Nedret Güvenç’in Sahnede Bıraktığı İzler

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Mehmet Esatoğlu

Ülkemizde hem sanatçılığıyla hem de kadın kimliğiyle anıt olmuş insanlarımız vardır. Onlar var oldukları alanları duruşlarıyla, düşünceleriyle eylemlilikleriyle etkilemiş oralarda değişim ve gelişim rüzgarları estirmişlerdir.

Onlar girdikleri alanda geçici bir heveskarlıkla görünüp kaybolmamış aksine o alana bir ömür yatırmışlardır. Çünkü onlar için, var oldukları alan bir yaşam biçimidir.

Tiyatro alanına gelen her genç oyuncu oyun metni, kulis, kostüm, rol ve tiyatro adabını bir kez de onların pratiğinde görüp, izleyip, öğrenmiştir.

Onlar için oyun metni çok özeldir. Prova boyunca üzerine notlar alırlar. Her bir sözcüğü her gün yeniden anlamaya çalışarak okurlar, öğrenirler, ezberlerler. Kostüm en ince ayrıntısına kadar korunan kollanan, her sahneye çıkışta bir kez daha gözden geçirilen oyunun bir parçası, kulis rolle buluşmaya gidilen özel bir mekan, tiyatro, kurallarına sıkı sıkıya uyulması gereken bir kurumdur.

Bugün tiyatromuzun o anıt kadınlardan birini, sevgili Nedret Güvenç’i uğurluyoruz.

Nedret Güvenç oyunculuğu yaşam biçimi haline getirmiş bir sanat insanıydı. Onun tüm yaşamı oyunculuğun gerekleri üzerine kurulmuştu.

Tiyatroya başladığı 40’lı yıllar zor yıllardı. Oyunculuk alanı kadınlar içinse iki misli zordu. Kendini korumak, ayakta kalmak, kadın kimliğini kabul ettirmek çok zordu. Bir önceki kuşaktan Afife Jale’nin yaşadığı acılar ve trajedisi tam yanı başında durmaktaydı.

40 kuşağı sanatçıları edebiyatta olduğu kadar sahne sanatlarında da büyük bir özgürlük kavgasına giriştiler.

Ülkede bugün olduğu gibi o gün de ifade özgürlüğü konusunda acılar yaşanmaktaydı.

Şair Nazım Hikmet uyduruk gerekçelerle onlarca yıl hapse mahkum edilmiş, ülkenin en önde gelen yazarlarından Sabahattin Ali işkence edilerek öldürülmüş, yazar Rıfat Ilgaz hapishane koşullarında verem edilmişti. Sanat alanında şair Hasan İzzettin Dinamo’dan ozan Ruhi Su’ya suçlu olmayan yok gibiydi.

Nedret Güvenç bu baskı ortamında safını ifade özgürlüğünden yana seçti. Brecht’in “Sezuan’ın İyi İnsanı” ve “Danton’un Ölümü” oyunlarında sahneye çıkmaya hazırlanırken bir takım “kara pardösülü adamlar”ın gelip oyunu nasıl yasakladıklarını her dönemde teşhir etti.

Bir söyleşisinde “Meslek hayatım boyunca sansür ve oto sansür çok başıma geldi ve hep mücadele ettim onlarla. İfade özgürlüğünün en önemli alanlarından biridir tiyatro sahnesi.” diyor.

Güvenç ülkede tiyatroyu engellemeye çalışanlara açıkça şöyle söylüyor.

“2500 yıl boyunca tiyatroyu yok etmek isteyen pek çok iktidar gelmiş geçmiştir tarihten. Zira tiyatro protest bir ruh taşır! Daima gerçekçidir ve gerçekleri söyler. Aydınlatıcı ve uyarıcıdır. İnsanoğlu tiyatrodan vazgeçmez o yüzden. Ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, başaramazlar tiyatroyu yok etmeyi! Bir çatlaktan çıkıp boy gösterir tiyatro bir biçimde ve yine perdesini açar. Boşunadır iktidarların tiyatroya saldırmaları…”

Kadın kimliğini savunma noktasında kararlı bir Nedret Güvenç görüyoruz yine. Kadını yok sayan egemen zihniyete karşı duran kadın sanatçılarımız arasında Nedret Güvenç ‘in de özel bir yeri vardır.

Ticari sinema alanı ne yazık ki bu Nedret Güvenç’in değerini anlayamamıştır. Bir sinema yapıtını başrol-karakter rol çıkmazına onu da sürüklemeye çalışmışlarsa da o her oynadığı karakteri yapıtın temel taşlarından biri haline getirmeyi başarmıştır.

Nedret Güvenç kendi çabalarının yanı sıra genç kuşağın tiyatro alanındaki her çabasını hep bir “kahramanlık” olarak gördü. Zorlu ekonomik koşullar altında inandığı sanatı yapan genç kuşağı heyecanla izledi. Onları yürekten destekledi.

Birlikte oynadığı genç oyuncuların sahnedeki eksik yanlarını o büyük sevecenliği ile kalp kırmadan anlatan ender oyunculardan biriydi.

Yüz yaşını aşıp geçmiş Şehir Tiyatroları ve ülke tiyatrosunun oyunculuk anıtlarından birini uğurluyoruz bugün. Onun sanat alanımıza bıraktığı izlere yeniden ve yeniden bakmalıyız. Nedret Güvenç tarihinden öğrenecek çok şeyler var.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Mehmet Esatoğlu

Yanıtla