Mecburen Dijital Sahneye Giriş

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Ömer F. Kurhan

Salgın döneminde, canlı performansa dayalı sanatların hayati bir darbe yediği çok açık; meseleye hükümet politikalarından sanatçıların tepki ve duruşlarına birçok açıdan bakılabilir. Bu yazıda üzerinde durulacak olan, meselenin içerden diyebileceğimiz, işin mutfak kısmı ile ilgili bir boyutu. Salgın, uzun süredir kitlesel hale gelmiş ve düzenli olarak gelişme kaydeden dijital iletişim ağını çökerten değil, aksine öne çıkartan ve başat hale getiren bir seyir izledi. Canlı performans alanında konumlanan sanatçılar bu duruma hazırlıksız yakalandı. Çünkü uzun süredir, dijital iletişim ağına dâhil olma konusunda örgütlemiş oldukları bir direnç vardı.

İçinde yetiştiğim ve hem amatör hem profesyonel açılım kanallarına sahip sanatsal gelenek içinde, bu direncin nasıl oluştuğunu bizzat tecrübe ettiğimi söyleyebilirim. 1990’lı yıllarda, bir yandan BGST’yi (Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu’nu) inşa edip diğer yandan Boğaziçi Üniversitesi’nde gösteri sanatları alanına adım attığımız öğrenci kulüplerine eğitim-araştırma desteği verdiğimiz dönemde, video kameraların ve asgari görüntü düzenleme altyapısının ucuzladığı, home studio kurma olanağının ufukta belirdiği bir döneme girilmişti. Fakat bir görüntü biriminin kurulmasında sorumluluk alan ekip, kurucu bir çalışma yürütmekte başarısız olmuş, akademik dünyaya hâkim ve eleştirdiğimiz “disiplinler arası” ilişki kopukluğu, yeniden üretilmişti. Daha sonra bir başka denemenin 2000’li yıllarda, daha çok yayıncılık faaliyetlerine ve kısmen Eğitim-Sen’de sendika tiyatrosuna yoğunlaşmam nedeniyle uzak kaldığım, kuruluş sürecini çoktan tamamlamış BGST’de yapıldığını biliyorum. Orada, gerekli asgari ses ve görüntü altyapısı yarı-profesyonel düzeyde zorlanmadan inşa edilmiş, ama nihayetinde heveskârlığı aşabilen yaratıcı özne sıkıntısı yaşanmıştı.

2000’li yıllar oldukça kritiktir ve artık mesele öngörü sahibi bir pozisyon almak değil, çağı yakalamak ya da gerisinde kalmakla ilgilidir. Artık mesele, sadece canlı performansa dayalı etkinliklerin kaydedilmesi, düzgün bir görüntü arşivinin oluşturulması ve dolaşıma sokulması, yeri geldiğinde sahnelemeye önceden kaydedilmiş ve veya gerçek zamanlı işitsel-görsel malzemenin yedirilmesi değildir. Kaldı ki, 1999 yılında sahnelenen “Şvayk’ın Übü ile Tarihi Karşılaşması”nda, gerek kayıtlı gerekse gerçek zamanlı görüntü malzemesinin sahnelemeye yedirilmesi konusunda adım atılmıştı. Sorun atılan adımın geleneksel olarak içselleştirilmesi, sahneleme sanatı ve arşivlemenin bildik bir bileşeni hale getirilmesidir. Ancak bu yapıldığında 2000’li yıllara hazırlıklı olarak girilebilirdi.

2006’da Google’ın Youtube’u satın almasından sonra, canlı yayın alanında televizyon tekelinin kırılacağı, video kayıtlarının yanı sıra canlı etkinliğin de dijital iletişim ağında yayınlanabileceği, konuyla az çok ilgili herkes tarafından anlaşılır hale gelmişti. Video-oyun dünyasının RP (role playing, rol oynama) bölgesinde ise, bireysel ya da çok oyunculu, oyuncunun avatarları aracılığıyla katılım gösterdiği dijital kukla tiyatrosu dünya çapında yaygınlık kazanmaktaydı. Canlı performans alanında konumlanan sanatçıların bu gelişmelere ilgisiz kalmaları bana şaşırtıcı görünmekle birlikte, neoliberal baskılanmanın bir sonucu olduğu söylenebilir. Canlı performansa dayalı gösteri sanatları, belirgin bir şekilde dizi filmler, müzik klipleri, televizyon gösterileri, reklamlar vs. için insan kaynakları işlevi gören, korunmaya muhtaç, ama Batı’dan farklı olarak Türkiye’de hangi nadide parçaların korunmaya değer olduğu da tartışmalı, müzelik bile olamayan bir sanat alanına dönüşüyordu.

Salgın en az 30 yıllık tarihe sahip bir direncin aşılmasını, dijital sahneye girişin mecburiyet haline gelmesini sağladı. Dijital sahnenin gösteri sahnesini tümden yutabileceği öngörüsüne itiraz etmekle birlikte, canlı performans alanında iş gören sanatçıların bir ayağının dijital sahnede olması, mutfağın ona göre hazırlanması gerektiği düşüncesini içselleştirmek gerekiyor. “Kamera önü oyunculuk” yetmez, kamera önü sahneleme bilgisi de mutfağın bir parçası olmak zorunda -hem kayıt altına alacak hem de canlı yayın yapabilecek şekilde.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Ömer F. Kurhan

Yanıtla