite tiyatrolarının en temel haklarından biri olan çalışma mekanı sağlanması konusunda üniversite yönetimleri ayak diremeye, baskı yapmaya ve yasaklamalar getirmeye devam ediyor. 30 Mayıs Pazar günü İATG bünyesinde düzenlenecek Sanatıma-Tiyatroma Dokunma forumunun en temel gündem maddelerinden birisinin üniversitelerde sahne kısıtlamaları olacağı açık.

Oyun bir bok çukurunda geçiyor ve yaşayanların buradan çıkma mücadelesini konu ediniyor. Çukurda görünür olarak yaşayan “uzun boylular” üç kısımdan oluşuyor: Suyu dalgalandırmayanlar, ki diğerlerine görece oyun başında daha yukarıda, bir anlamda çukurdan daha uzak yaşıyorlar, çukurdan kurtulma çabasının beyhude olduğunu öne sürüyorlar. Çukurdan kurtulmak isteyenler, bulundukları durumdan biran önce çıkmaya çabalayanlar ki oyun ilerledikçe kendi içlerinde ayrı iktidar kastları oluşturacaklardır. Son grup da tarafsızlar. Tarafsızlar kendilerine yönelik tehdit oluştuğunda istenilen göreve yönleniyorlar. Çukurda yaşayan bir grup da oyun boyunca birkaç kez nefes almaya çıkan bir üye dışında görünür olmayan “kısa boylular”. Bunlar kısa boylu oldukları için çukurun en alt tabakasını oluşturuyor. Oyun ilerledikçe çukurdan kurtulmak isteyenler iktidara gelir, ve kendilerine tehdit oluşturanlar grupları ya kendi saflarına kanalize ederler ya da çukurun alt kısımlarına gönderirler. Bundan sonrası ise iktidara gelenlerin kendi içlerinde iktidarlar oluşturmasını konu edinecektir. Çukurdan kurtulmak için katılımcılardan bir merdiven oluşturulur ve bu merdiven iktidar nasıl yapılanıyorsa o şekilde yapılanır. En altta çukurun altındakiler, onların üstünde iktidara gelenlerin alt tabakası, onların üstünde sırasıyla “şef, kral, padişah, peygamber ve tanrı” sıfatlarına erişen iktidar sahibinin yalakalığını yaparak yavaş yavaş yukarıdaki payeleri de edinen -her zaman asıl iktidarın bir alt kademesinde kalacaktır- bir zat ve en yukarıda çukurdan çıkmayı başaran iktidar sahibi. Bir anlamda çukur içinde çukur. Merdivenin en üst tabakası dışında dışarı çıkmak başarılamaz, çünkü yukarıdakiler önceden söz verdikleri gibi aşağıya bir merdiven sallandırıp aşağıdakileri kurtarmazlar, bir anlamda merdiven kuran alt tabakalar kullanılmışlardır. Oyun sonunda bu oyunculardan oluşan merdiven yıkılır ve başa geri dönülür. Su tekrar dalgalanmaya başlar bu sefer suyu dalgalandıranlar çukurun altında yaşayan kısa boylulardır. Oyun çözümün alt kesimlerden geleceğini imleyerek son bulur.

Oyunculukların düzey farkları olsa da genel olarak iyi icra edilmiş olduğunu belirtmek gerek. Ancak oyunun yapısı gereği tekrara başvurulan kısımlarda seyircinin tekrardan sıkıldığını, bu bölümlerde farklı sahne buluşlarına ihtiyaç olduğunu söyleyebilirim.

Oyun bok çukurana benzetilen bir toplumsal sistemde iktidar olgusunu inceliyor. Absürd tiyatronun bir örneği olarak döngüsel bir çizgiye sahip. Oyun metninde oyun finali merdivenin yıkılması ile son buluyor, ancak grup toplumcu bir bakış açısıyla yaklaşıp alt tabakanın harekete geçtiği imgesiyle oyunu bitirmeyi tercih etmiş. Nihilizan olan finali değiştirip umutlu bir son yakalamayı amaçlamışlar. Ancak amaçlanan etkinin sahne üstünde yakalanamadığı söylenebilir. Oyunun bu anlamda daha anlaşılır bir sona ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.

Ancak sadece oyun finalinde verilecek bir imge ile çukurda yaşayanların, toplumsal uzlaşmaya ve sosyal bir kurtuluşa erebileceği hususunda şüphelerim var. Absürd bir oyunun Brechtyen bir şekilde ele alınması için daha ayrıntılı analizler yapılması gerektiğini ve döngüsel oyun kurgusunun kırılması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü döngüsellik finalin ve başlangıcın aynı yer olduğu ve değişim-toplumsal hareket ilişkisinin var olmadığını ortaya koyuyor. Örnek olarak oyunun ilk kısımlarında geçmişte de çukurdan kurtulma çabalarının var olduğu ve hiçbirinin başarıya ulaşmadığı seyirciye iletiliyor. Bir başka örnek oyun boyunca zaman zaman gelen sifon çekilmesi. Bu sifon toplumsal hareketlerin yukarıdan gelen etkilere tabi olduğunu imliyor. Sifona karşı kimse karşı koyamıyor ve bu sifonun ortaya çıkışında herhangi bir neden-sonuç ilişkisi mevcut değil. Yukarıdada belirttiğim gibi oyunu farklı bir biçimde ele almak için oyun kurgusuyla daha fazla oynamak gerekiyor. Grubun absürd bir oyunu toplumsal altyapıya vurgu yapan bir dramaturjiyle sergilemeye çalıştığını görmekle birlikte sahne üstünde absürd algının kırılmadığını belirtmek lazım. Ancak iyi icra edilen oyunculuklarla ve çok merkezli bir sahne üstü üslubuyla sergilenen oyunun estetik olarak belli bir çıtayı aştığını söylememek haksızlık olur.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Piri Kaymakçıoğlu

Yanıtla