“İki Kalas”a Tutunan “Bir Heves”li Gençler

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Nükhet Eren

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın düzenlediği Genç Günler 9-19 Mayıs tarihleri arasında yedi tiyatro sahnesini aynı anda işgal etti. Bazı oyunlar sadece sahneyi değil tiyatro binasının her metrekaresini ele geçirme hamlesini bile yaptı. Genç kuşatma saat 15:00 ve 19:30 olmak üzere günde iki kez yapıldı. En dikkate çeken yanı ise neredeyse toplumsal bir kimliğimiz olmaya doğru yol almış sinizmden uzak bir sanatsal tavır takınmış olmalarıydı. Bu tiyatro, suya sabuna dokunuyordu, suçlulara işaret parmağını uzatıyordu, ona dokunmayan yılanın kime dokunduğunu gösteriyordu. Oyuncular beyaza boyadıkları yüzleriyle tasalarını, kaygılarını, itirazlarını ortaya döktüler.

Genç Günler 2011 seyirlerini öncekilerden ve sonrakilerden farklı kılacak bir yan vardı. Genel seçim için adayların propagandasını yapan minibüslerin hoparlöründen gelen sesler oyun replikleri arasına giriyordu. Genç kadın oyuncunun “bu dünya hiç makul değil” sözüne dışarıdan gelen “ … isimli İstanbul milletvekili adayıyla iktidara yürüyoruz” sesleri karışıyordu. Ya da ‘çorak kadın’ın üzerine konan ‘kör güvercin’i anlatan Lorca’nın sesine seçim marşlarının hamaseti karışıyordu. Oyunların başka bir özelliğiyse dekor kullanmamalarıydı. Ustalıkla seçilmiş aksesuarlarla oldukça başarılı bir biçimde farklı mekânları seyirciye hissettirdiler.

Galatasaray Üniversitesi Tiyatro Topluluğu’nun, Aziz Nesin Üzerine Çeşitlemeler’inde ilk olarak Sen Gara Değilsin’in bir bölümü üç kadın oyuncu tarafından oynandı. Ortadan ikiye ayrılmış, zıtlıkları taşıyan yöneticilerin karşısında saf ve sahici Gara’nın yaşama şansının olamayacağını Doğu Kaan Eraslan yönetiminde izleyiciye aktardılar.

Tarık Şerbetçioğlu’nun yönettiği Lades ya da Aile Ocağı, Başar Sabuncu’nun yıllar önce yazdığı bir oyun. Gerçeküstü diyebileceğimiz bu metni Müjdat Gezen Tiyatrosu başarılı bir biçimde oynarken, akıllara takılan evlilik halinin insana ait olan haz ile ilişkisinin sorgulanması oluyor.

Masa, üzerinde dizüstü bilgisayar ve kutu mendil, önünde sandalye. Arkasındaki hepsini kapsayan ince beyaz bir çerçevenin gerisinde aynı aksesuarlara ek olarak plastik bardaklar var. Yazan ve yöneten Nur Can Kara kendine özgü bir metin yaratmış. Mastürbasyonun el Elizabeth’inden çıkıp okul yılları, tezkere, iş, evlilik sarmalında ‘ben ol da bil diyen’, ‘sendeki beni farklı yapan aynadaki sırrı söyleyen ve iyi bir oyuncuya, Mert Turak’a sırtını dayamış bir oyun “Sen Olmak Nedir?”. Filozofça bakış, enerji dolu oyunla ısınmış, şirinleşmiş Tiyatro Halt’ın bu oyununda.

Oyun kurucuları, modernite sonrası toplumun yasaklarına çarptırdıkları seyircilerini salonun dışına attılar. Uyku metaforundan başlayıp, seçilmişlik, liderlik, sembol taşıyıcı, itiraz, zorbalık, eğlence, kural, yasak, ahlak, göz boyama ardı ardına gelerek sahtekar belleğimiz ortaya serildi. Tiyatro kapısının dışında, giriş sahanlığında, camlı idari bölmede, bekleme salonu terasında, bekleme salonunda, müzik odasında, kuliste, soyunma odalarında, koridorda, sahneye giden yolda ve sahnede oyuncularla beraber seyirciler de vardı. Yiğit Sertdemir ve Özgür Tanık’ın yönettiği “Yarın Ne Oldu” adlı oyun, 26 seçilmemiş ile yapılan cenaze töreni sahnesiyle sürdü. Son ninnigah’a veda merasimi vardı.

Naylon poşetlerle dolu üç koca pano var sahnede. Kutsal göldeki balıklar, insanlara akıl veren öküz, gözü kanlı derebeyleri, kukla insanı yapanlar. Yeditepe Üniversitesi Tiyatro Kulübü artık kült hale gelmiş olan Sermet Çağan’ın “Ayak Bacak Fabrikası” adlı oyunu oynadılar. Ezilen sınıfın saf insanlarının başına gelenleri ironik bir dille gösteren oyunda yönetmen Arda Öztürk ve geniş oyuncu ekibi amatör tiyatronun sınırlarını zorlayacak biçimde iyi bir performans sergilediler.

Albert Camus’nün Yanlış Anlama oyununu Kadir Has Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro Bölümü sahneye getirdi. Yazarın cümlelerini kitaptan okumak yerine ikili konuşmalarla oyunculardan dinlemek ayrı bir zevk veriyor. Suçun yalnızlık olduğunu, sözcüklerini ararken öldürülen oğulu, etrafı çeviren dağlar ve ulusların sıkıntısını, bunaltan otelin odasında aranan cevapları izlerken yönetmen Çetin Sarıkartal ve böylesine ağır bir eserin altında ezilmeyen oyuncuların iyi bir iş kotardıklarını söylemeliyiz.

Çocukları olamayan Yerma’ların etrafında diz boyu kapalı toplumun sıkıntıları var. Ayakları çıplak aynı elbiseleri giyinmiş kadınlar eve kapatılmış, kocalar dışarıda, işte. Çorak ülkenin aynası çocuksuz kadındır Lorca’nın dilinde. Renkli kurdelelerin ip gibi yukarıda gerildiği sahnede akışı ve çıkışı olmayan bu yerin öyküsü Defne Halman tarafından yönetilmiş.

Politik hararetin ve hareketliliğin yoğunluğunda Genç Günler tiyatro gösterilerini yaptı ve bitirdi. Başka şeyleri söyleyen, ötede olana göz atan, farklı arayışları olan genç tiyatrocuların çabalarının önümüzdeki yıllarda artarak sürmesi İstanbul seyircisinin yürekten isteğidir. Son söz olarak tiyatro ustası Münir Özkul gençlere seslensin: “Tiyatro nedir ki, iki kalas bir hevestir”.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Nükhet Eren

1 Yorum

  1. sevil aktepe Tarih:

    nükhet yazını okudum eline aklına sağlık bende iki oyun izledim gençgünlerde geçleri yürekten alkıslıyorum ve emeklerine çok saygı duyuyorum seninde bu kadar efor harcayıp onlara yazınla destek verdiğin için gerçekten tesekkür ediyorum.

Yanıtla