Oyun Sonrası – Hafifletici Sebepler Üzerine

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Hayatta bazen davranışlarımız ve sözlerimiz, üzerimizden atamadığımız pişmanlıklara yol açıyor. Sonrasında zihnimize düşen, bu pişmanlıkları taşıyabilir hale getirebilmek için hafifletici sebepleri aramak, geçmişten kazıyıp çıkarmak. Aslında pişmanlığın yükünü hafifletsin diye bulup çıkarmaya çalıştığımız tüm sebepler, bedeni de ruhu da duvara çivileyen, ağırlığı altında kişiyi defalarca ezen gerçekliğin ta kendisi oluveriyor. O sebepler değil mi kişiyi pişmanlığa götüren davranışlara ve sözlere iten aslında? Bütün mesele, pişmanlık duyulduğu için, ağırlık merkezinin hafifletici sebepler ve sonuç arasındaki duruşu. Kefeler eşit olmadığı sürece ibre hep pişmanlığı gösteriyor.

HAFİFLETİCİ SEBEPLER, Beliz Güçbilmez’in, Joyce Carol Oates’in kısa öyküsünden esinlenen kaleminden, Şâmil Yılmaz’ın yönetmenliğine uzanan bir çalışmanın ürünü. Metin, çünkülerle örülü çoksesli bir monolog. Somut bir görsellikle taşlaşan mekanın duvarlarına çarpan kadınların yanı sıra, bu çünküler sözel ve ruhsal çarpmalar yaratıyor. Tek bir kadının pişmanlığından akan monologun beş kadınla dışavurumu, monologun performansa dönüşmesine ve bireysel deneyimin toplumsal alana ve ortak dişil hafızaya aktarılmasına neden oluyor. Ayrıca bu anlatım tek kişilik sabit bir acının çokseslileştirilmesiyle, kadınların ötekileştirilmesi arasında yarattığı ters orantı sayesinde birleştirici bir etkiye de sahip. Daireler çizerek ilerleyen anlatım, kadının döngüsel biyolojisine de gönderme yaparak her hafifletici sebebi bir bir ortaya çıkarıyor. Zamanda geriye gider gibi görünse de aslında kadının içine hapsolduğu çemberin dışına çıkmıyoruz. Kadın, kendi elinden çıkan ölümün yol açtığı çıkmaza çakılı; ama başka kadınlara bölünerek giderek daha çok sesi çıkar hale geliyor. Diğer yandan sürekli tekrarlar, hafifletici sebeplere inandırıcılığı çaresizce arttırma çabası sanki.

Monolog ve itiraf pişmanlığın metni; ama bu çalışmada çoksesli monolog ve çoklu itiraf, metni katmanlaştıran etkili bir anlatım biçimi. Bu şekilde çalışmanın seyircisiyle kurduğu iletişim/bağ, seçme şansı tanıyarak onu karşısına almak yerine aktifleştiriyor. Metin bu yolla seyircinin zihnine ve algılarına kadar yayılıyor. Seyircilerin yerleşirken beş kadının çoktan hareketlenmeye başlaması da seyirci ve sahne arasında yer alan dördüncü duvarı yıkıp aynı zaman ve aynı mekanda birleştiriyor iki tarafı.

Monologun/itirafın/pişmanlığın yansıttığı renklere bakarsak siyah, kırmızı ve beyaz çıkıyor karşımıza. Bedenleri saran siyah hem beş kadının tek bir kadın oluşunu hem de o kadının hapsolduğu ruhsal durumu aktarıyor. Kırmızı ve beyaz ise pişmanlığın nesnelerini ikiye ayırıyor: kırmızı düğme, ip, saç tokası, şal ve kağıt; beyaz (gümüşi) çengelli iğne, makas, bilezik, bozuk para ve kağıt. Genel bir bakışla nesneler dişil ve tutma, tutunma, birleştirme, bir araya getirme anlamlarıyla ortak bir hafıza oluşturuyor. Diğer yandan kağıt ya da buruşturulmuş sayfalar her iki renkte karşımıza çıkıyor iki yüzü olduğunu hatırlatırcasına. Kırmızı kağıtlar aradığı, beklediği cevaplar; oysa elden ele geçerek kadına ulaşan nafaka yazıları beyaz sayfalarda, istediği hiçbir şeyi içermiyor ve bozuk paralarla birlikte terk eden kocanın yerine geçiyor anlatı boyunca. Sona doğru kırmızı ya da beyaz tüm kağıtlar birleşiyor ve büyük bir sayfaya dönüşüyor. Beş kadın bir arada yeni bir sayfa yaratıyor. Pek çok anlam bu sayfada birleşiyor: somutlaşan monolog ve itiraf, kadınların ortak hafızada birleşmesi, hapsolunan pişmanlığın ortaya dökülmesi… Tüm sebeplerin bir bir ortaya dökülmesiyle oluşan parçaların bir bütün oluşturması, acıyı olmasa da acının yarattığı zihin dağınıklığını yok ediyor.

 Sahnede “yer alan” ama anlatı boyunca bize sadece duyurulan hayaletlere gelince belki de görünmezlikleri nedeniyle en çok onların üzerinde düşünmeliyiz: anlatının altıncı kadını olan ölü kız çocuğu ve sarılı olduğu ıslak havlusu. Her ikisinin de hayaleti yarattığı neden-sonuç ilişkisiyle pişmanlığın merkezi. Toplumsal cinsiyet kalıplarına rağbet etmeyecek gibi görünen bu kız çocuğu –oyuncak araba ile oynadığını hatırlayalım- gelecekteki kadınlardan biri olacakken ironik bir şekilde başka bir kadının eliyle yok ediliyor. Oysa ıslak havlunun ağırlığına mahkum olan annenin arkasında saklanan ve ellerini harekete geçiren eril sistemdir –terk eden koca, bulunamayan iş, karşılanamayan ihtiyaçlar-. Bunun fark edilmesi bireysel pişmanlığın toplumsal pişmanlığa dönüşmesidir aslında. Kabullenmek de paylaşmak da – seyirciler hariç – kadınlar arasında gerçekleşiyor. Kültürün ve toplumsal cinsiyetin kodlarının kadınlar tarafından aktarıldığını göz önüne alırsak, çoklu itiraf hem kabulleniş hem de yükün paylaşılması açısından daha da önemli hale geliyor. Hafife alamayacağımız sebepler çoksesli monologun ve pişmanlığın kalbinde. Belki de asıl yapılması gereken, daha en başından, bu sebeplerin kadını sımsıkı saran, onu boğan bağlarını makasla kesmek.

 

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Aslı Gön

Yanıtla