Bir Göç Hikâyesi: Tiyatro Pera'dan "Ah Smyrna’m, Güzel İzmir’im"

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Dikmen Gürün

Tiyatro Pera’nın kuruluşunun 12. yılında seyirciyle paylaştığı çalışmalarından biri de bir zorunlu göç hikâyesi; “Ah Smyrna’m, Güzel İzmir’im”.

Ne güzel ki, açılışını 18. İstanbul Tiyatro Festivali’nde yapan bu önemli çalışmaya İKSV (daha doğrusu Tiyatro Festivali) de ortak yapımcı olarak dahil oldu. Hem festivalde hem de sonrasında dolu dolu oynayan, Nesrin Kazankaya’nın yazdığı, yönettiği ve Şafak Eruyar’ın dramaturjisini yaptığı oyun, yazarın “geçmiş ve günümüze duyduğu sorumlulukla, yakın tarihimizin bu acılı kesitine küçük bir pencere açıyor”.

Her zaman olduğu gibi, bu pencereyi salt oyun metniyle, oyunla değil, program dergisindeki (Eruyar’ın da dramaturg olarak katkısı var kuşkusuz bu araştırmaya) bilgilerle de açıyor seyircinin önüne. Bir kısmımız, bu pencereden bakarken sanki yaşamlarımızın bir bölümünde yok saydığımız sayfaları geri dönüp okumaya çabalıyoruz.

Aslında kaç yıldır sorarım kendime, neden bizlerle paylaşmazdı acaba Midilli adasından geldiğini bildiğim anneannem kişisel tarihini? Neden hep suskun, Suadiye’deki evinin balkonunda, kendine ait köşede, bembeyaz saçları ensesinde topuz, oturur ve sürekli denizi seyrederdi? Yıllardır düşünüyorum, cevap bulmaya çalışıyorum, üzülüyorum…

Evet, yakın tarihimizden çok önemli bir sayfayı, yan tutmadan, yargılamadan ama sorgulayarak tiyatro sahnesine taşıyor Tiyatro Pera. Savaş sonrasında bu topraklardan, İzmir’den göçe zorlanan ve bu süreçte ötekileştirilen bir Rum ailenin öyküsü “Ah Smyra’m Güzel İzmir’im.” Yola çıkmadan kısa bir süre önce, hatıralarla bezeli evlerinde ve evin dışında ufak dokunuşlarla yaşananlar oluşturur öykünün çatısını. Ötekileştirilenler salt bu aile midir? Tabii ki hayır…

Karşı kıyılardan bu tarafa göçe zorlananlar, Türk mübadiller de aynı dışlanmaya, aynı acılarla yüzleşmeye mecbur bırakılmışlardır kuşkusuz. Ama Konstantinos’un dediği gibi, farklı bir boyutu vardır bu tedirginliğin, uyumsuzluğun, suskunluğun, endişenin; “Ne Türk ne de Yunan! Kendi ülkemden kovuluyorum. Ülkemi, geçmişimi bırakıyorum ardımda. O kadar basit değil.”

Kazankaya oyunda, her iki tarafta yaşanan şiddet olaylarına girmeksizin, insanların kaybolmuşluklarını,şaşkınlıklarını daha sakin, daha insancıl bir açıdan ele alıyor. Kurguda öne çıkan satırbaşları mübadelenin ötesinde; aşk, aile içi ilişkiler, gelecek kaygısı, geçmişten koparılmanın hüznü, geleceğin boşluğunun yarattığı ürkeklik gibi duygulardır. Ve de bunlar, her oyuncu üzerinden ayrı ayrı işlenmiştir. Eleni’den Müzeyyen’e, Ilias’tan Mehmed’e ya da Polyxeni’den Ionna’ya tutkular, sevdalar, öfkeler, isyanlar türlü patlamalarla, hüzünlü anlarla ve müzikle verilir.

Güçlü bir ekiple çalışıyor Nesrin Kazankaya ve bu güçlü ekip duygusallık sınırını zorlamadan dengeli, duyarlı bir çalışma koyuyor ortaya, hatta zaman zaman gülümsetiyor da seyirciyi. Aysan Sümercan, Muhammet Uzuner, Nesrin Kazankaya, Defne Halman, Emre Çakman, İlker Yiğen, Linda Çandır, Selin Sevdar, Doğan Akdoğan bu ekibi oluşturan tempoyu hiçbir zaman düşürmeyen sanatçılar.Ezgi Kasapoğlu (müzik düzenleme),Başak Özdoğan (dekor), Cemal Atilla-Güneş Çağlar, Emil Tan Erten, Fatma Öztürk, Meri Madelin de katkılarıyla “Ay Symrna’m Güzel İzmir’ im”e renk katıyorlar…

Cumhuriyet

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Dikmen Gürün

Yanıtla