Tophane’den Sesler

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Metin Boran

İstanbul’un Tophane’ semtindeki üç sanat galerisine, sergi açılışı sırasında yapılan saldırı bir anda Türkiye’nin gündemini işgal etti. Gazeteciler, televizyoncular, köşe yazarları, sanatçılar, sosyologlar ve siyasiler, açıklamaları ile tepkilerini ortaya koydular. Aymazlık, budalalık, yandaşlık, afallama, şok, pişmanlık ve ağlak sesler…

Kimisi Tophane üzerinden Türkiye’nin “değişim sancısı yaşadığını”, saldırının bu değişim görüntüsüne olduğunu, kimisi soylulaşma çalışmasına (kim kimi soylulaştırıyorsa) mahallelinin itirazı olarak yorumladı olayları. Bir başkası, mahalleye yeni açılan galeri ve hostellerin rant kavgasına neden olduğunu yazdı. Her kafadan bir ses çıkıyor, herkes olaya rasyonel bir gerçekçe uydurmanın uğraşı ile olayları sorguluyordu.

Yorumların çoğu, iktidarın yıllardır uygulamalarını emsal almaktan çekinen, iktidarı ürkütmemek için kıyısından köşesinden olayı anlamaya ve yorumlamaya çalışan subjektif değerlendirmelerdi. Kerameti kendinden menkul bir takım aklı evveller de bu yorumlara prim vererek, yaşadığı sosyal gerçeklik ile yüzleşmek yerine hep yaptıkları gibi ‘pisliği halının altına süpürme’yi tercih ederek geçiştirdiler konuyu.

Bir kısım iktidar yardakçısı, ruhunu şeytana satmış, adam kılıklı ucube, aşağılık yaratıklar da olayın münferit olduğunu, (ki her olayda bunu söylerler) saldırının “çağdaş ve demokrat Türkiye’ye mal edilemeyeceğini” zırvalayarak, kısa zaman önce Türkçü-turancı faşistlerin Topkapı sarayındaki bir konseri sabote etmek için saldırılarını unutmuşlardı. Bu zatlar, Nato eylemlerinde polisin şiddetinden kaçan solcu gençleri “allah allah” nidaları ile linç etmeye çalışan, Tophane de dergah ve tarikatlarda yuvalanmış bu Türkçü-turancı çapulcular olduğunu da anımsamak istemezler. Kimyaları bozulur.

Toplum olarak linç kültürü ile kuşatıldığımızı neden görmek istemiyor bazıları anlamak zor. İki gün önce, cezaevindeki hasta yoldaşlarının durumuna dikkat çekmek için Ankara’ya yürüyüş eylemi yapan 50 kişilik TAYAD’lı gruba Bolu’da yapılan taşlı-sopalı saldırı da aynı çapulcu faşist güruhun işi değil mi?

Tophane’deki saldırının Türkiye’nin genel fotoğrafından bağımsız ele alınabileceğini düşünmek aymazlık olur kanısındayım. Yeni saldırılar için bu vandallara cesaret ve fırsat tanımak anlamına gelir bu türlü sığ ve subjektif yorumlar.

Gericilik söz konusu olduğunda, sorun sadece Tophane, Mardin ya da Siirt falan değil, Örneğin Bingöl’e kaç yıldır bir tiyatro kumpanyasının gidip gitmediğini bu zatlar biliyor mu acaba? O kentte yaşayan ve yönetici olanlar bu eksikliği neden hissetmezler. Bunu düşünen pek yok.

Bu ülkede nedense kimse, insanlarının gerici ve yoz bir eğitim müfredatı -sistemi ve anlayışı ile büyütüldüğünü, ilköğretim okullarında sanat bölümlerinin kaldırıldığını, var olanların da yasak savma babında işlev gördüğünü ya da yetersizliğini dile getirmiyor.

Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, “Kimse kentte kasaba yaşamını dayatamaz ama sanatçıların da üretimlerini yaparken ya da sergilerken mahallelinin ahlaki, dini ve geleneksel değerlerinden kaynaklı hassasiyetlerini düşünmek zorunda” olduğunu söyleyerek biraz oportünist biraz da uzlaşmacı bir açıklama ile olayı sözüm ona kınayarak geçiştirdi. Öyledir, sol değerlerle büyümüş ve solcu bir kültürle yaşamını sürdürmüş deneyimli bir politikacı olan sayın bakan içinde bulunduğu hükümetin İslamcı ve Türkçü izler taşıyan uygulamalarını ve yaşanılan saldırıyı ideolojik ve politik bağlamından kopararak sorunu, uzlaşma kültürü ile çözmek gerektiğini söyledi.

Sanat, her türlü iktidar uygulamalarının rahatsızlığından üretilir. Sanatçı mahallenin hassasiyetlerini gözeterek nasıl sanat yapacak kendi içinde değişim ve dönüşümü nasıl gerçekleştirecek bunun yanıtı yok. Sayın Günay’ın bu sözleri başka bir yazının konusu ama biz yine de galerici sanatçı arkadaşlara “geçmiş olsun” diyor, yeniden ve yılmadan, cesurca üretimler bekliyoruz.

Evrensel

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Metin Boran

Yanıtla