Ayak Bacak Fabrikası Üzerine

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Bu sene 2 Mayısta başlayan 19. İstanbul Amatör Tiyatro Günleri’nin ikinci hafta sonunda, Sermet Çağan’ın yazdığı, Ege Üniversitesi Tiyatro Topluluğu’nun sergilediği “Ayak Bacak Fabrikası” adlı oyunu izleme şansı bulduk.

 Uzun yıllardan beri İATG’ye katılan topluluk bu sene kalabalık bir kadroyla izleyici karşısına çıktı. Geçtiğimiz yıl Bertolt Brecht’in Mahagonny Kenti’nin Yükselişi ve Düşüşü adlı oyunuyla seyrettiğimiz EÜTT, bu sene Türkiye Tiyatrosu’ndan Sermet Çağan’ın 1963 yılında kaleme aldığı, o dönemde Anamur çevresindeki köylerde yokluktan ötürü Fink ekmeği yiyip kötürüm kalan insanların hikayesini anlatan “Ayak Bacak Fabrikası” adlı oyunu sergilediler.

 Oyunun yazıldığı dönemin toplumsal, ekonomik ve siyasal sorunlarını dile getiren oyun, grup tarafından güncele dair tartışma yürütme ve Türkiye Tiyatrosu ile tanışıklık kazanma sebebiyle seçilmiş. Grup tarafından güncel bir tartışmayı işlemek üzere nükleer santrallerin sorunsallaştırıldığı bir ön oyun eklenmiş. Metnin güncelleştirilmesi açısından önemli olan bu hamle, oyunun genelinde işlenemeyince ve bir son oyunla da desteklenemeyince oyundan bağımsız bir bölüm olarak karşımıza çıktı. Metinde didaktik kalan kısımlara müdahale etmeye çalışan grup bu kısma dair çalışmalarını, Türkiye Tiyatro Tarihi okumalarını, Türkiye Siyasi Tarihi okumalarıyla birlikte yaparak desteklemeye çalışmış. Metne yapılan müdahalelere bakıldığında, toplumun homojenleştirilmesinin biraz daha kırılabileceği; ayrıca halkın “koyunlaştırılmasının” sorunlu bir şekilde gösterildiği fuayeye katılan seyirciler tarafından vurgulandı.

 Oyunun dramaturjisine dair ise, grubun çalışmaları Eylül ayında masa başı faaliyetleri ile başlamış. Okuma çalışmaları ile desteklenen dramaturji çalışmaları, kadroya yeni üyelerin eklenmesinden sonra kolektif bir şekilde yapılmaya çalışılıp, reji faaliyetinin toplulukla birlikte yapılması hedeflenmiş. Oyun sonrası fuayede yürütülen birkaç tartışmaya değinecek olursak; halkın çok çabuk yön değiştirmesinin nedenlerinin net bir şekilde görülmemesinin sorunlu olduğu konuşuldu. Bu tartışmaya dair, halkın iki yöne sürüklenirken, aradan çatlak sesler çıkmamasının toplumu homojen bir yapı gibi gösterebileceği; bunun da toplumda muhalif bir yapının gösterilememesi durumuna yol açtığı, sonuç olarak da bu durumun oyunun genel dramaturjisiyle uyumsuzluk yaratabileceği eleştirisi yapıldı. Bunun dışında halk içinden çıkmasa da muhalif bir odağın varlığı oyunda gözler önüne serilmiş; ancak bu odağın yalnızca kolluk güçleriyle bastırılması ve üzerindeki ideolojik baskının sahnede gösterilememiş olması sorunlu bir durum olarak karşımıza çıkıyor. Bu sorunun giderilmesi için fuayede, İzmirli bir topluluk olan EÜTT oyuncularının kendi günlük pratiklerini sahneye taşımalarının, halk dramaturjisini çeşitleyebileceği, dolayısıyla halkın içerindeki muhalif grubun görünürlüğünü arttırabileceği yorumu yapıldı.

 Grubun müzik ve koreografi kullanımına dair, geçtiğimiz sene başlanan müziğin oyunla iç içe olduğu, ritmi yüksek ve enerjik sahneleme tarzı bir önceki seneye göre biraz farklılıklar göstermiş durumda. Geçtiğimiz sene oyunla daha iç içe olan koro ve müzik kullanımı bu yıl daha çok sahneleri bağlamak veya sahnelerin temel cümlelerinin aktarılmasına yardım etmek amacıyla kullanılmış. Bunun yanında üniversite tiyatro toplulukları arasında az rastladığımız kadronun kendisi tarafından müzik yapma tercihi fuayeye katılan seyirciler tarafından olumlu olarak değerlendirildi. Ayrıca topluluk salt insan sesi tarafından yapılan acapella tarzını da denediklerini ancak kadronun çok kalabalık olması sebebiyle bunu başaramadıklarını dile getirdi.

 Son olarak fuayede yapılan olumlu, olumsuz eleştirilerin yanında en çok dikkat çeken nokta ise, bir üniversite tiyatro topluluğunda görmeye pek de alışık olmadığımız kadar kalabalık bir kadroyla EÜTT oyuncularının normalde dağılmaya çok müsait olabilecek bir prodüksiyonu, olabildiğince derli toplu ve seyirci tarafından keyifle izlenebilecek bir şekilde ortaya koymasıydı.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Emre Ersezer & Vildan Özer

Yanıtla